Yargı yargılanıyor!

Yargı yargılanıyor!
Yıllar önce izlediğim bir filimden, taşıdığı mananın önemi ve derinliğine binaen, hiç unutamadığım bir replik var: “Bir ülkede bütün kurumlar tarumar olsa, yıkılsa, adaleti temsil eden kurum ayakta ise o ülke ayaktadır; tüm kurumları, birimleri m

İlahi adalette de insanın, hatta tüm insanlığın, ontolojik kuralı böyledir, günah ile ayakta kalınabilir ama zulüm ile asla. Adalet, ferdin ve topyekun toplumun ayakta durması, huzurla varlığını idame ettirebilmesi, payidar olabilmesi için en önemli kavram; bunu denetleyen, düzenleyen, yürüten birimler en önemli mercilerdir. Ülkemde de bu düşüncelerden mülhem, hukuk erkine yıllarca sorgulayan gözle bakılamadı. Meğer hiyerarşik bir düzen mahfuzmuş kendi içinde.

Geçen sene tam bu vakitlerde büyük bir haksızlığa uğramıştım. Mesele çok uzun, mücmel olarak anlatamaya çalışayım. Arkadaşım Bursa’da düzenlenen bir yarışmaya hazırladığım yazımdan, intihal yapmış, yarışmaya katılmış , üstelikte o yarışma jürisinde olan biriyle akrabası irtibata geçmiş, bizim bu zevatı ödül sahibi yapmışlardı. Aynı şahsın başka yazılardan da intihalini tespit ettim. Olsun dedim, hukuk var, adalet var, orman kanunları, Hammurabi kanunları, yok ya. Osmanlı kanunlarını, şeriat kanunlarını beğenmeyen , modern kanunlarımız ve üstün hukuk sistemimiz var. En ufak haksızlığa uğrayanın hakkını teslim eder.

Fakat heyhat! Hukukçu yakınlarıma durumu anlattığımda “ bilir kişinin inisiyatifine bağlı olacağından , intihal için belli şartların olması gerektiğinden dem vurdular. Yani yazıyı alan ustalıkla değiştirme yaparsa, bu intihal değil “esinlenme” olur, etik açıdan sen haklısın ama prosedürler, delile, belgeye bakar” dedi. “Ama safça kopyalarsa o zaman suçu sabit olur” diye devam ettiler. Sonra başka avukat arkadaşlarla ve üç eski milletvekili ile konuşurken, “kanunlarda çok eksikliklerin olduğundan, aslında bu asrın yeni türeyen sorunlarından olduğu için mesela intihal gibi bazı konularda kanunların düzenlemesi gerektiğinden, , yetersiz maddelerin çokluğundan bahsettiler. Durumun böyle olduğunu öğrenen, intihal yapan zevat, beni susturma adına, hakaret davası açarak, yavuz hırsız ev sahibini eksik kanunlar yüzünden bastırır sözünü tescillemiş oldu. Karakolda ifade vermek zoruma gitmişti. Uğradığım haksızlık karşısında yumruklarımı sıkıp ayaklarımı yere vurarak “ olamaz bu büyük bir haksızlık, böyle adalet mi olur. “ dediğimi hatırlıyorum.

Demek kanunları beşer yapınca yine yerine göre onu manipüle eden de yine kendisi oluyor. Tahrip ve tahrif edebiliyor. Yeni kanun getirip eskisini fes edebiliyor. Ve kanun koyucuların verdiği kararlar “la yüsel” oluyor.

Uğradığım haksızlığı hazmedememiştim. Benin davam basit kalıyordu, haksız yere evladı öldürülen, haksız yere faili meçhule aile ferdini verenlerin, uğradığı haksızlıkların yanında. ETÖ’nün marifeti! Olan cesetlerin yakınları, HSYK baskısı karşısında despotizm demez mi? Eğer adalete, yargıya, hukuka güvenemezse o halk adaleti kendi anlayışı ile aramaya kalkmaz mı, anarşi militarizm ayyuka çıkamaz mı. Toplumda topluca infialler olmaz mı. Yargıda keyfince azletmeler, ideolojik hezeyanlarla, na hak muameleler olursa, adalete güvenilmezse; mazlumları, hakkı yenilenleri, kim rahatlatır, ne ile teselli olurlar.

Kendi kanunlarını kendince dizayn edenler, yine kendi çıkarları olunca, yıllarını görevine vermiş savcıyı görevden alıp rızık endişesi yükleyenler. Masumları inletenler manüple yapıp birinin yaptığı kanunla, birilerini asanlar, yek diğerinin yaptığı ile karşı tarafı heba edenler… Sistem böyle işliyorsa bu bir adalet değil, güçlü olanın kozu elinde bulunduranın boru öttürdüğü, orman kanunundan hallice bir düzen olmuş olur ki, bu da ne hukuktur, ne adalettir. Hülasa, asrın demokrasi insan hak ve hürriyetleri konusunda en kaim ve güvenilir mercii olması beklenen yargıya gölge düşerse, sosyal patlamalar kaçınılmaz olur. Suçlu cezasını görecek diye mazlumlar rahatlayamazsa, Ahmet Taşgetiren Beyin dediği gibi “tuz kokarsa” ne yapılır?

Aslında hukuki sistem, toplum karşısında ferdin davranışlarını tanzim eden kaidelerdir, kanun koyucuların şahsi kanaati belirlememeli bu kaideleri. Hakim, hikmet sahibi ilmin kemaline ermiş kişi, hüküm sahibi olacak kadar ilimde dirayetli demektir. Canı istediğinde kendi görüşüne muhalif olanı azledecek kadar salahiyetli değildir, görevden alma, dosyaları sümen altı etme, bu hikmete mugayir bir davranıştır. Gayem olayı ajite etmek değil, bilakis Allahın kanunlarını küçümseyen zevat, doktrinler ve ideolojiler söz konusu olunca, nasılda nalıncı keseri oluyorlar bu noktaya dikkat çekmek.

Adalette düstur nedir. “Olma keser gibi hep bana hep bana, ol testere gibi bir sana bir bana. (mutlak adalet) Hukukun üstünlüğüne inanmak istiyoruz.

RUKİYE YILDIZ ERDOĞMUŞ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.