Budun, ası, edimsel...
BUDUN, ASI, EDİMSEL…
Başlığı okuyanlar acaba ne anladı? El cevap, hiçbir şey… Haklılar zira bu kelimeleri etimolojik olarak incelediğimizde, bir muamma ile karşı karşıya kalıyoruz. İşte öz Türkçe kelimeler!
12 Temmuz 1932’de TÜRK DİL TETKİK CEMİYETİ olarak kurulan, hemen ardından 26 Eylül 1932 ‘de ilk kurultayını toplayan Türk Dil Kurumu, o günlerde Necmi DİLMEN’İN Raportörlüğünde MAARİF VEKİLLİĞİNE bir rapor sunar. Dili sadeleştirme, yeni sözlük hazırlama, yazım kılavuzu hazırlama, çabası içinde olurlar. O günden sonra belirli aralıklarla toplanmaya devam eden kurul: “tasfiye” amaçlı, Arapça ve Farsça kelimeleri atarak, dili sadeleştirmeye, daha doğrusu, daraltmaya başladı.
Toplumları cemiyet yapan saiklerden biride şüphesiz o milletin dilidir. Toplumumuzun, millet olması, cemiyet olması, için en önemli üç unsurdan biri olan, din, dil, saç ayakları, daime darbe aldı, yıllardır hırpalandı.
Anayasanın 134. Maddesince çıkarılan 2876 sayılı TÜRK DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU kanununa göre kurulan, Türk Dil Tarih kurumu, 1970’den sonra önü alınamaz bir şekilde dilimize batıdan girip dilimizi komik durumlara düşüren kelimelerle karşı karşıya kaldı.
Bir insandan fıtrî olanı alırsanız, yerini sunî olan almaya başlar. Hasılı, bir toplumdan iyi olanı söküp alırsanız, boşluğu ucube şeyler doldurur.. Aynı “din” konusunda olduğu gibi, siz en mükemmel dine savaş açarsanız; insanların kalbinden sökmeye çalışırsanız, yerine ya tahrif olmuş dinler ya da, sapık ideolojiler, alır. Keza Osmanlıca gibi, dünyanın en zengin, bilimsel haznesi en geniş, edebi kullanıma en elverişli dilini “sadeleştirme” diyerek kesip kesip kuşa çevirirseniz, yerini bizim dilimizin yapısına uymayan garabet kelimeler alır. Halktan hüsn-ü kabul göremeyen bu kelimelere, yıllardır entelektüel kesimin ( havasın), yazarların, bir çoğu tepki gösterdi durdu.
Türk Dil Kurumu’ndan bir eser alırsanız ücretsiz, YABANCI SÖZLERE KARŞILIKLAR KILAVUZU hediye ediyorlar. Bu küçük risale görünümündeki kılavuzu bende aldım. Kurum çok geçte olsa bir şey fark etmiş. Kılavuzun “sunuş” yazısını kaleme alan Sayın, ŞÜKRÜ, Halûk Akalın’ın itiraf niteliğinde bir yazısı var. Bu da bir merhale …
1970’den sonra dilimize batıdan giren kelimelerin dilimizi bozduğunu, bugün bile 6bin Fransızca kelimenin kullanılıyor olduğunu ve günümüzde Anglosakson kültürden müthiş bir kelime ithal edildiğini söyleyen Akalın, “diller arası etkileşim olabileceğini ama, mortgage’a, on-line’ım, hacker’lara gibi tuhaf gülünç kelimelerin ortaya çıktığını bunuları düzeltmek için sadece iyi Türkçe biliyor olmanın yetmediğini iyi bir İngilizcede bilinmesi gerektiğini” vurguluyor.
Akalın bu kılavuzun 7. Sayfasının birinci paragrafında itiraf niteliğinde açıklamalarda bulunmuş. Ben etkilendim, o paragrafın altını iyice çizdim, bu kelimelerin taşıdığı manaya yüklediğim önemi vurgulamak istedim ve çok geç kalındığı için derinden hissettiğim teessürü sizinle paylaşmak istedim. Elindeki hazineyi çöpe atanlar, şimdi mikroplarla mücadele etmek zorunda kalıyor.
Altını çizdiğim yerde Sayın Akalın söyle diyor: “Elbette bilimde, teknolojide, üretken olan toplumlar ürettiklerini diğer toplumlara pazarladıkları, sundukları gibi kendi dillerinden sözcükleri ve terimleri de başka dillere sunarlar. Tıpkı geçmişte Türklerin( Osmanlıların) bilimde, uygarlıkta, kültürde ileri oldukları; başka kültürleri etkiledikleri başka dillere sözcük verdikleri gibi… Türk Dil Kurumunda yürütülen ve yakında yayınlanacak bir çalıma Türkçenin dünya dillerine on iki bin sözcük verdiği belirlenmiştir. Askerlikten giyim kuşama, mutfak kültürüne varana kadar değişik alanlarda Türkçe sözcükler bugün bile hâlâ pek çok dilde kullanılmaktadır.
Güncel Türkçe Sözlük veri tabanına göre yazı dilimizde kullanılmakta olan İngilizce alıntı üç yüz seksen dokuzdur. Olur olmaz her yerde İngilizce sözlerin kullanılması, işyerlere ve ürünlere İngilizce adlar verilmesi bu sayı az görülebilir. Ancak bu, İngilizce alıntıların yalnızca sözlüklere yansıyan bölümüdür. Günlük dilde, kitle iletişim araçlarında, ticari hayatta kullanılanlar çok daha fazladır. Önlem alınmazsa bu sözlere edebi eserlerimize oradan sözlüklere yansıması kaçınılmazdır. İşte Türk Dil Kurumu otuz yıldır buna önlem almaya çalışıyor.”
Omsalıca Farsçayı kelimeleri atınca, yerine gelen, dilin yapısına uymayan; Anglosakson kelimeler yapıya uymadığı için, eklerle komik duruma düşünce, kurum bakın onlara hangi karşılıkları bulmuş?
Bakın bu kılavuzda halimizin gülünçlüğü daha bariz açığa çıkaran kelimelerden sadece bir kaçı: afiş(ası), aktüel(edimsel), çip(yonga), etnograf (budun betimci), etnografya (budun betimi)…
Sokağa çıkıp “budun betimci” dediğinizde sizi kim anlar. Siz kavim, cemiyet, toplum, fırka kelimelerini atarsanız, yerine “etnograf” gelir bunun yerine “budun betimi” kabullendirmek için uğraşır durursunuz. “Budun” kelimesi, cemiyetin( bilinçli birlikteliklerin, cem olması) manasına gelebilir mi? Edebiyat kelimesini atar “yazın” derseniz, yazın kelimesi “edebiyat” kelimesinin ifade ettiği geniş manayı ifade edebilir mi? Siz dili daraltırsanız başka yerlerde genişlemeye çalışır.
Ee güneşe perde çekilmez, çekmeye kalkanlar ancak kendilerini gölgede bırakırlar…
Rukiye Yıldız Erdoğmuş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.