Tabip balık...

Tabip balık...
İkiçocuğu ve hanımıyla neşe içinde gülerek çay içen adamın keyfi yerinde… Kahkahaları,etrafa haletiruhiyesinin iyi olduğunu aşikar ediyor. Bu keyfin sebebinihanımından öğreniyoruz:

_ Eşimin yıllardır sedef hastalığı vardı, her yerini kaplamaya başlamıştı, eşimin bu yaralar yüzünden ağlar dışarı çıkmak istemezdi, ilaçlar fayda etmiyordu, kısa zaman sonra yaralar tekrarlıyordu.  Daha önce burada tedavi olan bir arkadaşı, yaralarının yüzde yüz geçtiğini söyledi, bizde Karabük’ten kalkıp buraya  geldik. On gündür buradayız, çok şükür yaraları geçmeye başladı.  

Ülkemiz gerçekten lütfu ilahi olarak, tabii kaynaklara, doğal güzelliklere, dünyada eşi olmayan nice nimetlere sahip. Bunlardan biri de, tabip balıklarımız. Sivas şehir merkezine 98km uzaklıkta olan balıklı kaplıcanın balıkları…

1917 yılına kadar sazlık halde olan kaplıca, bir çobanın iyileşmeyen yarasının  iyileşmesi üzerine tespit edilmiş, önce ilkel havuzlar yapılmış. 1950 yılında etrafına barakalar yapılmış, 1960 yıllarında itibaren Sivas özel idaresi tarafından işletilirken konaklama tesisleri yapılmış. 1988 yılından sonra özelleştirilen kaplıcalar yıllardır sağlık turizmi için büyük öneme haiz.  Yüzde altmış suyunun şifalı olması, yüzde yetmişte balıkların yaraları temizlemesinden yararlanıldığını anlatan yetkililer: “Kaplıcalarımız her yıl dünyanın dört bir tarafından ziyaretçi ağırlıyor, yılın üçüncü ve dördüncü aylarında Rusya’dan guruplar halinde gelen turistler, yaza doğru Avrupa ülkelerinden, Arap ülkelerinden gelenlere yerini bırakıyor.” dedi. Sadece sedef hastaları değil, tatilini şifalı, nezih bir ortamda geçirmek isteyenler içinde ideal olan tesisin  Japonya, Almanya, Fransa, gibi birçok ülkeden yoğun talep gördüğünü söylediler.

Tesislerin ortasında akan küçük derenin üzerine köprüler yapılmış, bu köprülerin üzerine mini çay bahçeleri yerleştirilmiş. Çayımı içip akan dereyi izlerken, havuzdaki doktor balıkların aynısından derede bol miktarda akıp gittiğini fark ettim. Yetkililere sorduğumda tespitimi teyit ettiler: “evet aynı balıklardan derede bol miktarda var” dediler. Beni doğruladıklarında, böyle bir hazinenin heba olmasına üzüldüm. Dereden akıp giden o balıkların dünyanın hiçbir yerinde benzeri yok. Sedef gibi tedavisi üstün teknolojinin rağmına pek mümkün olmayan, sürekli nükseden bir hastalığı bitiren bu balıkların, bir tanesinin ziyan olmasına tepkisiz kalınmamalı.

Derede bol miktarda akıp giden bu balıklara demek ki yeterli tesis hala yapılmamış. Yetkilinin bildirdiğine göre Balıklı Kaplıcanın reklamını Ulusal Basın üstlenmiş. Yerel basının ilgisizliğinden yakınan yetkili, CNN ve BBC’ nin ilgilenip reklamlarını yaptığını bildirdiğinde bir kere daha içim ezildi. Böyle bir nimetin devlet tarafından özelleştirilerek, elimizde bulunan hazinenin yine kıymeti bilinmeden israf edilmesi, benim insanımın birçoğunun haberi dahi olmayan, bu nimetten daha çok yabancıların faydalanması insani üzüyor.

Balıklı kaplıcada sedef ( psoriasis) hastalarının yüzünü güldüren tabip balıkların skumları temizlemesiyle, suda bulunan selenyumun Kangal’ın yüksek rakımında etkili ultraviyole ışınları ile birleşince üstü açık havuzlar, tam bir tedavi merkezi olmuş.

Bu tesislerin hastalar için ayrı havuzları olduğu gibi, hastalığın çeşidine göre ilginç kürleri de var. Mesela sabah aç karnına üç bardak su içilecek, kahvaltıdan sonra havuza girilecek, alkol yasak, günde iki seans havuza girilip birkaç saat balıkların temizlemesine bırakılacak.  Bu yöntemi yirmi bir gün uygulayanların yüzde yüz tedavi olarak kaplıcadan ayrılacakları garantisi var.

Dünyada bir eşi daha olmayan bu şifa tesisini devlet, elinden çıkarmış, Ulusal basının yoğun ilgisi yüzünden turist akınına uğrayan bu kaplıcayı yakında yabancı sermayeye kaptırırsak hiç şaşmam.  Dağı, denizi, iklimi, bitkisi ve hatta balığı ile ne büyük nimetler vermiş, ihsan ve inamda bulunmuş yaradan ama akılsız başın cezası atasözü mucibince, yanlış geleneksel devlet politikaları yüzünden bunca tabi zenginliğin değerlendirmede ne kadarda kayıtsız kalınmış. Kangal Balıklı Göl, sadece bir örnek…

Kangal balıklı göldeki, 37 derece suda yaşayan bu balıkların, başka yerde yaşamadığı başka suda yetiştirilemiyor olması gibi çok ilginç bir nokta var. Normal de balıkların 27 derece üstünde bir ısıda öldüğü bilindiği halde bu balıkların 37 derecede yaşamaları hayrete mucip geliyor. Bu doktor balıkların üç çeşit olduğunu, ayağa vuranların ayrı, hafif titreşim verir gibi deriye yapışanları ayrı, olmak üzere üç çeşit balığın görev dağılımı yaparak hastaya müdahil olduklarını öğrenince tebessüm eşliğinde “ve hüve âlâ kulli şeyin kadir” diyoruz. 

Rukiye Yıldız Erdoğmuş-habervaktim.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.