İnsan portreleri!

İnsan portreleri!
Çölün kızgın sıcağında güneş tenini kavururken, çırılçıplak hale getirilip ellerinden ayaklarından çarmıha gerilerek, karnına konulan onlarca kilo ağırlığındaki taşlarla işkenceye tabi tutulan Bilal Habeşi (R.A), dünyada iken cennetle müjdelenen sa

Müşrikler ona;

Bilal, inandığın Allah tan vazgeç, hemen sana yaptıklarımıza son verelim dediklerinde; o, kelimeyi tevhit ve kelimeyi şahadet getirerek şehit olmaya hazırlanıyordu.

Allah’a olan inancı o kadar yüceydi ki Bilal’in, kendisine yapılan tüm işkenceler Allah sevgisi yanında hiçbir anlam ifade etmiyordu.

Çünkü o, dünyadan sonraki hayatı çok daha fazla önemseyenlerdendi.

Peygamberimizin mübarek torunu Hz. Hüseyin (R.A) şehit olacağını bile bile vazgeçmemişti davasından. O da Allah katında masum olarak yer almayı, dünyada daha fazla yaşamaya tercih edenlerdendi. Bu tercihinden dolayıdır ki, tüm İslam alemini yasa boğacak şekilde, akıl almaz insanlık dışı işkenceler sonucunda şehit edildi.

Böylece haklı davasının bugünlere kadar taşınmasını sağladı. Dünyanın sonuna kadar Hz. Hüseyin (R.A), Müslümanların yüreğindeki masum ve mazlum yerini hep koruyacaktır.

Hz. Peygamberin, ilmin kapısı olarak işaret ettiği Hz. Ali (R.A) da, hayatı boyunca korkusuzca savaştı.

Her türlü haksızlığın karşısında ölümü göze alarak kahramanca mücadelelere imza attı. O da Allah’ın evi mescitte namaz kılarken şehit edildi.

Ama peygamber nasıl ibadet ettiyse, Hz. Ali (R.A) da ömrü boyunca Allah a öyle ibadet etti. Ne orucundan, ne namazından ne de zekatından taviz verdi.

Aradan geçen asırlara rağmen, inandıkları dava uğruna ölümü göze alarak mücadelelerini sürdüren bu mübarek insanlara duyulan sevgi ve saygı, hiç eksilmedi, dünyanın sonuna kadar da asla eksilmeyecektir.

Birde şimdi yaşadığımız yüzyıla bakalım.

Maddenin insanları nakış nakış işlediği, mananın yerini geçici nimetlere terk ettiği yaşadığımız 21. yüzyılda, inandığı değerler uğruna ölümü göze alabilecek kaç adam sayabiliriz etrafımızda?

Dünyaya öylesine kaptırdık ki yüreğimizi, ölüm sonrası aklımıza bile gelmez oldu.

Omuzlarımızda mezara kadar taşıdığımız yakınlarımız bile, bizi dünyanın cazibesinden koparamaz oldu.

Halbuki dünya, bizi 100 yıl misafir etse de,100 yılın sonunda gene de yolculamak zorunda ahirete?

Bazen yakın çevremde farklı maskeler kullanarak, daha fazla dünya edinimleri için canhıraş bir şekilde mücadele edip, insanlık onurlarını kaybeden Sahte insanları gördükçe, insanlığımdan utanıyorum.

Keşke yüzyıl önce yaratılsaydım da, bu insan müsveddelerini görmeseydi gözlerim, onlarla birlikte yaşamasaydım diyorum.

Üstelik bu zatı muhteremler, kendilerini dürüstlüğün sembolü olarak lanse edip, bizler sütten çıkmış Ak kaşığız diyorlar.

Son yıllarda yaşadığımız çevrelerde kendilerini gerçek dava adamları olarak tanıtarak, gözümüzde devleşen müşfik duruşlarıyla yüreğimize yerleşen saygın insan portreleri maalesef oldukça azaldı.

Kendilerini ilmin deryası gibi gören sahte bilginlerin sayıları ise oldukça arttı. Ama bunlar kendi karanlıklarına bile, bir mum yakamadıklarını artık bizlerden gizleyemiyorlar.

Yaşadığımız çağın en sinsi yılanları, sırtlarını her devrin kudretli çınarlarına yaslayan tilki beyinli kurnazlar dır.

Tilki tipli insanlar 21.yüzyılın sonuna kadar her yerde cirit atmaya devam edeceklerdir. Çünkü devir onların devri gibi görünüyor.

Onlarda kendilerine uygun bu devirden en iyi şekilde istifade edip hali hazırda devranlarını sürüyorlar.

Muammer Yıldıztaşı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.