Tek atışta kalp ve beyinden öldürmek yüz milyar
Babası Yüksekova’nın AKP ilçe başkan Ahmet Uçar beyefendi. Haberlere bakıyorum, CNN, Hürriyet bütün basın bombalama olayını en ince detayına kadar yazmışlar, hasılı evin kızından önce gözü kulağı orada olanların haberi var. Burası önemli, yıllar önce, boyalı basının “Van’da kepenkler kapandı” diye yaptığı haberi hatırladım. PKK’nın “kepenkleri yarın kapatacaksınız” diye esnafa baskı yapmasının üzerine, esnafın direnmesi ile bu direktifin akim kalmasının rağmına “Van’da kepenkler kapandı” diye haber yapılması ne ifade ediyordu? Biraz müşahhas kılmak için şu soruyu sorayım, PKK’nın böyle emir verdiğini gün evvelinden basın nasıl biliyordu!
Komşumun Yüksekova’daki babasının evine, bomba atılmış, bomba duvara değmiş, can kaybı (şükür) yok.
Babası Ankara’daymış, annesi, kız kardeşi ve abisi Nevzat Bey evdeymiş, patlamadan kz kardeşi çok korkmuş. Evin camları kırılmış.
“Babam Ankara’dan sonra memlekete gitmedi, bana geldi” dedi. Bende: “Beni babanla görüştürür müsün?” dedim.
AKP Yüksekova İlçe Başkanı Ahmet Uçar beyle aramızda şunları konuştuk:
“Ahmet Bey, bu PKK’nın arkasındaki şer güçlerden, halkın haberi var artık, neden hala destek olanlar var? Siz bazı şeyleri anlatmıyor musunuz halka?”
“Ah Rukiye bacım, PKK’nın kim olduğundan nasıl haberleri yok var, hepsi biliyor ama tehdit ediliyor. Bak bize dün evime bomba attılar, ben Kuran Kursu açtım, ben yoksullara yardım ediyorum, AKP başkanıyım, biliyordum ki, bana böyle şeyler yapacaklar, amma her şey söylenmiyor” (Sayın Ahmet Uçar beyi anlıyorum bir önceki yazımda anlattığım üzere, yıllar önce bende aldığım tehditle Kuran Kursunu kapatmıştım, Ahmet bey hala bombanın etkisinde ve yazmamı istemediği bir çok şey…)
Anlıyorum sizi diyorum, Ahmet bey ‘in şu söylediği bir iki kelime aslında ne çok şey anlatıyor.
“Yüksekova yüz yirmi bin nüfuslu bir ilçe, Kuran Kurslarını kapatmaya çalışıyorlar, kimse oraya camiye gitsin istemiyorlar, gelin bakın gençlerin boynunda hep haç var. Aileleri ile çatışıyorlar yinede takıyorlar. Güneydoğu’da biliyorsunuz iki parti var… Bizim AKP’yi orada istemiyor birileri. Seçimlerde bizim adamları tehdit ediyorlar, sandık başında bizden bir kişi BDP den beş kişi oluyor, halk ne yapsın ellerinde silah kapıda bekliyorlar.”
Bu kadarı bile yeter bazı şeyleri anlamak için. Biz konuşurken pek çok milletvekili arayıp geçmiş olsun dilediler. Akabinde sayın Recep Tayyip Beyde arayıp geçmiş olsun dileklerini iletmiş.
Ülkemizi muhayyilemizde bir binaya benzetelim. Büyük devasa bir bina ve bu binayı ele geçirmek isteyen düşmanlar var. Düşmanlar binayı ele geçirmek için ne yapar, tahayyül edelim. Öncelikle, dışarıdan ihata eder, açıkça saldırır/savaşır, bu düşman için külfetli ve tehlikelidir. O halde stratejik taktiklerle ele geçirmek daha kolay olacaktır. Mesela, içeri ile bağlantı kurup içeri adam koyarak kaleyi içeriden fethetmeye başvurabilir, bekçilere rüşvet verebilir, kendi adamını bekçi olarak güvenlik görevlisi olarak işe sokabilir, binanın sakinlerinin dikkatini dağıtacak güçlerini zayıflatacak yollara tevessül edebilir. Kendisi için en kolay olan ve en çok sonuca götürecek yöntem olarak, hane sakinlerinin birbirine düşürüp birbirine öldürtmek için entrikalar çevirebilir ki, bu bina sakinleri için en yıpratıcı, yok edici yöntemdir. Tabii bu arada başka bir yol daha var, para ile insanları satın alma…
İşte, bizim ülke binamızın da kadim düşmanları var ve yukarıda saydığımız saldırı ve hileleri yıllardır üzerimizde uyguladılar ve uygulamaya devam ediyorlar.
Bizim ülkemizin düşmanları… Yunanistan, ABD, İngiltere, İsrail, Rusya bu bağlamda, MOSSAD CIA, Ermeniler ve içimizdeki aveneleri vs. İç dış bütün düşmanların hepsini aklımızda tutarak düşünelim… Binamıza yıllar önce birleşip saldırmışlar, istedikleri sonucu alamamışlardı, şimdi öyle yöntemler uyguluyorlar ki, hile ve desisenin en korkunçlarını uygulamaktan imtina etmiyorlar. Mesela, kültürel asimilasyonla hane halkını uyuşturarak, saf değiştirmesine götürecek bütün yolları kullanıyorlar… Bu taktik yani, Kültürel ve manevi dinamikleri yıpratmak, her zaman işlerini kolaylaştırmıştır. Bu yöntem, binanın sakinlerinin beyin gücünü zayıflatacak, savunmaya ve teyakkuza geçecek eforu kendilerinde bulamayacakları için düşmanın en sık başvurduğu yöntem olmuştur.
Sonra başka bir yöntem, içeriye adam sokmak veya kendi adamını bekçi yapmak, güvenlik görevlisi yapmak… Bu şık nedense bana askeriyemizde olan başında kipa ağlama duvarında poz vermeye çekinmeyen, darbeci paşaları ve darbe yanlılarını hatırlattı, hani camii ile mücadeleyi görev bilen, hani kimilerine göre kökleri, 31 mart vakasındaki ayaklanmaya dayanan, Yarbay Şenol Özbek Bey’e göre taa kabakçı Mustafa ayaklanmasına dayanan, bana sorarsanız daha da eskiye taa Abdullah ibni Sebe’ye dayanan, köklü münafık cerahati geldi aklıma.
Diğer şıklardan biri de neydi? Kardeşleri, yani bina sakinlerini birbirine öldürtmek demiştik… Bina sakinleri için en tehlikeli en zararlı hile birbirine öldürtmektir. İşte Kürt ve Türk bu hanenin iki kardeş sakini birbirine kırdırmak için, aynı eller iki tarafı nasıl kullanıyor? Kürt kardeşin çocuğuna para veriyor dağa çıkarıyor, kafadan atar adam öldürürsen tek kurşunla beyinden ve kalpten öldürmek on yıl önceki fiyatı yüz milyon, eğer bu öldürme işi çatışıma değil de faili meçhul olayı olacaksa ve öldürülecek önemli biri ise bu rakam yüz milyara fırlıyor. (Eski TL ile)) Karşında Türk Mehmetçiği var, yani ailene işkence yapan askeriyenin Mehmetçiği var. Aslında ailesine işkence yapanın askeriyedeki düşmanın adamı olabileceğini, ne bilsin zavallı Kürt halkı bu sefer topyekûn bütün orduya düşman, polise, hatta bütün Türklere düşman oluyor, gerçeği bilmeden. Üç dört Kürt çocuğunu dağa çıkarana ise dört beş bin dolar veriliyor.
Geçelim karşı tarafa, bu düşmanın piyonlarından Mehmetçiğin yanında olanları var, hatta Mehmetçiğin başında olan düşmanın maşaları var, onlarda Kürt halkına işkence yapacaksın diyor, “bak Mehmetçiği öldürdü arkadaşınızı öldürdü” diyor. Asker ev basıyor Kürtlere hapiste işkence yapıyor, sonra bu yapılan işkenceleri, onların basını halka abartarak anlatıyor, ajitasyon malzemesi olarak kullanıyor. Yani birileri danışıklı dövüş yapıyor, birileri buna alet oluyor, birileri de kurban oluyor.
Kandırılan, alet olan, Kürt çocukları dağda kuru küflü ekmekle, kilometrelerce yol yürüyor, hırs ve hınçla dolması için günde bir öğün yemek, on öğün beyni yıkansın diye psikolojik “kin” hapı veriliyor, yetmezse gerçekten kimyasal teknolojik haplar veriliyor.
Dağda olanları bir tarafa bırakalım, mahallede, Mehmetçiğin anası sarma pişirir üst kattaki, oğlu dağa çıkan Kürt komşusuna götürür. Kardeştirler… Aralarında din bağı vardır, onlar kardeş de, düşmanlar birbirleri ile kardeş değil mi? Dağdakilerin eline tek atışta adam öldürene yüz milyon para veren elle, teröristi çoban zanneden Mehmetçiği dağlara süren düşman ellerde kardeştir. Hatta bazen aynı ellerdir.
Bilinir düşman birdir ama içimdeki onların adamları bilinmez, bizim içimize yerleştirilmiş basınımıza, askeriyemize, her yere yerleştirilmiş, kene gibi yapıştırılmıştır. Bulundukları yerden bu halkın kanını emerler. En çokta bina sahiplerini birbirine rapt eden “din” bağına bıçak vurmaya, o bağı kesmeye çalışırlar. Karanlık zihinler, karanlık odalarda anlaşırlar, karanlık düşman kardeşler.
İki mezarlık arasına oturmuş yaşlı bir teyze… Dönüp bir mezarın toprağını avuçlayıp mezarı okşuyor ağlayarak bir şeyler söylüyor, az sonra diğer mezarı okşayıp bir şeyler söyleyerek ağlamasına devam ediyor. Soranlara “şu oğlum askerde şehit oldu, şu da yeğenim, dağda öldürüldü teröristti, ikisi çok iyi arkadaştı birlikte büyüdüler, yan yana gömdük bir yıl ara ile…” Aynı evden iki ölü, aynı eller tarafından yönetilen bir oyunun kurbanları.
Mavi Marmara ile Müslümanlar uyanışa kıyama ve vahdete geçti diye paniklediler, statükolarını hala aynı despot tavır ile payidar etmek isteyenler, yıllar sonra işte bu gün hala en kuvvetli kartlarını yine masaya sürdüler. Çünkü bina sakinlerinin kuralları 38 kişi ile kurdukları kanunları değiştirmeye kalkmışlardı. Eğer kendi kanunları değişirse bina sakinleri daha güçlenecek kendi elleri zayıflayacaktı. Paniklemeye başladılar ve sürekli açık vermeye başladılar.
Bu hileli oyuna çare? Savaş taktikse düşmanın silahı ile silahlanmalı ve onların oynadığı bu kulvarda onlara nazire bir oluşum tezahür etmeli. Aynı kulvarlarda aynı taktikler işe yarayacaktır. Onlar siyasi bir parti kurup halk desteğini arkalarına mı aldılar, aynı halkın asli dinamikleri ile beslenen parti kurarsın. Basın mı? Roj Tv den beslenen halka, akşama kadar taş atan çocukların yaşadıkları, pişmanlıktan yararlananların hapiste yaşadıkları anlatılıp halkta, müthiş garez, kin doğuran kanallar değil, dikkat çekecek şekilde, doğruları öğretecek cazip hale getirilmiş kaliteli, ufuk açıcı, güçlü TV programları yaparsın. Binaenaleyh, Şeş Tv’nin programlarına hassasiyet ve itina gösterilmeli. Daha dikkat çekici bir kanal olmalı. Söylediklerine göre halk şeş TV’ye rağbet etmiyor ROJ TV’den besleniyormuş.
Bir arada tutan din bağını kuvvetlendirecek Saikler ısrarla kullanılmalı, vaizlerin vaazlarını aylıksa haftaya, haftalıksa güne çıkarılmalı. Kardeşliği besleyen programlar artırılmalı. Ve sen de korucuna dersin “tek atışla öldürmek şu kadar TL, Onları jurnallemek şu kadar TL?” Çünkü onlardan pek çoğu gündüz esnaf gece terörist…
Bir de, güneydoğuda iken, dağa çıkanların ailelerinden işitirdik, teröristlerin en çok korktukları sakallı pazılı özel timlerdi. Posta haneye gittiğimde, ellerinde kalaşnikoflu timleri görünce, kendimi onların yanında güvende hissederdim. Bildiğimiz askerler gibi değillerdi, sakallı, iri kıyım, nokta atışı yapan, attığını ıskalamayacağını bilen teröristlere korku salan, hatta ordudaki dış düşmanın avenelerinin bile yüreğine korku ile titreten tiplerdi.
Siyasi askeri alanda bunlar olabilir. Kültürel alanda beyinleri doğruya kanalize etmek adına Akdamar’ı açacağımıza Kuran Kurslarını artırıp, camilerde düzenli dersler düzenlemek sosyal ve kültürel asimilasyon yapanların azgın sularına set çekmek olacaktır.
Kardeş kardeşe sırt sırta aşacağız bu badireleri. Düşman oldu, olacak, biz kovmasını bildik yine bileceğiz. Yılan misali sinsice girse de aramıza, biz beraber güçleneceğiz, o yılanların başını ezeceğiz. Vesselam…
Rukiye Yıldız Erdoğmuş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.