Haksöz dergisi 20. yılında!
“Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla sürdürdüğü aylık yayınında 20. yılına giren Haksöz Dergisi, anayasa değişikliğine set olan Ergenekon Cephesi’ni manşete taşımış. Darbe anayasasının korunması telaşına düşen Ergenekon Cephesi’nin analiz edildiği Gündem’de anayasa tartışmalarına ilişkin Müslümanların durması gerek taraf tartışılıyor.
Derginin “20. Yıl” sayısı Ali Değirmenci ve Ahmet Örs’ün kaleme aldıkları anı-edebi yazılarla işleniyor.
Açılım politikalarının beslendiği saikleri analiz eden Hamza Türkmen, açılım politikaları ve Kemalist darbeci statü karşı sında Müslümanların yaklaşımını değerlendirerek İslami sorumluluğun nasıl bir tavır almayı gerektirdiğini sorguluyor.
Ermeni Soykırımı tartışmalarını ele alan Rıdvan Kaya, tarihsel gerçeklerin korkulara esir edilmemesi gerektiğine dikkat çekerek milliyetçi tavrın adaletten uzaklaştırdığını dile getiriyor. Ahmet Örs ise zulüm ve istibdat rejimi kurmuş İttihatçıların tezlerinin Müslüman mahallesinde karşılık görmesini eleştiriyor.
“Katilini Sevmeden, Düşmanına Sığınmadan Hakikati Araştıran Diyalog” başlığıyla Alevilik yazılarına devam eden Hamza Türkmen, devletin Alevi-Sünni politikasını masaya yatırıyor ve her iki tarafın birbirine yaklaşım biçimini analiz ediyor.
Siyonist İsrail’in Harab Sinagogu’nu açmasından sonra başlayan gerginlik sürecini değerlendiren İlyas Çetin; Mescid-i Aksa ve Kudüs’e sahip çıkma sorumluluğumuza işaret ediyor. Murat Özer ise Emir Seyfullah’ın şehadeti dolayısıyla Kafkasya’daki İslami direnişin iç tartışmalarını aktarıyor ve Müslümanların Çeçenya’ya olan kayıtsızlıklarının arka planını yorumluyor.
Crescent’ten yapılan çevirilerde Fahad Ensari, “Ümmetin Kızlarını İşgalcilere Satmak” başlıklı yazısında Müslüman bir kadın üzerinden Pakistan’da Müslümanların ABD’ye teslim edilmesi ve CIA işkencelerini; Ebu Zer, Müslümanların safına sızmış münafıkları; Zafer Bangaş ise Müslüman zihnin sömürgeleştirilmesini ele alıyor.
“Ayetlerin Işığında Hayat” bölümünde Mesut Onat “Şükür” kavramını, insanın şükür ile olan irtibatını ve hamd ile şükür arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Murat Kayacan ise Hz. Muhammed’in iki omzu arasında “peygamberlik mührü” bulunduğunu iddia eden bilgi ve rivayetleri değerlendiriyor. Cengiz Duman, önceki sayıda ilk bölümünü yazdığı Hz. Yakub kıssasının ikinci bölümünü okuyucularına ulaştırıyor. Duman, bu bölümde Hz. Yakub’un resullüğü ve mesajını işliyor.
“Liberalizme Dair Kenar Notları” başlığıyla Bahadır Kurbanoğlu, çağdaş liberalizm ile bu akımdan etkilenenleri ele alırken bu düşüncenin yaklaşımlarını da sorguluyor.
Mehmet Akif’i aadece “milli şair” olarak sınırlamanın yanlışlığını ortaya koyan “Düzyazılar” kitabının yazarı A. Vahap Akbaş’la bir röportaj gerçekleştiren Asım Öz, ayrıca Ömer Rıza Doğrul’un “Yeryüzündeki Dinlerin Tarihi” kitabını değerlendiriyor.
Son günlerde çokça gündeme gelen “Büşra” filmini ise Süleyman Ceran ele alıyor. Filmin, absürt bir karikatürün beyaz perdeye uyarlanmasından öte bir özelliği olmadığını belirten Ceran, filmdeki çirkinlikleri izlemenin tahammül kaldırmadığını ifade ediyor. Ceran, ayrıca Rachel Corrie ile ilgili bir denemesini Haksöz okuyucularıyla paylaşıyor.
Mart ayında başörtüsü zulmü karnesine yansıyan olayların da aktarıldığı dergide Hatice Kübra Baytap’ın “Kahır” adlı şiiri ve Rüştü Hacıoğlu’nun “Bu Çağın Sümeyye’si” başlıklı denemesini okuyabilirsiniz.
20. yılında hakkın ve hakikatin şahitliğini yapmayı sürdüren Haksöz’e Kur’an’ın aydınlığında nice yayınlar ve Rabbimizden muvaffakiyetler diliyoruz.
İRTİBAT
Tel: 0212 524 10 28
www.haksozhaber.com
Kur’an’ın Aydınlığında Haksöz'ün 20. Yılı
1991 Nisanında “Söz” adıyla ilk sayısını çıkaran Haksöz, bugün çıkan yeni sayısıyla tam 20. yılına girmiş oldu. 20 yıldır "Bilgi, İnanç, Eylem" diyen Haksöz'ün uzun seferi Kur'an'ın aydınlığında devam edecek.
Önce ilahiyat fakülteli bir grup öğrencinin Kur'an'ın anlaşılması ve vahyin sosyal şahitliğinin inşası için 1991 Nisanında çıkarmaya başladıkları Haksöz, bugün çıkan 229. sayısı (Nisan 2010) ile 20. yaşına girdi.
20 yıl boyunca Kur'an çalışmalarından gündemi vahiy merkezli okumaya, ufuk açan düşünce ikliminden tavır almaya çağıran edebi/sanatsal yazılara değin ciddi bir arşiv oluşturan Haksöz Dergisi, Kur'an'ın aydınlığında bir hayatı inşa etmek ve mücadele sorumluluğumuzu her daim hatırlatmak için 20 yıl boyunca istikrarlı bir şekilde aylık yayınını sürdürdü. Tevhidi, adaleti ve özgürlüğü getiren yolun; bilgi, inanç ve eylem olduğuna vurgu yapan Haksöz; böylelikle Kur'an merkezli bilgilenmeye, sahih ve samimi bir imana, salih amel ve eylemliliğe çağırmaktan hiçbir zaman geri durmadı.
Gerek yaşadığımız ülkedeki zorbalara ve zalimlere gerekse küresel hegemonyaya karşı hak sözünü sakınmayan Haksöz, sistemin kutsallarına dokunduğu için kimi zaman bazı nüshaları toplatıldı; kimi zaman yazarları yargılandı, tutuklandı; kimi zaman para cezalarıyla susturulmaya çalışıldı ancak hiçbir zaman haksızlık, zulüm karşısında susmadı. Kavmî, mezhebî, hizbî bir ayrım gözetmeksizin Müslüman halklarla dayanışma içinde olmaya, mazlumlara sahip çıkmaya çalışan Haksöz, kardeşlik hukukunun gerektirdiklerini yerine getirmek hususunda da her zaman titiz oldu. Kur'an çalışmalarının baskı, zam, zulüm, işkence, hak ihlalleri, işgal gibi gerçeklerden bağımsız olmadığının ısrarla altını çizen Haksöz, yaşanan darbe süreçlerinin tüm yıldırıcı etkilerine rağmen ayakta kalmaya ve direnmeye devam etti.
Haksöz, bugün 20. yaşına girdi. "Şimdi, umudu daha yoğun bir biçimde mücadeleye dönüştürme, tebliğ ve davet çabalarını yoğunlaştırma zamanıdır." diyen Haksöz, sahih kimlik ve ilkeleri sahiplenme sorumluluğunu yerine getirme konusunda ısrarcı olmayı sürdüreceğini belirtiyor.
Bu bağlamda Haksöz okuyucularının da sorumlulukları olduğunu hatırlatarak 20. Yıl sayısının Sunuş yazısını sizlerle paylaşıyoruz:
Haksöz'ün Uzun Seferi
Elinizdeki sayıyla Haksöz, 20. yılına girmiş bulunuyor. Tam 19 yıl ve 228 sayıyı geride bırakan Haksöz'e bu uzun yolculuğunda emek veren herkesi; yazarak, okuyarak, eleştirerek, destekleyerek sahip çıkan tüm kardeşlerimizi, dostlarımızı Rabbimizin selamıyla selamlıyoruz.
Haksöz, tevhidî uyanış sürecinde sözüyle, eylemiyle sağlam bir mevzi; cahiliyenin kuşatmasına karşı mücadele bilinci ve kararlılığına bir katkı şiarıyla çıktığı yolda, Rabbimizin yardımıyla ilkelerinden taviz vermeden, sapmadan, şaşırmadan bugüne dek hak sözün sözcülerinden biri oldu. Aynı zamanda sözün tek başına yetersiz, anlamsız olduğu ve ancak amelle bütünleştiğinde değerli olduğu kabulünden kalkarak tüm bu süreçte sadece sözü güzel söylemekle yetinmedi, pratiğe de taşımaya çalıştı.
Şüphesiz sözü edilen 20 yıllık zaman dilimi gerek Türkiye Müslümanları gerekse de tüm ümmet coğrafyası için sancılı, zorlu bir dönemdi. Baskılar, zorluklar ve beraberinde gelen savrulmalar gündemi çokça etkiledi. Egemenlerin ölçüsüz, dizginsiz saldırıları karşısında zaaflara; kısa mesafelere, çabuk başarılara endeksli çıkışların bedel gerektiren ortamlarda çözülüşlerine bolca tanıklık edilen bir süreçti yaşanılan. Ama bu aynı zamanda yeryüzünün dört bir yanında adanmış bir bilinçle küresel ve yerel dayatmalara yaygın bir karşı koyuşun gerçekleştirildiği bir süreçti de. Umudu temsil eden ve de çoğaltan bu olguya Haksöz, sözünün yettiğince ve elinden geldiğince eşlik etti, şahitlikte bulundu. İslam adına, Müslümanlar adına sergilenen zaaflara dikkat çekerken, hep güzel örneklikleri çoğaltma gayreti içinde oldu.
1991 Nisanında yayınlanmış ilk sayımızdan bu yana eski sayılarımızı karıştırdığımızda belki güncel siyasi gelişmelere ilişkin kimi değerlendirmelerde ayrıntı düzeyinde bazı hatalarımız, tali sayılabilecek bazı eksiklerimiz olabilse de Rabbimize hamdolsun ki, temel tespitlerimize ilişkin bir farklılaşma, sapma sayılabilecek boyutta bir yanlışımız olmadığını görmekten dolayı mutluyuz. Bu uzun yolculuğunda Haksöz kadrosunda isimler bazında değişmeler olsa da Kur'an'ın aydınlığına doğru yönelişimizde bir çelişme, bir farklılaşma yaşanmadı. Pek çok açıdan bir kırılma, bir dönüm noktası şeklinde algılanan 28 Şubat sürecinden önce de bu süreçte de sonrasında da çizgimizde bir değişiklik olmadı. Öncesinde ne söylüyorsak, sonrasında da aynı şeyleri söyledik. Sözümüzü ne büktük, ne incelttik, kalemimize asla peruk takmadık!
Şimdi nispeten söz söylemenin daha rahat olduğu bir ortamdayız. Küresel emperyalistlerin yenilmez olmadıklarının ayan beyan görüldüğü, darbecilerin defterlerinin dürüldüğü bir süreçten geçiyoruz. Şimdi umudu daha yoğun bir biçimde mücadeleye dönüştürme, tebliğ ve davet çabalarını yoğunlaştırma zamanı. Haksöz inşallah bu süreçte de sahih kimlik ve ilkeleri sahiplenme sorumluluğunu yerine getirecek. Ne var ki, gerek yaşadığımız ülkede ideolojik yayıncılığın uzunca bir süredir zayıflatılması gerekse de internet ve benzeri iletişim imkânlarının çoğalması periyodik yayın faaliyetinin çeşitli zorluklarla karşılaşmasına ve daralma olgusuna yol açmıştır.
Bu olgunun okuyucularımıza da sorumluluk yüklediğini düşünüyor, dergimizle dayanışmalarını artırmalarını bekliyoruz. Abone olarak, abone bularak, dergimizi daha ciddi takip ederek, gerektiğinde eleştirerek Haksöz'e sahip çıkılmasını arzu ediyoruz. Rabbimizden yürüyüşümüzü bereketlendirmesini diliyor, Mayıs sayımızda tekrar birlikte olmayı umuyoruz. (Haksöz)
(Haksöz Dergisi, Sayı: 229, Nisan 2010)
ÇIKARKEN…
Haksöz Dergisi'nin ilk sayısında yayınlanan "Çıkarken" başlıklı yazıdan bir bölüm:
* Bizler hep birlikte, İslam'ın önün deki engeller ve çevremizi kuşatan karanlıklar karşısında tevhid meşalesini daha çok yükseltmek ve güçlendir mek zorundayız, insanlığa kurtuluş rehberi olarak Yaratıcımız tarafından elçisi aracılığıyla gönderilen Kur'an-ı Kerim'in okunmasının ve anlaşılması nın önündeki engelleri gidermek, Kitab ile insanlar arasında köprüler kurmak zorundayız.
* Hakikatin şahitliğini yapmakta müminlere öncülük yapan Rasulullah (s)'ın örnek ahlakını ve onun bütün yaşamında rehber edindiği ana kaynağımızı iyi kavramalı ve kavradıklarımızı yaşama geçirmeliyiz.
* Müslümanların inançlarına musallat olan teslimiyetçiliği, hurafe leri, ölçüsüzlüğü gidermek ve onları ıslah etmek yollarını araştırmalıyız.
* Zalimlerin, fasıkların, kâfirlerin bütün engellemelerine ve baskılarına rağmen mücadele azmimizi yükseltmeli ve tebliğ yollarımızı ödünsüz olarak oluşturabilmeliyiz.
* Her türlü şirke, zulme, sömürüye, sapkınlık ve sapıklıklara karşı gücü müz yettiğince nasıl bir tavır takınacağımızı göstermeli ve taşıdığımız haki katlerin şahitliğini yapmalıyız. Hz. Muhammed'in inkılâpçı mücadele çizgisini yaşatmalıyız.
* Egemen şirk sisteminin ürettiği veya kullandığı her türlü bölgeci, sınıfçı, ulusçu saplantıları aşarak ümmet bilincinin yılmaz taşıyıcıları olmalıyız.
* Allah'ın ayetlerini gizleyen, amelsiz bilgileriyle ululuk taslayan, Allah'ın adıyla aldatan fasıkların cahilî planlarını sergilemeli, insanlara tevhidî mücadele yolunu göstererek safları mızı sıklaştırmalıyız.
* Vahyi doğruları dile getirirken kul ların kınamasından veya baskısından değil, muhatabımızı seçmekte veya kullandığımız üslupta yanlışlık yap maktan çekinmeliyiz. Nefsî ve beşerî çıkarlara, pragmatik ilişkilere, ikiyüzlü uygulamalara sapmadan sadece ve sadece Allah'ın rızasını gözetmeliyiz, ilkesizliğe, teslimiyetçiliğe, hile ve yalana, uyuşukluğa kesinlikle ödün vermemeliyiz…
(Haksöz, Sayı: 1, Nisan 1991)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.