MİSAK dergisi Ocak sayısı çıktı
İnsanlar Birbirine Eşitmidir?
KUR’AN-I KERİM’DE insanın yaratılış hikmetinin, sadece Allah’a iman ve O’na ibadet etmekle sınırlı olduğu haber verilmiştir. (Ez Zariyat Sûresi: 56) Tarih boyunca değişmeyen sünnetullah şudur: Allah (cc) her kavme; önce kendi içlerinden, kendi dilleriyle konuşan bir peygamber göndermiş, daha sonra kendilerine hakkı veya batılı tercih etme mesûliyetini yüklemiştir.(1) Peygamber gönderilmesinin hikmeti; insanların sırat-ı müstakiym üzerinde yürümelerine, akıllarını kullanmalarına, şeytanın güzel gösterdiği şeylerden sakınmalarına ve hevâlarına tabi olmaktan kaçınmalarına yardımcı olmaktır. Bütün peygamberler insanlara, “Allah’a teslim olmalarını, ihlasla O’na ibadet etmelerini ve tağuta kulluktan kaçınmalarını” tebliğ etmişlerdir. Bu hakikat muhkem nassla sabittir: “Andolsun ki biz her kavme ‘Allah’a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının’diye (tebliğat yapması için) peygamber göndermişizdir.” (En Nahl Sûresi: 36) İlâhi teklifleri tebliğe memur edilen peygamberler, babaları bir kardeşler gibidirler. Dinleri birdir.(2) İnsanoğlu başıboş bırakılmamış, ilahi tekliflerin muhatabı kılınmış ve amellerinden dolayı hesaba çekileceği haber verilmiştir: “Sizi boş yere yarattığımızı ve neticede bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (El Mü’minûn Sûresi: 115)
İNSANLAR BİRBİRİNE EŞİT MİDİR?
İçinde yaşadığımız âlem, imtihan dünyasıdır. Kavmi, rengi ve dili ne olursa olsun bütün insanların, fıtraten birbirlerine eşit olarak yaratıldıkları malûmdur. Peygamberimiz Efendimiz (sav) bu hakikati, bütün insanlığa tebliğ etmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar!.. Haberiniz olsun ki Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Biliniz ki Arabın Arap olmayan üzerinde, Arap olmayanın da Arap üzerinde, kızılderilinin siyah derili üzerinde, siyah derilinin de kızıl derili üzerinde hiçbir üstünlüğü ve fazileti yoktur. Üstünlük ve fazilet sadece Takva ile sınırlıdır. Tebliğ ettim mi?”(3) Elbette bu fıtrî eşitliktir. Ruhlar aleminde gerçekleşen ahd-ü misaka muhatap olma ve mukaddes emaneti yüklenme açısından da insanlar arasında eşitlik vardır. Bu eşitlik ise irâdidir. Mukaddes emaneti muhafaza etmeleri ve ilâhi tekliflere muhatap olmaları açısından eşit oldukları da muhkem nasslarla sabittir. Bütün bunları dikkate aldığımız zaman, şunu söyleyebiliriz: İnsanlar imtihan alanına eşit şartlarla ve imkanlarla girmektedir. Dünyaya geldikten sonra; çocukluk ve temyiz döneminde de eşitlik sözkonusudur. Bülûğa erdikten sonra eşitlik değil, adalet gündeme girer. Zira insanlar itikadi tercihlerine, niyetlerine ve amellerine göre derecelere ayrılırlar. Bu farklılaşma, birçok meseleyi beraberinde getirir. Muteber kaynaklarda dünyevî ihtiras, şehvet ve gazap gibi duyguları ifâde etmek için “hevâ” kavramının kullanıldığı malûmdur. Lügat ûlemasından Ragıp El Isfahani’nin, hevâ kavramıyla ilgili tesbiti şudur: “Hevâ, nefsin şehvete meyletmesidir. Sahibini, dünyada her türlü fesada ve belâya sokan, âhirette ise cehenneme sürükleyen şeye hevâ denilir. Aynı kökten gelen ‘hâviye’nin mânâsı ise cehennemdir. Şeytanın, insana hevâsına uyması için telkinde bulunması, ‘istihvâ’ terimiyle ifâde edilmiştir.”(4) Kıyamete kadar yeryüzünde; hem Allah’a (cc) teslim olan insanların, hem de hevâlarını ilâh edinen kimselerin birarada yaşamaları mukadderdir. İmam-ı Şehristani, bu hakikati dikkate almış ve itikadi açıdan insanları şöyle tasnif etmiştir: “İtikad yönünden insanlar; milel ve nihal olmak üzere, iki kısma ayrılırlar. Milel; vahye dayanan ve hak bir şeriatla amel eden ehl-i diyanete denilir. Nihal ise, dünyavi ihtiraslarına (heveslerine) göre yaşayan ehl-i ehvaya verilen isimdir.”(5)
Kur’an-ı Kerim’de yer alan hukuki, içtimai, siyasi ve ahlaki hükümleri dikkate aldığımız zaman; İslam dininin, Fransa’dan ithal edilen laiklik felsefesine göre yeniden dizayn edilmesinin mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Batılı filozofların ve devlet adamlarının siyasi teorilerine göre şekillenen zalim politikanın, yeryüzünde fitne ve fesadın yayılmasına sebeb olduğunu gizlemenin bir anlamı yoktur. Türkiye’yi yangın yerine çeviren kavmiyetçilik fesadı, aydınlanma felsefesinin yayılmasından sonra ortaya çıkan bir felakettir. Adaletin mülkün (devletin-iktidarın) temeli olduğuna inanan müslümanların, aydınlanma felsefesine (modernizme) dayanan ve tuğyanın yayılmasına vesile olan bütün siyaset anlayışlarını mahkûm etmeleri gerekir. Allah’a emanet olunuz.
AYIN KONUSU
04 Ateş Çukurunun Tam Kenarında mıyız?
HABER-YORUM
08 Demokratik Açılım Süreci, Terör Piyasası ve Gizli Örgütler
09 Bartholomeos: “Türkiye’de kendimi carmıha gerilmiş gibi hissediyorum”
10 Yemen’de Yaşanan İç Savaşın Yeni Boyutu ve Muhtemel Rakipler
11 CIA Şefleri ‘Blackwater’a Her Tür Kirli İşi Yaptırmış
12 Antonio Maria Costa: “Bazı Büyük Bankaları ve Finans Sektörünü Kara Para Kurtardı”
İKTİBAS • Mustafa ÖZCAN
13 Sen Şimdi Zuhur Çağında Bulunuyorsun
AKAİD • A. Hikmet BİRCANLI
15 Gaybet, Ric’at ve Kurtarıcı Mesih/Mehdi İnancının Keyfiyeti
İNCELEME • Mustafa ÇELİK
19 Vakıf Kültürü, Mali İbadetlerin Önemi ve Sadaka-i Cariye
MAKALE • Halil ATALAY
25 Müslümanın Temel Hedefi: ‘Gece Abid, Gündüz Mücahid’ Olabilmek
TEFSİR • N. Mehmet SOLMAZ
28 Tahrif Edilen Kitab-ı Mukaddes’in Tasnifi:
‘Eski Ahid, Yeni Ahid’
SOHBET • Muhammed İMAMOĞLU
35 Modernistlerin Yeni Hurafeleri: ‘Tarihselci Yaklaşım’ Teorisi
KİTAP • Nizamettin DEMİR
41 “Frenk Mukallitliği ve İslâm”
MİSAK YAYIN HEYETİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.