Bir açılım da askerden!

Bir açılım da askerden!
Bir vesile ile ilimizde tertip edilen Cumhuriyet töreninde bulundum. Ne zamandır kaleme akmak istediğim, açılım zincirine halka olarak eklenmesini arz etme babındaki düşüncelerimi, bu vesile dillendirmeye karar verdim.

Tören alanına dönelim, Vali, Belediye Başkanı, Kuvvet Komutanları, kısacası Askeri Mülki erkân tam kadro protokoldeki yerlerindeler, hepsi gran tuvalet, yanlarında son derece bakımlı eşleri, hemen arka sıralarsa koruma görevlileri, tören alanında gösteri yapanlar ve yolun iki kenarına sağlı sollu dizilen saatlerce ayakta dikilen, protokole göre çok daha salaş görünümlü cumhur.

Sıra resmigeçitte, Polis Akademisi öğrencileri abaküsteki boncuk gibi dizilmiş, tören alnından geçiyorlar, benim hemen arkamda gürültülü, sürekli sesli yorum yapıp gülüşen gençlerden oluşan bir gurup var, geçit yapan polislere ıslık çalıp bağırıyorlar: “ koçlar yürüyün, kahramanlar yürüyün!” Resmigeçit sırası Jandarma’da, Mehmetçikler ellerinde silahları, dik, vakur, sert olmaya çalışan mimikleri ve yeri sert adımlarla döverek geçişleri… Arkadaki gençler yine ıslık çalıp, kahkahalara atarak bağırıyorlar: “yürüyün az kaldı bizde geleceğiz, yürüyün komandolarım, yürüyün bitli piyadelerim, sıkı kavra silahı oğlum komutanın izliyor…” Sıra askeri okul öğrencilerinde, geleceğin subay adayları geçiyor, temiz özenli resmi kıyafetleri, kendilerinden emin tavırları dikkat çekiyor ve bizim gençler bu sefer seslerini yüksek volümden azaltarak “ yürüyün memleketin parasını siz yiyorsunuz yürüyün paşalar.” Çeşitli kamu kuruluşlarının elemanları, yürüyüş ve gösterilerine devam ediyor. 

Tören bitiyor, halk ve protokol evlerine dağılma esnasında birbirine karışıyor, bakıyorum, insanlar Valinin etrafını sarmışlar, soru sormaya, saygısını ifade etmeye çalışanlar; keza Belediye Başkanın etrafını sarmış gurp grup insanlar, sorular muhabbetler… Komutanlarda dağılıyor, bellerinde kuşakları üzerine asılmış teçhizatları, omuzlarında apoletleri ve kafaları yukarıda dik bakışları… Etraflarında değil halktan birini görmek, dikkat ediyorum insanlar onların yanından geçerken ürkek bir şekilde, geniş bir yay çizerek geçiyorlar. Komutanların sert, Halkı ezici bakışları mı acaba bu soğukluğun sebebi” diye kendimce durumun analizi yapmaya çalışıyorum, herkesin karakteri bir değildir, hiç mi neşeli komutan yok burası eğitim alanı değil ki şu an vasat halk ile muhataplar.

Hayır bu millet askerini sever, evladını bile feda eder, oraya “ peygamber ocağı” der. Peki, kim küstürdü, kim açtı halkla askeri yönetimin arasını? Mehmetçiğine ıslık çalan neden komutanlarına kızgın? Evet, şimdi açılımlar zincirine eklenmesini tavsiye edeceğim mesele tamda burası. Bu halka askeriye arasında açılım başlatılmalı, sırça saraylardan, yüksek örülmüş duvarların arkasından meçhul hayatları ile kendi halkından yalıtılmış askeriyemiz hukuki olarak nasıl sivilleştirildiyse, halkı ile kaynaşıp şeffaflık için perdeler kaldırmalı, paşalarımız sosyal yaşamda da halkın içine inmeli. Kendi halkına karşı rejimi koruma kaygısı ile silahını korku aracı olarak değil, dış düşmanlara karşı kullanılacağını her fırsatta belirterek “halkım siz rahat uyuyun diye biz varız, sizin ve vatanın bekası için varız” diyerek asli vazifesini vurgulayıp cumhura güven verecek tutumda olmalı. Sosyal yaşam ve ekonomik bakımdan “biz sizden farklı değiliz” diyecek eşitlikte, sürekli halkı ile iletişim halinde, kendi halkını “ siviller” diyerek ötekileştirmeden, “benim halkım” söylemleriyle sevgi köprüleri kurulmalı.

Sınır dışında kuvvetli ayak sesleri dünyayı sarsacak, kendi vatandaşı için merhamet timsali olacak, dışarıda nefesi hissedilince dünyaları titretecek ama kendi vatanın içinde nefesi bir çiçek için bile, ılık, hayat veren nefha olacak, bir askeriye. İşte o zaman zaten bütün millet olarak askeriz, hepimiz Mehmet’iz fikri, fiilen tezahür ettiği gibi, ruhen de insanımızda tebarüz edecektir.

Bu millet ordusunun kıymetini bilir “Ordumuzun kuvveti kadar naramızı düşmanlara duyururuz” diyerek, askerde ölenlere “şehit”, şehidine de “bizim şehitlerimiz ölmez” diyerek en yüce manevi makamı askerine verir, ölümsüzlükle taçlandırır. Asker de halkına karşı, burnunu havaya dikmeden, her ahval ve şerait içinde, halkına güven verecek şekilde “asker halk açılımı” başlatmalı.

Pek tabiî ki gereken saygı ihtiramı halk ziyadesi ile gösterir, bilir komutanlar nasıl yaşar, nasıl eğitim alır, o yüksek duvarların arkasında neler olur, harcanan paralar nere gider… Şehit anasına sarıldı diye dışlanan komutanları dışlayanlar dışlanır. Gerektiğinde eratı emanet görür, yavrusuna sarılan baba gibi bağrına basar, gerektiğinde sokağa çıkıp halkla kaynaşır.

Tarihimizde nice anlı şanlı dirayetli secaatli komutanlar gelmiş geçmiştir de, halk onlara asıl payeyi vermiş, halkına hizmetinden dolayı halkı ona “unutulmaz madalyası” takmış, tarih sayfalarına adını saygıyla yazmıştır.

Neden benim zamanımın komutanlarını da, Hacda, camide veya bayram alanlarında, kurban kesme yerlerinde görmeyelim? Eskiden cihan şümul, Osmanlı padişahları, ordu komutanları diz kırıp Cuma hutbesi dinlerlerdi ve bu onların vakarına vakar katar onları, tebaalarına yaklaştırırdı.

Biz de komutanlarımızı aramızda görmek için, soğuk, donuk ifadeler yerine halkına gülümseyen çehrelere dönüştürmek için “asker halk/sivil açılımı” istiyoruz, vesselam.  

Rukiye Yıldız Erdoğmuş/habervaktim.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.