Çamurda boğularak ölmek

Çamurda boğularak ölmek
Yazılarımı takip edenler bilirler ki, ben bir İHH gönüllüsüyüm. İHH Bursa şubesi, geçen akşam Pakistan’a yardım götüren kardeşlerimizin, gözlemlerini/izlenimlerini paylaştıkları bir program düzenledi. 

1940’larda Hindistan’dan ayrılma kararı alan, 1947 resmen kabul edilen Pakistan’ın tarihini anlatarak konuya başlayan panelistlerin, Pakistan’da müşahit olduğu pek manidar sahneler vardı. Muhammet Ali Cinnah’ın başkanlığında kurulan Pakistan’ın, Hindistan ve Bangladeş’le aralarında bitmeyen sorunun altında yatan saikleri anlatan panelistler, yaşanan sel felaketinin beşeri hiçbir tedbirle ehven atlatılamayacak kadar devasa, tahrip ve yıkıcılıkta olduğunu esefle anlattılar. 

Pakistan denilince, Kurtuluş Savaşı sırasında bize maddi manevi destek gönderen o bilinçli halkla, şimdiki sefil/sefih ve oldukça cahil kalan halk arasındaki farkın sebeplerini irdelediler.

Onlar anlattıkça, tarih kitaplarında okuduğum Pakistan halkının, Osmanlıya olan sevgisini tescilleyen vesikalar geldi gözümün önüne… Ne kadar canhıraş bir şekilde yanımızda olmuşlar. Halk para toplayıp infakla cihat ederek, dua ederek bu savaşta yanımızda olmuş. Kadınlar kulaklarından küpelerini, kollarından bileziklerini çıkarıp Osmanlı ordusuna göndermiş. “Müslümanlar bir vücudun azası gibidir” hadisince bizim derdimizle dertlenmiş, Osmanlıya gidip gelen sefirleri nümayişle karşılayıp sarılıp öpmüşler, “ siz Osmanlı topraklarına ayak bastınız “ diyerek, bağırlarına basmışlar. Peki yıllar önce İslam kardeşliğinin bilincinde olan, deniz aşırı bir ülkenin savaş günlüğünü takip eden bilinçli/şuurlu halk, şimdi nasıl bu hale gelmiş?

İngilizler sömürü yaparda, arkasında fiziki olduğu gibi ruhen ve aklende çökertip tüm ülkeyi enkaz haline getirmez mi? Diye kendi kendime içimden cevap veriyorum.

Aktivistlerin, sel gözlemlerinden daha ehemmiyetli geldiği için daha çok bu konu üzerinde durulması kanaatindeyim. Sürekli suikastlar, iç çatışmalarla karıştırılan, huzuru unutan Pakistan’da, camii bombalayan, katliam yapanların, dışarıdan gelen yabancı insanlar olması, yıllardır kaynayan Müslüman coğrafya üzerinde oyunlar oynayan kirli ellerin, her daim iş başında olduğunu ne kadar aşikâr ediyor.

Darbeler sonucu geri kalan, bir türlü belini doğrultamayan halkın sefaletinin ardında, ülke sermayesinin sürekli askeri yatırımlara aktarılması da etken. Çok fazla yer altı yer üstü kaynaklarının olmasının rağmına, fakir kalan ülkenin, yollarının bozukluğunun, alt yapıdaki yetersizliğinin, halkın perişanlığının, sefaletinin başlıca sebebi olarak; ordunun nükleer enerjiye çok fazla kaynak aktarmasının etken olduğunu, bir kez de panelistler dillendirdi.

Pakistan’a yardım götüren arkadaşlar araba ile saatlerce yol kat etmişler, 15 saat durmadan ülke sınırı içinde yol gittiklerini anlatan gönüllülerin, gözlemleri ve anlattıkları tüyler ürperticiydi.

Selden önceki Pakistan halkı yine sıkıntı ve sefalet içinde iken birde böyle sel… 30 milyon kişinin direk etkilendiğini, 20 Milyon kişinin evsiz kaldığını, havaların soğuması ile çok zor durumda olduklarını anlatan İHH gönüllüleri, İHH olarak Ramazanda dağıttıkları ianelerin slayt gösterilerini izlettiler. Ve dağıttıkları zarfların içinde bir ailenin bir yıllık ihtiyacını karşılayacak kadar para yardımında bulunduklarını söylediler.

1700 kişinin öldüğü sel felaketinde, ülke topraklarının beşte birinin sel altına kaldığını, yani: 3,5 milyon metrekare toprağın sular altında kaldığını ve bir yıl içinde dahi kurumasının mümkün olamayacağı gibi, zararın telafisinin yıllarca mümkün olamayacağını, yardımlar devam ettiği sürece, eski halini almasının en az beş yıl süreceğini söylediler. Dünyada kendi tohumunu kendi üreten nadir ülkelerden olan Pakistan’ın tohum silolarının da, sel altında kaldığını, açlığın hat safhada olduğunu vurguladılar.

İnduz nehri buyunca felaket yaşandığını, her yerin balçık olduğunu asla basılacak kuru bir yer bulamadıklarını anlattılar. Ve 20 bin köyün tamamen haritadan silindiği yok olduğunu yüzlerce insanın çamurda boğularak öldüklerini, yüzlercesinin kaybolduğunu anlattılar. 3 milyon çocuğun kolera sıtma gibi salgın hastalığın tehdidi altında olduğunu söylediler. Konuşmacılar, konferans salonunda koşturan çocukları göstererek “ bizim çocuklarımızın bu neşeli sesleri gibi, Pakistan’daki çocukların, neşeli seslerini duymak mümkün değil” dediklerinde, insan olarak, hele bir Müslüman olarak bizimde imtihanda olduğumuzu düşündüm.

Köprüler yıkılmış, yollar yok olmuş, dolayısıyla yiyecek ulaştırılmayan yüzlerce insanın olduğunu, 300 milyonun üzerinde hayvanın telef olduğunu, bataklarda oluşan sineklerin mikropları iyice yaydıklarını, 170-190 milyona yakın Müslüman kardeşimizin bu hallerde olduğunu anlatan panelistleri dinledikçe, ülke olarak, büyük bir sorumluluk hissetmemiz gerektiğini düşündüm. Havalar soğuyor ve orada 20 milyon insan evsiz…

Çanakkale deki günlerimizden bir vefa borcumuz olan ülkeye, maddi yardımlarımızla birlikte dua dua manevi yardımlarımızı da esirgememiz gerektiğini söylemek istiyorum.

Tüm dünyadaki mağdurlarla bizler arasında köprü olduklarını söyleyen Bursa İHH başkanı Sayın Hüseyin Kaptan başta olmak üzere tüm gönüllü arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Allah sây’inizi boşa çıkarmayacaktır.

Rukiye Yıldız Erdoğmuş

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.