Komplo Teorileri, Böl ve Yönet Edebiyatı

Komplo Teorileri, Böl ve Yönet Edebiyatı
Misak dergisinin Nisan sayısı çıktı... İşte bu ayki TAKDİM yazısı...

Komplo Teorileri, Böl Ve Yönet Edebiyatı

HEVÂLARINI ilâh edinen devlet adamları ile insanları birbirinin kurdu haline getiren zalim politikayı birbirinden ayırmak kolay değildir. Zalim politikada korkuların, vehimlerin, şüphelerin, ve ekonomik hayatı zaafa uğratan çirkin fiillerin önemli bir yeri vardır. Hak ile batılı birbirine karıştıran ve adaleti hafife alan bürokratların, Türkiye’yi ‘korku cumhuriyeti’ haline getirmek için ellerinden gelen gayreti sarfettiklerini söylemek mümkündür. Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olan sivil ve asker bürokratların; vatandaşların haklarını ve hürriyetlerini değil, devleti kutsayan siyaset anlayışını merkeze almaları, askeri darbelerin gündeme girmesine vesile olmuştur. CHP’nin altı okla ifade edilen ideolojisini ‘cumhuriyetin nitelikleri’ veya ‘kurucu felsefe’ adı altında pazarlayan zihniyetin, ısrarla ’halkın cahil olduğunu, hurafelere inandığını ve vesayet altında tutulmasının gerektiğini’ savunduğu malûmdur. Son aylarda bazı medya aydınlarının; AK Parti İktidarı’nın ‘sivil vesâyet’ rejimini kurmak için harekete geçtiğini iddia etmelerinin arka plânında, askeri vesâyet rejimini savunma refleksi vardır. Resmi ideolojiyi doğma haline getiren zinde güçlerin; ordu tarafından korunan ve lâik olduğu iddia edilen ‘militarist cumhuriyet’ anlayışını, sivil din haline getirdiklerini gizlemenin bir anlamı yoktur.

KOMPLO TEORİLERİ, BÖL VE YÖNET EDEBİYATI
Türkiye’de yaşayan insanların en iyi bildiği siyasi teorilerden birisinin ‘böl ve yönet stratejisi’ olduğu malûmdur. İlkokuldan itibaren insanların zihinlerine kazınan strateji teorisi budur. Her fırsatta ‘Dünyadaki büyük devletlerin ve gizli güçlerin, bizim gibi daha küçük ülkeleri bölerek yönetmek istedikleri’ iddiasının, tartışılması mümkün olmayan bir hakikat gibi pazarlandığını söylemek mümkündür. Ancak sivil ve asker bürokratların, Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren uyguladıkları ‘korkut ve yönet’ stratejisi üzerinde hiç kimse kafa yormamaktadır. Filozof Friedrich A. Hayek “Esarete Giden Yol” isimli eserinde, totaliter rejimlerin “korkut ve yönet” stratejisini nasıl başarıyla uyguladıklarını izah etmiştir. Bu stratejinin en güzel uygulamaları, Nazi Almanyası veya Stalin Rusyası gibi totaliter rejimlerinde görülmüştür. Bütün totaliter ve otoriter rejimlerde, insanların sistematik biçimde korkutulmaları ‘devlet politikası’ haline getirilmiştir.
Türkiye’de İslâm fıkhına meydan okuyan, farzları yasaklayan ve haramları teşvik edenlerin; ülkemizi bölüp-yönetmeye karar veren dış güçler değil, lâiklik ideolojisini ‘sivil din’ haline getiren iç güçler olduğunu dikkate almamak mümkün müdür? Yaşadığımız hadiselerin özeti şudur. Türkiye’deki her kesim için farklı bir korku kaynağını tesbit eden derin devlet çeteleri, kendi ihtiraslarını tatmin için, yıllardır askeri darbe planı yapmakla meşguldürler. Darbelerin muhatabı, kendilerine ‘iç düşman’ statüsü verilen çevrelerdir. Mahkemelere intikal eden ve dava konusu olan darbe planları, hazırlanan planların yarısı bile değildir. 28 Şubat Süreci’nde “Refah Partisi’nin militanları silahlanıyorlar, İran tipi ayaklanmalar olacak” şeklindeki paranoyaları doğru çıkmasa da, ‘irtica’ korkusunun bazı insanların kalplerine sindiğini söylemek mümkündür. Yürürlükteki mevzûatta irticanın tanımı olmadığı gibi, mürtecilere verilecek ceza ile ilgili bir hüküm de yoktur. Bunları aklımızda tutarak günümüz Türkiyesi’ne baktığımız zaman; iktidar partisi olan AK Parti kadroları dahil (kapatma davalarını hatırlayalım) her siyasi hareket için ‘ Korkut ve Yönet’ stratejisinin uygulandığını söyleyebiliriz. Türkiye’de yaşayan insanların tamamı, yıllardır resmi ağızların kullandığı ‘iç düşmanlar ‘ yaygarasıyla korkutulmaktadırlar. Türkiye’nin stratejik ortağı olan ABD’nin (!) veya AB Ülkeleri’nin Türkiye’yi bölmeye karar verdiğini, İstanbul’un yakında ‘Bizans’ın Başkenti’ olacağını söyleyen sivil ve asker bürokratların sayısı da az değildir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Resmi ideolojiye iman eden ve ‘hikmet-i hükümet’ felsefesini savunan bazı sivil ve asker bürokratlar, egemenlik ihtiraslarını tatmin için Türkiye’yi “Korku Cumhuriyetine” dönüştürmeye karar vermişlerdir. Pragmatizme göre dizayn edilen eğitim sistemi devam ettiği ve Makyavelizmi esas alan politika ön plânda olduğu müddetçe, Türkiye’de yaşayan her vatandaşın değişik korkularla yaşaması mukadderdir. Bu korkuların diğer bir kaynağı ‘ tek şeflik döneminde’ insanlara uygulanan korkutma taktiklerinin, devlet refleksi haline dönüştürülmesidir. Halbuki Türkiye’nin ölüm-kalım savaşı verdiği yıllarda bile; İslamcı şair Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’na “Korkma!” diyerek başlamış ve insanların mücadele azmini ön plâna çıkarmıştır. İslâm fıkhı’na meydan okuyan, mütedeyyin müslümanları ‘mürteci’ ilân eden ve ısrarla ‘korkmamızı’ telkin eden müstekbirlere karşı mücadele vermek, anın vacibidir. Unutmayalım ki Allah’ın ilmi, dilemesi ve yaratması sözkonusu olmadan, yeryüzünde hiçbir hadise meydana gelemez. Kaza ve kadere iman eden müslümanların, şikayeti ve sızlanmayı bir kenara bırakmaları, ilâhi teklifleri ihlâsla edâ etmeleri zaruridir.
Allah’a emanet olunuz

MİSAK YAYIN HEYETİ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.