Mutluluğun miftahı!

Mutluluğun miftahı!
Geçen haftalarda kardeşim Ahmet Turan Yıldız’ın basın yayın görevlisi olarak gittiği Afrika’daki anılarını anlatmış, Etiyopya’yı birde onun gözü ile fotoğraflamıştık.

Bu haftada diğer kardeşim Bilal Yıldız’ın Avrupa ülkelerine yaptığı gezileri, bir mühendis olarak değerlendirmelerini ve Türkiye’ye döndüğünde aramızda geçen mükalemeyi paylaşayım istedim.  

_ Bilal, bir müddet önce, Avrupa Birliği Projesi ile çeşitli Avrupa ülkelerini gezdin, izlenimlerini bizimle paylaşır mısın?

_ Ülke olarak: Almanya, Hollanda, Fransa, Belçika’yı gezdim, Fransa’nın Paris’ini, Hollanda’da Amsterdam’ını, Belkiça’nın Bürükseli’ni; Almanya’nın Wiesbaden, Stutgart, Frankfurt, Köln, Bonn Darmstadt, Heidelberg şehirlerini gezdim.

_ Bu ülkelerde ilk gözüne çarpan ne idi? Neleri beğendin, ülkemizle kıyasladığında, en çok neler ilginç geldi? Neleri beğenmedin?
_ Almanya’dan başlayayım, temizlik, düzen, kurallara riayet hemen dikkat çekiyor, şehirleri çok düzenli. İnsanlar kuralları çiğnemeyi sanki bilmiyor, ceza alacakları için değil, cezanın ağırlığından da değil, bu konuda çok ciddi vatandaşlık eğitim alıyorlar. Şoförler çok saygılı şehirler arasında dahi bilet kontrolü yapılmıyor.
Yeşile çok önem veriyorlar, ağaç kesmek için sıkı bürokratik kurallar var, ormanlar Hz Adem’den kalma gibi. Çok düzenliler, bizim Türkler öyle değil, Türkleri kınıyorlar. Orada eğitim ve okullar, zeka seviyesine göre, Türkler hep düşük seviyeli okullara gidiyormuş, balkondan halı silkmek, yolda tükürmek…

_Bir dakika Bilal ablam, ne yani Türkler geri zekalı mı?
_Geri zekalı değil ama oradaki arkadaşlarda bunu kabul ediyor, oradaki Türkler gerçekten Almanlar kadar nizami değil, mesela bir genç gördük kolları her yeri döğme idi, gazinonun bekçiliğini yapıyordu, konuştuk Türk idi, hep alt meslekteler. “Bu ne hal?” Dedik, “ağbi napalım başka iş bulamadım” dedi. Türkler orada okuyamadığı için daha çok işçi veya dönerci.

_Sence sebebi ne ?
_Tabii en büyük sebep dil, dillerini bilmiyorlar ondan herhalde.

_Hayır ablacığım burada itiraz edeceğim, çünkü yine Avrupa ülkelerini gezen bir yakınımızın anlattıklarını hatırlarsan: “Orada Türklerin üst seviyeli okullara gitmesi biraz zor,” demişti. Evvela “dil” diyelim ama yıllardır orada olan vatandaşlarımız var, orada doğup orada büyüyenler var, onların dil sorunu yok iken üst kademede okullara gidemediyse bu top yekün zekada bir gerilik değil, kabul ettirilmiş yenilgi psikolojisi… Üst seviyedeki okullara şimdi şimdi bilinçli aileler çocuklarını gönderiyor ama önceden “siz buraya işçi olmak için geldiniz” diye görünmez bir el sınırları belirliyordu. Bizim Türkiye’de azınlıklar baş tacı yapılırken, orada temkinli yaklaşıp çemberi fazla genişletmeden iş gücünden faydalanıyorlardı. Türklere empoze ettirilemeye çalışılan bu kompleksli anlatım bak seni bile etkilemiş. Hasılı, Onlar çok zeki olduklarından değil, çalıştıklarından ve biz Türkleri kullandıklarındandır.
_ Haklısın abla çok çalışkanlar, mesela ikinci dünya savaşından sonra Almanya’da neredeyse bombalanmadık şehir kalmamış, ama kadınlar çocuklar dahi o bombalanmış yıkıntıların arasından tuğlaları silerek çıkarıp yeniden bir şehir inşa etmişler. Aynı Japonya’da olduğu gibi. Savaş sonrası harabe olan şehirler kısa sürede bu hale gelmiş. Evet çok çalışkanlar. Sabahın erken saatinde bayanlar bahçe duvarına kadar silerler, çok erken kalkarlar ve çok çalışırlar. Resmi işlemlerde aksama yok, işlerinde kurallara azami dikkat ederler, özellikle trafik kurallarına çok titizler, tolerans yok.

_ Bilalciğim Allahu Teala ayeti kerimede “muhakkak ki insana çalıştığının karşılığı vardır”(Necm 39) der, Müslüman ya da Gayrimüslüm diye ayırt etmez, insana ancak çalıştığının karşılığı vardır der. Demek ki, birincisi oradaki Türkler bir dönem dil sorunu yaşamışlar, ikincisi pek çok yerde önleri kesilmiş, üçüncüsü kaliteli eğitim verilmediği için tembelliğe itilmiş.

_ Peki, Bilal oranın insanları mutlular mı?
_ Değiller, mesela ben Almanya’ya ilk indiğimde sokaklardaki o ölüm sessizliği dikkatimi çekmiş, rahatsız edecek kadar sakin bulmuştum; sanki terk edilmiş şehir gibiydi, ne çocuk sesi ne korna, zaten çocuk pek yok nüfus genelde yaşlı. İnsanlar yüzünde bir hüzün var, her yer çok güzel ama terk edilmiş gibi… Mutsuz oluşlarını havaya bağlayanlar var, güneşi çok görmüyorlar yılın kırk beş günü güneş görüyor hava hep kapalı. Almanya Kapitalizmin beşiği kimse kimseye yardım etmiyor.

_ Kurulmuş robot gibi diyebilir miyimiz?
_ Aynen öyle, ama fikir özgürlüğü var, iki şey haricinde yani iki şey yasak, biri Hitleri övmek, ikincisi holokostu inkar etmek.

Çok çalışmışlar, fabrikalar çok ama halkın su içeceği bir sokak çeşmesi yapılması bence bir şehir için daha insani, daha gelişmişlik şiarıdır. Dediğim gibi, Almanya’ya iner inmez çok büyük sessizlik var sokaklarda, çocuk yok, genelde yaşlılar, emekli olduktan sonra pencereden öyle sokağı izliyorlar o umutsuz suratları unutamıyorum, gülmeleri sahte geliyor. Evlilik yok, devlet evliliğe teşvik ediyor, yedi yıl sözleşmeli evlilikler var, devletten para almak için evleniyorlar. Çocuk parası da öyle, çocuğu çok olan bir aileye başkan gelip manevi babaları olmuş. Evlilik dışı ilişki olduğundan güven yok, birbirine güven için eşler arasında belge alıyorlar… Mesela ekstrem örnekler var, tabii geneli değil, dediğim gibi ekstrem örnekler bunlar: komşu komşuya gittiğinde kendi yiyeceğini yanında götüren, eşler arasında birlikte alışverişe çıkıp kendi paralarını kendileri ödeyenler var. Kapitalizmin beşiği orası.

Bir de köpek besleyen çok fazla, çocuk olmadığı için köpek besleme çok yaygın. Alkol tüketimi fazla, bize şaşırıyorlardı “alkol almadan nasıl eğlenmiyorsunuz.” diyorlardı. Onlar dünya şampiyonu dahi olsalar öyle maç kutlamaları yoktu, Milli duyguları bizim gibi coşkun değil, balkonlara bayrak asmayı pek hoş karşılamıyorlardı, ırkçılığı kaşımak gibi görüyorlardı. Biz Türklerin kutlamalarına onlarda seviniyor bizim kazanmamızı istiyorlardı, şimdi onlarda kazandıklarında kutlama yapıyorlar.

Peki, sağol Bilal, şimdilik bu kadar yeter Paris, Amsterdam, Brüksel izlenimlerini de başka bir hafta anlatırız.
Bilal ablacığım demek ki, teknoloji ve para ile insanların sokağını imar edersin ama gönüllerini mamur edemezsin. Kabul ettirilmiş yenilgiyi besleyenlerin, “Müslümanlar geri” diyenlerin, kulakları çınlasın. Biz sistemli çalışsak nasıl oluruz? Geçmişte Müslüman kimliğimizle çağlara imza atmamış mıyız? Bizler Mahmut Kanık hocamın dediği gibi “neo klasik” sermayenin sahibiyiz. Onlar fiziki gelişmişler, bizde birde manevi güç var, fiziki gelişmişlikle birleşince yine okyanus ötesi sedamızı duyururuz. Hülasa, Mutluluğun miftahı bizim elimizde.

Rukiye Yıldız Erdoğmuş / habervaktim.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.