Mütevazı Olmak ve Kibir Virüsü
Hz. Peygamber mütevazı olmayı değişmez bir davranış kuralı olarak benimsemiştir. Onun Müslümanlar tarafından çok sevilmesinde, alçakgönüllülüğünün rolü çok büyük olmuştur. [ Âl-i İmrân, 3/159.] Nitekim bütün peygamberler onun gibi alçak gönüllü kimseler arasından seçilmiştir.
Bununla birlikte şunu da ifade edelim ki, mütevazı olacağız derken, izzet-i nefsi zedeleyecek şekilde hor ve hakir bir duruma düşmek de İslam ahlâkıyla bağdaşmaz bir durumdur. Çünkü mü’minin şerefi yücedir. [Münâfikûn, 63/8] ve her mü’min bu onurunu korumak zorundadır. Bu nedenle de kendisini küçük düşürecek davranışlardan kaçınması gerekmektedir.
Tevâzuun zıddı, kendini beğenerek gurur ve kibire kapılmaktır. Bu da çok tehlikeli bir durumdur. Kibir bütün kötü huyların en başında gelir. Çünkü kibir, insanlar arasında kin doğurur. Toplumsal uzlaşma ve kaynaşmayı baltalar. Dostların gönüllerine nefret sokar. [Nisâ, 4/36] Bu itibarla Hz. Peygamber kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kişinin cennete giremeyeceğini haber vererek bu kötü huydan mü’minleri sakındırmıştır. [ MÜSLİM, 1/İman, 39 (I, 93) nr: 149; TİRMÎZÎ, 25/Birr, 61 (IV, 360) nr: 1998; EBÛ DÂVUD, 31/Libas, 26 (IV, 351) nr: 4091; İBN MÂCE, Mukaddime, 9 (I, 22-23) nr: 59; 37/Zühd, 16 (II, 1397) nr: 4173; İBN HANBEL, I, 412, 451; II, 166; III, 94, V, 53.]
Çünkü kibir, cennetin tüm kapılarını kapatır. Kendinin beğenen bir insan kendisi için istediğini başkaları için istemez. Sadece ve sadece kendisini düşünür. Bu durumda Hz. Peygamber’in şu ikazı geçerli olur. “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. İman etmedikçe de cennete giremezsiniz.” [ MÜSLİM, 1/İman, 22 (I, 74) nr: 93; TİRMÎZÎ, 40/İsti’zân, 1 (V, 52) nr: 2688; EBÛ DÂVUD, 40/Edeb, 131 (V, 378) nr: 5193; İBN MÂCE, Mukaddime, 9 (I, 26) nr: 68; 33/Edeb, 11 (II, 1217-1218) nr: 3692; İBN HANBEL, I, 165; II, 391, 442, 477, 495, 512]
Dolayısıyla bu hadis-i şerifte cennete girmek için imana, imanın güçlü olması için de kibir göstermeden diğer mü’minleri sevmeye teşvik olduğu anlaşılmaktadır.
Kibirli kimse benlik iddiası taşıdığından alçak gönüllü olamaz. [Lokmân, 31/18-19] Kendisine kibir hastalığı bulaşan birisi artık iflah olamaz. Böyle bir kimse “ben olmazsam olmaz” der. “Küçük dağları da, tepeleri de ben yarattım” edasıyla yürür. [ İsrâ, 17/37-38. ] Yanlışlarını tıpkı şeytan gibi inatla savunur. Kendinden başka hiçbir kimseyi beğenmez. Her zaman kendisini ön plana çıkartır. Her güzel davranışta bir kusur arar. Başkalarına verilen nimetleri kıskanır. Sürekli onların aleyhine konuşur. Etrafına negatif duygular saçar. Bardağın dolu tarafını değil, devamlı boş tarafını görür. Kolay kolay memnun olmaz. Her zaman başkalarını eleştirir. Böyle bir kimse yaşadığı çevrede kesinlikle sevilmez. [Hadîd, 57/22-24] İnsanlar ona bir müddet katlanırlar. Servetini veya yetkilerini kaybettiğinde ise insanlar ona hak ettiği gibi davranırlar.
Yani; onu yalnızlığa ve unutulmaya terk ederler. Bu itibarla kendisine kibir virüsü bulaşan bir kimsenin bir an önce yapması gereken şey; derhal o virüsten kurtulmak için çaba sarf etmesi ve tedavi imkânlarını araştırmasıdır.
Özetle ifade edecek olursak, ölünceye kadar dürüst ve erdemli bir hayat yaşayıp ebedi cenneti elde etmek isteyen bir kimse, kibir gibi kötü bir duyguyu terk edip alçak gönüllü olmak zorundadır. Dolayısıyla bir insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik mütevazı olmak ve hiçbir kimseyi hor görmemektir. İki dünyada da huzur bulmak isteyenler, alçak gönüllülüğü kalıcı erdeme dönüştürmek durumundadırlar. Erdemleri kalıcı hale dönüştüren ise imandır. Öyleyse herkesin imanını sağlamlaştırması, salih ameller ile imanını takviye etmesi gerekmektedir. İmanını korumasız bırakıp şeytanın saldırılarına açık hale getiren bir kimsenin, virüsler karşısında hiçbir tedavi için gayret göstermeyen, tehlikelere karşı tedbir almayan kişinin durumuna düşeceği ve sonuçta ise yenileceği gün gibi açıktır.
Dr. Ahmet Emin Seyhan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.