Kadın yazarlar aşkı anlatamıyormuş
Yukarıdaki iki cümleyi ilintileyince, ortaya acı, batı orijinli tabirle söylersek, eksanitirk bir realite çıkıyor. Kişi bilmediğinin düşmanı, İslam dinin düşmanı çok, binaenaleyh, İslam dinini bilmeyen çok. Önermeye benzeyen bu hal, isterdik ki ironik bir söylem, bir su-i zan olsun. Maalesef dinin müntesiplerinin pek çoğu İslam’ı hakkıyla bilmiyor, hal böyle olunca, deistlerden, agnostiklerden, ateistlerden İslam’ı hakkıyla bilmelerini de bekleyemeyiz. Kime sorsanız, babaları hacı hoca kendileri allame-i cihandır.
Yukarıdaki sözlerin ispatı olarak, her yıl değişik versiyonunu yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşayım. Efendim son sekiz yıldır Bursa’da Tüyap Ktap Fuarı oluyor. Tam bir kültür pazarı, yazarlar, imza günleri, paneller, söyleşiler… Her yıl, değişik görüş ve gurupların panellerine etkinliklerine katılırım. Tüyap kitap fuarının müdavimlerinden olduğum için her seferinde çeşitli olaylar yaşayarak, genelde üzülerek eve dönerim.
Kitap fuarında fikri yolsuzluk yapıldığına şahit olup müdahil olmaya mı kalkmadım , kitabı mukaddes bölümünde ki Konyalı Müslüman bir aileye mensup gencin, Hıristiyan olduğunu öğrenip, neden ve niçinlerle, çeşitli istifhamlarıma cevap veremeyen çocuğa acıdığım için, evime ağlayarak mı dönmedim. . Papazla papaz mı olmadım. Cumhuriyet gazetesi yazarı Ümit Zileli ve Deniz Som’un hileli konuşmalarına mı şahit olmadım. Son dört yılın hepsini, belki vakti gelince yazarım ama en önce en sonuncusundan başlayayım. Kadın yazarlar başlıklı panelden.
Konferans salonundan içeri girdiğimde, bir başörtülü gelmiş diye bütün kafalar bana döndü, içeride dört beş kişiden oluşan dinleyici guruba seslenen dört panelist bayanın bana bakışları çok garipti. “ bizi başörtülü biri dinlemeye gelmiş!”
Komin üyesi, oldukları her hallerinden belli olan yazar hanımlar, orada cemaat konumundaki bir elin parmaklarını geçmeyen küçük topluluğa karşı, iddialı, burunlarının ucuna indirdikleri dik bakışlarla bakıyorlardı. Keşke böyle iddialı duruşlarını, konuya vukufiyetlerinde de sağlayabilselerdi. Tam bir komediydi, birinin hazırlandığı konuyu diğeri istemeden çürütüyor, kendi kendilerini tekzip edip duruyorlardı. Mesela biri, kadınların doğuda ezildiğini, çağdaş modern toplumlarda, böyle olmadığını söyleyerek, batı felsefesini özgürlükte mikyas gösterirken, diğeri, batıda, cadı içinde şeytan var, diye yüz bin kadının canlı canlı yakıldığını anlatıyordu. Güya aynı minval üzere konuları paylaşmışlar!
Konuşmacının biri, söz alır almaz kadınların ezildiğinden bahsederek konuya girdi, onların bütün savları, ezilen halk üzerinden bir kışkırtma, empoze etmeye çalıştıkları konuların başında, yaratanı kabul etmeden, her şeye, her yönetime baş kaldırmak olduğu için, burasını yadırgamadım.
Ünlü Yazar, kalem erbabı diye, dinleyicilere lanse edilen şahsın, kurduğu cümlelerinin her biri fecaat, her biri bu topraklarda yaşadığı halde ne kadarda din cahili olduğunu ispatlayan kelimelerdi. Düşmanlığını yaptığı, savaş açtığı dine, ne kadar bigane olduğu bildiren düşüncelerini, tavırlarını, görünce, iç sesim: “demek ki, biz dini yaşayarak örnek olmayı beceremediğimiz gibi, pazarlamasını dahi becerememişiz ” diye kendi kendime söylendi durdu.
Bayan yazar sözlerine “ tüm dinler kadını ezer çünkü: tüm semavi dinlerin tanrısı erkektir, bu İslam dininde de böyledir diye devam etti. Daha nice galatlar, niye cehilce laflar.
Konuşmasını bitirince söz isteyip: “İslam dininde, Allah’a cinsiyet atfedilemez bu şirk olur”, diye, itirazımı bildirdim. Bayan yazarın sözleri aynen şöyleydi:
“Neden o zaman Allah baba diyorlar, Allaha ana demiyorlar?
Bayanın, Onların tabiri ile söyleyeyim, sapkın, yanılsamasına, çıkarmasına bakar mısınız?.
Cevaben: “bu teşbihle iletişim kurmaya çalışanların hatasıdır, dedim, ve devamla: mesela Devlet baba denilir, sizce devlet baba, deyince devlete cinsiyet mi izafe edilir? Yoksa koruyucu, kanat gerici, kollayıcılığından mülhem mi denilir? Bu benzetme bir teşbihtir, bu teşbih dahi İslam dininde sakıncalıdır,” deyince, konuşmacı bayan sustu. O kadar çok buna benzer laflarla, dine saldırdılar ki, mesnetsiz kaynaksız, kulaktan dolma bilgi, bilgi değil safsatalarla güya kadın haklarını savundu durdular. Geçenlerde okuduğum bir söz geldi aklıma” bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak”. İşte bu bayanlarda kendileri gibi onlarcasının makus örneği idi. Din hakkında oldukça ön yargılı, oldukça şartlı cahilane konuşuyorlardı. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmuşlar.
En çok şaşırdığım bu seneki, konuşmacıdan birinin, İzmir’ de yazarlar olarak toplanıp yeni çıkan kitaplarının kritiğini dostları ile birlikte yaptıklarını, bir arkadaşının yeni çıkan kitabındaki öyküsünü masaya yatırdıklarında ki öykü şöyle: “genç bayan iki çocuğu ile tren yolculuğu yapıyor, trende bir gençle aşk yaşıyor, bakışmalar falan... Bunları anlatıp öyküyü bitirdiğinde bizim bu zevat ( panelist yazar) ve bir erkek yazar arkadaşları, itiraz ediyorlar. Diyorlar ki; “neden sadece bakışmayla bitirdin, devamını anlatsaydın ya?
Öyküyü yazan bayanın bu soruya verdiği cevabı, ses tonunu duygu yüklü, yüksek volüme getiren, hatip edalı panelistten dinleyelim: “arkadaşımız şöyle dedi, ‘ bu din baskısı, bu mahalle baskısı ile kadınları ezen toplumda bu kadarını anlattım diye az daha canımdan oluyordum, ilerisini anlatsam kim bilir başıma neler gelirdi.’ Dedi, arkadaşımız haklı olarak” son sözleri söylerken kürsüyü yumrukluyordu ateşli panelist.
Aman Allahım!
Geçen hafta, reklamı çok yapılan bir bayan yazarın kitabını yüzüm kızarmasından dolayı okuyamadım, onların söylediğine göre ezilen kadınlar gibi, kadın yazarların kalemi baskı altındaymış!
Behimi duygulara kadını alet etmeyi züll saymadıkları gibi bunu perçinleyen yazıları yazamadıkları için ezilen kadın konumundalarmış. Ne dersiniz bu ülkede kadın yazarlar aşkı anlatamıyorlar mı? Filimler bakışın ötesine geçince, mahalle baskısından canları tehlikeye mi giriyor?
Bıktık, dini, kutsalı dejenerasyon malzemesi olarak kullananlardan. Bari üstünü yalan kaymağı ile kolay kapatacak saldırı yolları arayın, belki o zaman, İslam’ın kadına verdiği değerin yanına yaklaşabilirsiniz. O din ki, “tarağın dişleri gibi eşitsiniz”; o peygamber ki, “sizin en hayırlınız, kadınlara hayırlı olanınızdır”, der.
Dinin iki cinse bakışını anlatan çok güzel bir benzetme vardır: İslam’da kadın ve erkek ayakkabının eşleri gibidir. Eşitlik benzerlikte aynı, ama birinin yerine diğerinin geçemeyeceği kadar farklı. Birbirinin tamamlayıcısı. Fıtri, doğrultuda kişiye kisve biçen, yüklediği misyonu ve verdiği görevi de, hilkatine uygun belirleyen bir din. Kadının naif ve nazenin yapısına dikkat çeken, kendi geçim sıkıntısını bile kadının omzundan alıp erkeğe veren, cenneti ayaklarının altına seren, helal dairede yaşayan kadına, sadece ibadetini yaparak, cephede ölümle yüz yüze gelen erkekle aynı dereceye ereceğini müjdeleyen, din, kadını eziyormuş!
Kişi bilmediğinin düşmanı ve bu dinin düşmanı çok, demek bu dini bilmeyen çok, dini bilmeyenlere anlatamaya ne dersiniz? Yaşasın dün ya kadınlar günü!
Rukiye Yıldız Erdoğmuş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.