Kişisel gelişimin kişiliksizleştirdikleri
Hümanizm de insanı yücelttiği için habbe mesabesinde de olsa başka insanı düşünmek vardı, çok büyük yıkımlara sebep olduğu gibi kişisel gelişimin egoyu şişiren tavrından tek farkı olan bu eşiğe takılıp, biraz da olsa kurtulabiliyordu. Aslında biri özelden genele, diğeri genelden özele birbirinin ders yüz edilmiş hali gibi.
Ama günümüzün batı kaynaklı, ne bilimsel veri, ne de denenmiş öğreti özelliği taşıyan, ama genel geçer kanun addedilen, safsata niteliğindeki, kişisel gelişimin, egoyu/eneyi besleyen, başarı için her yolu mubah gören güdümü karşısında, patlamaya hazır bomba haline gelen, sürüler oluştu. “Para statü güçtür, güçlü olan kazanır!” Sadece seküler kazanım odaklı, en büyük sen olacaksın teraneleriyle, hayat yarışında birbiriyle çatışan/ çarpışan canavar ruhlu insanlar türemeye başladı.
Bizim insanımızın kader inancına balta indiren bu, teşvik yüzünden, merkezde “ben” olan, “en büyük/en kuvvetli, ben” diyen kişinin hezimete uğradığında da “ben yapamadım “ oluyor ki, bu da psikolojik yıkımın kaçınılmaz son olmasına yeterli saik. Herkese, “en büyük sen olacaksın” diyen bir söylem sonucunda, herkesin en büyük olamayacağı gibi, kuvvetlinin kazanmak için zayıfı biraz daha ezmesine zemin hazırlamaktan öteye de gidemiyor.
Hâlbuki her insanî oluşumun, her insani mekanizmanın, nasıl mükemmel işleyeceğine dair, yeterli/ yerli yerinde, düzen bulunan, “din” eksenli düşünce, hiçbir şey karşısında bocalamayacaktır. Bizim dinimiz : “ insana sâyinin/ emeğinin / çalışmasının karşılığı verilecektir” der. ( necm 39). Evet, çalış elinden geleni yap sonucu yaratana bırak bekle. Deveni sağlam kazığa bağla, sana düşen veçhesi orası, ama o deve sadece kaybolmaz, ölebilir de, sen bağlamadığından dolayı kendini suçlamazsın, “ölüm Allah’dan” der güçler üstü gücün varlığını bilir, ona teslim olursun. Hezimette dahi mükafat beklersin.
İnsan acz ve fakr içinde olduğu için gücü her şeyi ihata etmekten beridir. Gücünün yetemeyeceğini bilir, elinden geleni yapar; gücü sonsuz olana bağlanır, gücü sonsuz olana sığınır. “bana düşen sefer, zafer Allah’a aittir” der. Hezimet karşısında da başarısızlık karşısında da teslimiyet ve tevekkülün emin kollarına atar kendini.
“Sonuç her zaman benim çalışmalarım ve isteklerim doğrultusunda olmayabilir, sonucu kader kalemini elinde tutan belirler, öyleyse ben onun istediği gibi iyi biri olmaya, iyilik yapmaya odaklanmalıyım” der. Yaratanın bencilliği sevmediğini bilir, eneyi besleyen damarları, başkalarını düşünerek, iyilik, infak yaparak kurutur. Ruhunda güzellikler neşvünema bulur. “Ben kazandım biraz da komşu dükkândan alın” der. Böylece ruhunu besleyecek, kaim dostluklar edinir. Mutluluğa temel kaynak olan vicdanî depoya iyilik benzini doldurma çabasındadır. Haz değil, gerçek mutluluktur onun kovaladığı.
Yabancı tandanslı kişisel kitaplarının söylediği bir iki doğru, zaten asırlardır insanlara doğruyu gösteren dinimizin düsturları arasında vardır. Tembel olma, çalış, ümitsiz olma, ümitlerin hayallerin büyük olsun, en iyiyi yapmaya çalış vs. bütün bunların insan yapısına en uygun şekli, İslam’ın emirleri ve tavsiyeleri arasında itidalli bir şekilde zaten vardır.
Kişisel gelişim uzmanlarının! “Daima pes etmeden çalışın, ısrarla çalışın,” demesi inşirah suresinde: “bir işten yorulan başka işe yönlesin” telkinini hatırlatır. Ayetlerde, hadislerde, çalışmanın ibadet mesabesinde olduğu vurgulanır, çalışmaya teşvik edilir. Ama bu çalışma, insan ve toplum sağlığına, sosyal düzene, düzen getirecek niteliktedir. “Boş, atıl, miskin olama, çalış ama sonucu halk edeni bil,” diye kazana(ma)yanı da rahatlatır.
Aynı tarlaya dikilen, aynı güneşi gören, aynı suyu içen iki ağaçtan biri meyveden dallarını eğerken, diğeri kısır kalabilir. İşte bu demde “Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler” diyerek, hayatımızdaki tıkanıklıklarda dahi güzellik görmeyi öğretir.
Böylece tüm gücü kendinde görmekten içtinap eder. Eline geçen ne olursa olsun o, damakta eriyen şeker tadında hazzı değil, ebedi mutluluklara giden gönül huzurunu kovalar. Gerçek sevgiyi, sevilmeye değer olanı bilir. Batı orjinli kişisel eğitim kitaplarının içindeki küçük doğruların, asıl ve mutlak doğrunun kaynağının, elimizin altındaki din kültüründe zaten var olduğunu fark eder. İçindeki çarpıklıkların insanı nasıl canavarlaştıracağının farkına varır. Hülasa bu batı tandanslı kişisel gelişim kitaplarının en çok satan kitaplar olduğuna hayıflanır.
Kişisel gelişimin motivesine ihtiyaç duymaz. Çalışmanın gerekliliğini, sorumluluklarını bilir, hakkını vererek, gönül huzuru ile sonucu bekler, vermediyse vardır bir hikmeti der. Para kazanmanın asıl güç olmadığını kalp kazanmanın mutluluk getireceğini bilir. Satış ve pazarlamada her yolu deneyen şarlatan değil, komşusunu, kardeşini düşünen insanlar türer. Paylaşmak, hatta kaybetmek dahi, böylece kazanç olur. Dev olmak için çevresindekileri cüceleştirmeye çalışmaz ve kâl ehli birinin dediği gibi:
Seninki senin, benimki benim ADALET
Seninki senin, benimki de senin FAZİLET
Ne seninki senin, ne benimki benim HAKİKAT der.
RUKİYE YILDIZ ERDOĞMUŞ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.