Kürtleri Guantanamo'ya tıkın!

Kürtleri Guantanamo'ya tıkın!
Üç semiz ineğin hikayesini bilir misiniz? Üç inek, üç arkadaş inek… Sarı, beyaz, siyah renklerde üç semiz inek… Bir sinsi düşmanları vardı, aç kurt… Onları yemek, kanlarını içmek isteyen, her gün onlara diş bileyen, her hareketlerini

Kürtleri istemiyorum - 2

Üç arkadaş, üç kardeş inek, her yere birlikte gidiyorlar, o taze çayırlarda birlikte yayılıyorlardı. 

Kısa tiken tiken sert tüyleri olan aç ve kızgın Kurt’un ağzının suyu akıyordu onlara baktıkça, etlerinin lezzetini dişlerinde hissettikçe açlığı artıyor, inekleri izledikçe, ağzının iki yanından iğrenç salyaları akıyordu. İnekleri kolayca yemek için çeşitli hinlikler düşünüyordu. Lakin biliyordu ki, üç semiz inek birer boynuz darbesi vursa, anında kendisini paramparça ederlerdi. Kurt çareyi buldu. Kalleşçe entrika, çevirecek ve bu üç ineği birbirine öldürtecekti. Beyaz ineğin yanına gitti:

“Şu sarı inek var ya, seni hiç sevmiyor, seni öldürecek, otlar bana kalsın diye seni boynuzları ile parçalayacak, bence sen ondan önce davran, onu öldür ki, hem yaşayasın, hem bütün otlar sana kalsın.
“Gerçekten mi?”

“Pek tabii, ben senin dostunum, hakkını savunurum, ( Afganistan’da, Irak’ta, size özgürlük getireceğiz, diyerek girip kıyım yapan ABD gibi)

Kurt sonra sarı ineğe gidip: “Ah kardeş sen güzel güzel otları yiyorsun ama Beyaz İnek sana saldıracak, onun otlarını yiyormuşsun. Bak dikkat et sana nasıl kinli bakıyor, bak üstüne geliyor hadi sen onun üstüne git.”

Beyaz inek sarı ineğin kendine doğru geldiğini görünce boynuzlarını hazır eder ve onu öldürür. Geriye siyah inek ve beyaz inek kalmıştır, kurdun işi biraz kolaylaşmıştır, zira karşı cephe zayıflamıştır. Plan güzel işlemektedir. Siyah ineğe gider: “bak bu beyaz inek sarı ineği öldürdü, şimdi seni de öldürecek bu meralar hep onun olacak. Bence sen ondan önce davran.”

Beyaz ineğe gidip, “ siyah inek diyor ki ‘o sarı ineği öldürdü bende onu öldüreceğim’. Bak üstüne geliyor altta kalma savun ben arkandayım.”

Evet siyah inekte beyaz ineği öldürdüğünde, tek kalan ineğe kurt derki: “Bey hey ahmak! Sizi birbirinize, parçalattım şimdi tek kaldın, bana kolay lokma oldun, önce seni yiyeceğim sonrada o ölüleri.”

Hayvan aklı değil mi, kardeşliği ne bilsin? Onlar sadece güdülerle, behimi hislerle, hareket ederler. Otlar için kardeş kardeşi parçalar mı? Kardeşlik gibi bir kavramı, insani meziyetlerle donatılmış, akıl sahibi varlıklar bilirler, değil mi?

Prof. Hüseyin Algül hocamın geçenlerde bir vesile ile söylediği söz ne kadarda manidardı: “Hakikatte, yol evladı olmak, bel evladı olmaktan evladır.” Dedi. El hak hocam, bizde bu sözü, “yol kardeşliği/din kardeşliği, bel kardeşliğinden evladır”, diyerek kardeşliğe uyarlayalım.

Bizlere, bütün mü’mine, dini mübine/müdrike, Allah katında dünya ve ukba kardeşliği taahhüt edilmiş ve biz, Kürt, Türk, Müslüman olarak bu mukaveleye imza atmışız.

Allah katında kardeşlik mukavelesine imza attığımızı unutup, kurtların azmettirmesi ile Türk kardeşine karşı en “ en azından artık bir Kürt davası var“ diyen gafillere sormak istiyorum, değer miydi, onca Kürt kardeşinin kanına, bu mu senin ırkdaş anlayışın?

Ya sen, Türküm diyen, kendi din kardeşini suçlayarak, terörü (Allah korusun) halkın arasına indirmek isteyenler varken, ‘sen Kürtsün’ diye din kardeşini, öteki ilan edenler. Değer miydi? Bu kirli oyun uğruna onca kana, cana, bir şehidimizin tırnağına?

Bazı aklı kıtlar alttan alta propaganda yapan şer güçlerin söylemleri ile papağan gibi: “ eskiden Kürt meselesi yoktu en azından şimdi var” diyor. Bu sözü evinden ölüsü çıkan kürt anaya söyle, “oğlun ölmüş ne var, bak artık kürt meselesi var” de. Bak bakalım ne diyecek? Kanların karşılığında değil, farklı arenadaki müzakerelerde, bazı oluşumlar tezahür etti, burayı iyi okumak gerekir. Hem, karşındaki kim, Ahmet, Mehmet senin yoldaşın kardeşin adaşın dindaşın, asılarıdır kaynaştığın gardaşın. Kardeşin kardeşle cidalinin sonu iki taraf içinde hezimet olur. Orası özerk olacakmış! Kapıdaki kurtlar kardeşinden ayrılınca orayı sana bırakır mı sanıyorsun. Eyalet olacak ne senin durumun var, nede o bölgenin uygun konumu, bırak bu çarpık hezeyanları, sayıklamaları. Uyan kendine gel. Bak Irak’ta ölenlere ibret al. Türkiye’den koparsan kafirin kucağına düşersin aklını başına al.

Sen Türk olan! Hadi kardeşini bağrına bas, o halüsinasyon gören, ihtilaç halindeki ateşli hasta gibi titremekte, yıllardır bileri onlara, özgürlük hapı diye mikrop enjekte etmekte, bas bağrına, titremesi geçecek. Kardeşine sarıl, ilaç ol, uyanınca seni bilecek.

Kurtlar salyaları ile etrafta hotla atmakta. Birbirimizi yaraladıkça kıs kıs gülmekte. Onun desiselerine gelerek, evde asker yolu bekleyen eli kınalı tazeleri, gelinleri, yüreği yufka anaları ağlatmaya, kor gibi yakmaya değer miydi? Hangi öksüzün gözyaşına paha biçecek siniz? Özgürlükmüş! Kimden özgür olacaksın kendi dindaşından mı? Nereye bağımsız olacaksın sen esaret altında mısın? Esaret altında olmak için akıntıya doğru kürek çekiyorsun, kurdun seni bayıltan vaatleriyle. Hâlbuki kardeşini yediğin an, sende yenileceksin. Sen kardeşinle güçlüsün.

Bu ülkede Arapım ama din düşmanıyım. Kürtüm ama milliyetçiyim, Türküm ama Türkiye’ye düşmanım. Aleviyim Atatürk’ü sevmiyorum. Aleviyim güneşe tapıyorum, Aleviyim namaz kılıyorum. Kürdüm bu ülke için, din için severek ölürüm . Türküm Kürt kardeşimi çok seviyorum. Türküm Araptan nefret ediyorum. Kürdüm, dini reddediyorum, Kürdüm din için ölürüm. Diyen nice çeşitlemeleri bizzat gördüm dinledim. Ülkeyi sevende nefret edende aynı annenin iki farklı evladı… Türk düşmanı da, Türkiye fedaisi aynı ailenin farklı kişileri…

Demek ki, oradaki kanayan cerahat, ne ırk meselesi, ne soy, ne dil, bu mesele gayet açık/çok müşahhas belli, kurtların zehirli pastalar hazırlaması.

Yıllardır bazı kesim, Kürtler başta olmak üzere, haksızlığa uğradı. Ama Allah aşkına Kürtlükten çok Müslüman kisvesi yüzünden hepimiz despotizmin sillesinden pay almadık mı? İskilipliler Kürt müydü? Menemende sırf sarık takıyor diye, hoca diye, Kubilay hadisesi bahane ederek suyumu bulandırdın diyen kurt mantığı ile asılanlar Kürt müydü? Ne olur artık güneş doğsun sabah olsun. Hangi diktanın, hangi faşizmin kimi neden ezdiğinin kritiği sağduyu ile yapılsın. İnanların “mahzun geldi, mahzun gidecek” diyerek üzülen Peygamberimin, dinine mensup olanlar hep mahzun olmadı mı? Eğer ezilmişlik, horlanmışlık türküsü söyleyeceksek gel kardeşim, elini at omzuma birlikte söyleyelim. Zira hâlâ biz, örtülerimiz için, namazlarımız için mücadele veriyoruz. Perdeleri açın güneş girsin artık dünyamıza… Çıkarın at gözlüklerini gerçek düşmanı bilin. Ele ele verin. Türkün Kürtten yakın akrabası var mı? Kürtler size Türkten yakın yeryüzünde kim var? Condoleezza Rice mı? Guantanamoyu hatırlayın. Islak duvarlarından, küf, kan idrar kokularına, işkence görenlerin, canı yananların acayip seslerinin, feryatlarının, karışıp gökleri yırttığı Guantanamoyu… Topyekûn insanlığın öldürüldüğü, feryatların kuşların ötüşlerini dahi, çığlığa çevirip çığlık çığlık gökleri yırttığı… Feryatlar, duyulmasın diye dehlizlere zulalara kapatılan, kilit üstüne kilit vurulan, kuyularda kalanları hatırlayın. İtlaf edilen insanların üst üste yığıldığı cesetleri hatırlayın… Kimden kaçıp kime sığınıyorsunuz? Allah korkusu olmayan, yeminden yalvarmadan anlamayan, merhamet ve vicdandan nasipsiz, vahşette sırtlanlara taş çıkartacak kadar acımasız, Guantanamodaki askerlere mi, onlara moral veren Condoleezza Riceler mı? (ondan medet dilenenlere matuf) Ancak Condoleezza Riceler o kadar dost olur size. Türk kardeşine düşman olursan Guantanamo orada seni bekliyor. 

Sen Türk olan, Kürt kardeşine sırtını dönersen, bak idam sehpalarını hatırla, zayıflayınca, Osmangazi’nin türbesini tekmeleyen, Venizelos’u hatırla. Gecenin serin sabahlara evirildiği, uykusundan kaldırılıp kuytu derinliklerde, sessizce yağlı urganlara verilen, horozların ağıt yakar gibi öttüğü sabahlarda sehpalarda sallanan sarıklıları… Başına fes geçirerek, ‘sen Osmanlı torunusun’ diye aşağılanan Bosnalıları… Diğer tarafta, başlarına çuval geçirilen askerlerimizi…

Şimdi artık ayıp olsun bu topraklarda, sen Kürt müsün? Türk müsün? Sorusu. Kürt müsün, Türk müsün sorusuna cevap şu olsun “ ne fark eder ki?” Bu ülke kafasının, biri sağ gözü, öbürü sol gözü. Bir sağ kanadı, bir sol kanadı, uçmak için ikisi de gerekli. Sakın Ermenilerle aynı kefeye koymayın onlardan bazıları, bu kafanın asalak bitleri.

Kürt’ü, Türk’ü, Allah asırlar önce bir birimize aşı yapılmış ağaç gibi, eklemiş. Şimdi hangi dalımız Kürt, hangi dalımız Türk, o kadar karışmışız ki, ayrılmamız fıtrata/tabiata, adetullaha aykırı olur. Vatan toprağı olan ağacımızın köküne inen her darbe, iki tarafında sarsacak çürütecektir. Göklere uzanmak için birbirimize ne kadar damar damar eklenirsek o kadar güçlü olacağız, o kadar ötelere uzanacağız.

Hadi yıkın Guantanamoları, boğazımızı boğacak el gibi gövdemize sarılarak bizi boğmaya çalışan asalak fitne sarmaşıklarını… El ele verin, bu kadim topraklarda gözü olanlara ok gibi saplanın. Bu kadim topraklarda, asırlara meydan okuyan varlığımız yine birlikte, nice asırlara kadem bassın. Yeşerelim yine yeryüzünde, birbirimize can suyu ikram ederek, canımıza can katarak. Uçalım ötelere, güçlü iki kanat olarak… Semalar selam dursun, Türkiye’miz cennet olsun.

RUKİYE YILDIZ ERDOĞMUŞ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.