İmama Yapılan Saygısızlık Aslında....
İmama Yapılan Saygısızlık Aslında Dine Yapılan Saygısızlıktır (1)
Dr. Ahmet Emin Seyhan
Bilindiği üzere günümüzde imamlık denilince akla camiyi açıp kapamak, orada insanlara namaz kıldırmak ve onlara dini konularda bilgiler aktarmak gelmektedir. Peygamber efendimizin de Rabbine kavuşuncaya kadar ashabına namaz kıldırdığı ve bu görevini eksiksiz yaptığı bilinmektedir. Bu anlamda imamet, bir peygamber mesleği/görevi/sorumluluğu olarakta görülüp değerlendirilebilir.
Biz hazırlayacağımız bu yazı dizilerinde, içerden birisi olarak imamlığı, imamların din ve görev algılarını, gerçek din gönüllüsünün vasıflarını, hoca olarak adlandırılan bazı şarlatanları, toplumun ve idarecilerin imamlara bakışlarını, bu konuda içine düşülen bir takım yanılgı ve yanlışlıkları, bunların doğurduğu olumsuz sonuçları ve buna benzer pek çok hususu ele alarak toplumda ve din görevlilerinde bir farkındalık oluşturmayı amaçlamaktayız.
Nitekim biz, imamların mesleklerini icra ederken dikkat etmeleri gereken hususlardan bahsetmekle beraber, halkın nasıl “doğru bir imam anlayışı”na sahip olması gerektiği hususundaki gözlemlerimizi de paylaşmayı istemekteyiz. Zira böyle bir anlayışa şiddetle ihtiyaç olduğunu yakından görmekte ve yılların birikimi ve tecrübesi ile bütün bunları ifade etmeyi ve yazılı hale getirmeyi arzulamaktayız. Zira biz, topluma dini konularda rehberlik eden, onlara dini öğreten, anlatan ve uygulamasını bizzat yaptıran bir imama yapılan saygısızlığın aslında dinin kendisine yapılan saygısızlık olduğu kanaatindeyiz.
Tam da burada Hz. Peygamber’e yaptıkları kaba davranışlar sonucu ciddi uyarıyı hak edenlere Kur’an’ın yaptığı tavsiyeleri hatırlamak yerinde olacaktır. Zira bizim bu düşüncelerimizin arka planında yatanları algılamaya ve anlamaya çalışmak için önce bu ayetler üzerinde doğru şekilde düşünülmesi, sonrasında da tutarlı ve mantıklı sonuçlara ulaşılması gerekmektedir.
Bu itibarla, bizi böyle bir yazı dizisi kaleme almaya iten en önemli etkenlerden birisi, toplumda rastladığımız “yanlış bir imam anlayışı” ve imamların hak ettikleri saygınlığa yeterince kavuşamamış olmalarıdır. Bu yanlış algıyı sürekli topluma pompalayan bir takım art niyetli kimselerin bitip tükenmek bilmeyen faaliyetleridir. Oluşturulan bu ortamda, imamlar üzerinden dine ve dini değerlere saldıran ve bazı masum insanları menfi anlamda etkileyenlerdir. Son yıllarda bu çabaların fazlaca prim ve etki yapmaya başlamış olmasıdır. İletişimin yaygınlaşması ile birlikte bu yanlış algı ve yaklaşımların daha süratle toplumda yayılması ve gençleri tesir altına alınmaya başlamasıdır. Bütün bunların doğal bir sonucu olarak, arkasında namaz kıldıkları imamlar hakkında oluşturulan kötü zanların, sözlerin ve yapılan yayınların olumsuz tesirleriyle İslam hakkında bir takım ön yargıların çoğalıyor veya bunların topluma açıkça empoze ediliyor olmasıdır. Din ile barışık olmayan gençlerin sayılarının artırılmak istenmesidir. Dini öcü ve afyon olarak gören bazı kimselerin yaptıkları yanlış kıyaslar sonucu bilmedikleri İslam’a karşı düşman kesilmeleri ve İslam’ı hasım olarak görme ve gösterme gayretleridir.
Bu nedenle, geniş boyutlu olarak meseleye bakıldığında görüleceği üzere yanlış bir imam algısının nelere mal olabileceği üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu kötü gidişattan uzun vadede öncelikle bütün halkımızın, sonrasında imamların, ama en önemlisi de dinimiz İslam’ın zarar görebileceği gerçeğini fark etmemizin zamanı artık gelmiştir. Zira aynı tecrübeyi bizden asırlarca önce yaşamış Ehl-i kitabın hallerini daha önceden yazılı kaynaklardan okumakla birlikte şu günlerde yurtdışında bulunuyor olmamız münasebetiyle daha yakından görmekteyiz. Onların papazlarına ve din adamlarına bakışları, din ve peygamber algıları, rahatlıkla dinlerini alay konusu edebilmeleri, bunda da hiç bir sakınca görmemeleri, büyük bir kısmının ateizmin ve agnostisizmin batağına saplanmaları, geri kalanların da dinin sadece bazı ritüellerini yaparak kurtulacaklarını zannetmeleri gerek Yahudi, gerekse de Hristiyan toplumlarında bir anda oluşmuş şeyler değildir. Din ve dini değerlerle ilgili yanlış algıların yıllar içinde birikimi, kendi din adamlarının yanlış yönlendirmeleri ve daha pek çok etken sonucu bu duruma gelindiği görülmektedir. Aynı yola bizim de girdiğimiz ve bu yanlış yolda uzun zamandır ilerlediğimiz düşünülecek olursa, bizim de şimdiden gerekli bir takım tedbirleri almamız uygun olacaktır. Aksi takdirde Ehl-i kitabın karşılaştığı aynı sonuçlarla bizim de karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır ki, şimdiden ülkemizde bir takım olumsuzlukların yaşanmaya başladığı da bir vakıadır.
En azından biz, bunları gören düşünen ve sorgulayan birisi oarak bu görevi yapmak zorunda hissetmemiz nedeniyle bu yazı dizisini hazırlamaya karar verdik. Bizim bu düşüncelerimiz hak ettiği karşılığı hem imamlarda, hem de toplumumuzda bulur ve olumlu anlamda bir değişim ve dönüşüm süreci başlayabilirse, yanlışlara daha fazla düşülmeden bu yoldan dönülmesi ve kendi rotamıza girmemiz mümkün olabilecektir. Bunun doğal bir sonucu olarakta hem bizler, hem de dinimiz İslam buradan fazla bir yara almayacak ve dünyada tebliğ bekleyen milyarlarca insanın da umudu olmaya devam edebileceğiz.
Yapacağımız bu çalışma ile gerek imam arkadaşlarımıza ve gerekse sağduyulu halkımıza seslenmek ve onları daha bilinçli olmaya, sağlıklı düşünmeye, her duydukları haberlere ve söylentilere hemen inanmamaya, her zaman evrensel ilkelerden yana olmaya, sağlam bir muhakemeyle düşünmeye ve yorumlamaya çağırmayı hedeflemekteyiz. Bunu yaparken bazen din gönüllüsü meslektaşlarımıza sahip çıkmamız gerektiğinin, bazen de özeleştirinin kaçınılmaz olacağının elbette farkındayız.
Burada imamlar derken genel anlamda kast ettiğimiz İmam Hatip Liselerinde okuyan ve buralardan mezun olanlar, İlahiyat Fakültelerini bitirenler, ya da bu kurumlarda öğretmenlik ve öğretim üyeliği ya da görevliliği yapanlar, müftü, vaiz, vaize, kuran kursu öğreticisi, imam ve müezzin olanların tamamı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her kademesinde görev yapan ve bu nedenle de halk arasında “hoca” olarak bilinen kimselerdir. (Bugün her ne kadar başka bir mesleği yapıyor olsalarda geçmişte buralardan eğitim almış olmaları nedeniyle onları tanıyanlar, kendilerini “hoca” olarak vasıflandırmaktadır ki, onların bunun farkında olmaları gerekmektedir. Bunu şu şekilde açıklarsak sanırım mesele daha anlaşılır olacaktır. Kendisini artık “hoca” olarak görmek ve tanıtmak istemeyenlerin vicdanlarına seslenmek için şu çağrı yapılabilir mesela. “İmam Hatip Lisesi mezunları diplomalarıyla bunu belgelendirdikleri takdirde eşleri ile birlikte hacca giderken % 10 indirimden faydalanacaklardır” dediğinizde “ben de İHL mezunuyum, ben de ilahiyatçıyım ve hoca sayılırım” diyerek ortaya çıkacak olanların hepsine buradan seslenmeyi vazife biliyoruz. Bu nedenle onlar bilmelidirler ki, onları yakından tanıyan kimselerin gözünde onlar hala “hoca”dırlar. Ölünceye kadar da bu sıfattan maalesef kurtulamayacaklardır. Her ne kadar mahalle değiştirdiklerini söyleseler de, onlara benzemeye çalışsalar da yeni mahallelerindeki kimseler onlara söylemeseler ve hissettirmeseler bile, hala onları “hoca” olarak görecek ve yaptığı yanlışlarının faturasını büyük bir zevkle önce İslam’a sonra da dindarlara keseceklerdir.)
Burada özel olarak kast ettiğimiz ise halen bu onurlu görevi mihrapta yerine getirmek durumunda olan imam arkadaşlarımızdır. Şunu da belirtelim ki, imam derken biz müezzinleri de bu sınıfa dahil ediyoruz. Zira onlar da aynı vazifeyi yapmaktadırlar ve bize göre imamlarla aralarında hiç bir fark yoktur.
Biz bu özeleştiri ve önerileri yaparken imamlar hakkında yanlış kanaat sahibi olan kimseleri de buradan zaman zaman uyaracak ve onların doğru düşünmelerinin önündeki bir takım engellere işaret edeceğiz. Halkımız bu bariyerleri, öğretilen önyargıları, şartlanmışlıkları ve peşin fikirliliği aşabilir “doğru bir din görevlisi/din gönüllüsü imajı”nı kafalarına yerleştirip ona uygun davranabilirlerse uzun vadede bundan kendileri ve nesilleri kazançlı çıkabilecektir. Bu ise hem son din İslam’ın bütün dünyada doğru anlaşılması ve yorumlanmasına neden olacak, hem de Hristiyan ve Yahudilerin düştüğü bir takım hatalardan Müslümanları uzak tutabilecektir. Sonuçta İslam’ı temsil eden bireylerin dinlerine olan bu bağlılıkları ve iyi temsilleri, başka insanların dinimizi doğru tanımalarına ve belkide İslam’la müşerref olmalarına yol açabilecektir.
Bir başka ifadeyle “yanlış bir hoca algısı”ndan uzaklaşıp “doğru bir imam/önder/hoca anlayışı”na kavuşan insanımız, bu doğru önder tasavvuruyla dini çok daha iyi anlayabilecek, dini değerlere saygı gösterecek, daha sonra dinini güzel bir şekilde temsil edecek, insanlığın İslam ile buluşmasına neden olacak çalışmalara imza atabilecek ve Kur’an’ın yapılmasını istediğini şeyleri yapmak suretiyle de hem bu dünyada hem de ahirette kazançlı çıkabilecektir.
Bunun yolu ise elbette her zaman olduğu gibi dini doğru kaynaklardan sağlam bir şekilde öğrenmek ve uygulamak, yanlış din anlayışlarından uzaklaşmak, görevinde mükemmel ve ihlaslı imamların sözlerine itibar edip onlara değer vermek, hakikat üzere olan dürüst ve erdemli kimselerin yolundan gitmek ve o yoldan ayrılmamak, onlarla birlikte hareket edip dürüst ve erdemli davranışlar sergilemek, fasık, münafık ve İslam’dan hazzetmeyenlerin bir takım sözlerini her zaman ihtiyatla karşılamak ve gereğini evrensel din ve ahlak ilkelerine göre yapmak, Kur’an-ı Kerim, Sahih Sünnet ve konunun uzmanı olan İslam alimlerin ortak verecekleri yeni ictihad ve hükümlere sıkıca sarılmak ile mümkün olabilecektir. Zaten biz genel olarak Kur’an’a ve Hz Peygamber’in ortaya koyduğu evrensel ilkelere baktığımızda yukarıda sıraladığımız bütün bu tavsiyeleri oralarda da görmekteyiz.
Özetle ifade edecek olursak, toplumda oluşturulan ve halen oluşturulmak istenen “yanlış bir imam algısı” bir takım yanlışlıkları ve sorumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Bunlar ise dinimiz İslam’ın yanlış anlaşılmasına ve tanıtılmasına yol açmıştır. Toplumun bazı kesimleri bu uydurulan yalan ve yanlış haberlerin etkisiyle dine ve dini değerlere karşı yanlış bir tavır ve tutum içerisine girmişlerdir. Kısaca, bu dinin en öndeki temsilcileri olan imamlara yapılan her türlü saygısızlık dinin kendisine yapılan saygısızlığa dönüşmüştür. Bunu göremeyip hala imamlara saldıran sözde dindarların bu konuyu bir kez daha düşünmeleri yerinde olacaktır.
Zira dini kendisinden öğrendiği, arkasında namaz kıldığı, doğumundan ölümüne kadar kendisiyle beraber bir hayat geçirdiği imamlar hakkında yanlış kanaat sahibi kişinin dine olan bağlılığı da buradan ağır bir darbe almıştır. İşte bütün bunlardan kurtulmanın yolu, haklarında kötü söylentiler oluşturulan bu kimseler hakkında doğru bilgiyle düşünmek ve doğru bir din anlayışını benimsemektir. Bunu yapamayanların imama ve dine olan saygısızlıkları kendilerinin büyük bir hatası ve sorunu olarak kalacaktır. Ama bizim de onlara yaptıklarının yanlış olduğunu söylememiz ve onları ikna etmeye çalışmamız da bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Bizim bu yazı dizilerimiz dikkatle takip edildiğinde görülecektir ki, ortaya koyduğumuz düşünceler doğru anlaşılır ve uygulanabilirse bu durum, hem imamların, hem toplumun, hem de insanlığın faydasına olabilecektir.
Doğru bir önder/hoca/imam algısının oluşturulması başarılır ve buna göre hareket edilirse, buradan doğru bir din anlayışına ulaşılacak ve sahih bir dindarlık oluşturulabilecektir. Bu doğru dindarlığı şahsında temsil eden saygın müminler ise bu son din İslam’ı tüm dünyaya doğru bir şekilde tanıtıp tebliğ edebileceklerdir.
Biz bu yazı dizilerinin hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyoruz. Umarız halkımız ve doğru, tutarlı ve mantıklı düşünmesini bilen tüm meslektaşlarımız ne demek istediğimizi iyi anlayacaklar ve bu değişimin hızlı ve başarılı olabilmesi için üzerlerine düşen görevleri eksiksiz yapacaklardır. “Sen hatırlat! Zira hatırlatmak inananlara fayda verir” buyruğundan hareketle bu uyarıyı tüm kardeşlerimize ve insanlık alemine buradan yapmayı bir görev biliyoruz. Zira gayret bizden, başarı ise Allah’tandır.
diyanethaberler.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.