''Başbakan'ı asalım'' dediler ben engel oldum!

''Başbakan'ı asalım'' dediler ben engel oldum!
Günümüzden geriye doğru tarih koridorlarında ilerledikçe, kan, vahşet ve toplu katliamların yaşandığı bir geçmişe sahip olduğumuzu ama hep bu geçmişi birilerinin örtbas etmeye çalışarak, günümüz insanını kendi ülkesinde neler yaşandığından bihaber hüküm y

"MUHSİN YAZICIOĞLU İLE BİRLİKTE İŞKENCE GÖRDÜM" (1)

‘BAŞBAKANI ASALIM’ DEDİLER, BEN ENGEL OLDUM
Özellikle yakın tarih konusunda, sıkı bir ambargo uygulandığı, bazı şeylerin üstüne kül dökülmeye çalışıldığı su götürmez bir gerçektir. Bir vesile ile geçmişin üzerindeki sütreyi kaldırınca, (kaldırılınca demeyelim) aralayınca dehşetengiz tablolarla karşımıza çıkar. İşte o yakın tarihimizdeki dehşetengiz olaylardan, biride 12 Eylül darbesidir. 

Başbakanı asacaklardı ben engel oldum diyen kim? Neden engel olmuştu? O dönemde neler yaşandı? İdam sehpasından geri döneneler, işkence görenler, kısacası o dönemin müşahitleri neler yaşadı? Biraz hatırlayalım, hatırlatalım.

12 Eylül Türkiye Cumhuriyet’inin en meşum tarihlerindendir, tutuklamalar, idamlar, adam öldürmenin tavuk kesme rahatlı ile yapıldığı bir dönem. Devlet eli ile idam edilenlerin, yaralananların sayısının çokluğundan resmi kayıtların bile zor tutulduğu dönem. Darbe, sıkıyönetim uygulamalarının halkı canından bezdirdiği hatta pek çok insanı canından ettiği bir dönem. Siyasilerin tutuklandığı partilerin kapatıldığı bir dönem. Hatta 27 Mayıs’da olduğu gibi başbakanın idam edilmesi gerektiğini öne sürenlerin olduğu bir dönem. 12 Eylülde zamanın Başbakan’ının ipten kıl payı kurtulduğu bir dönem. O dönemin esas oğlanı/ baş aktörü Kenan Evren ve arkasında onlarca suflör… Yıllar sonra, başbakanın asılması olayını ve o günleri: yapımcılığını, Ali İnandım’ın yaptığı, metin araştırmasını Hikmet Bila’nın, sunuculuğunu Mehmet Ali Birand’ın yaptığı bir programda ( Rabb-i adl olan kimlere kimler aracılığı ile ne söyletmiş) Kenan Evren o günleri bizzat şu şekilde anlatıyor: “Evet başbakanı asacaklardı, bu idama ben engel oldum dedim ki: ‘Menderes ‘i astınız ne oldu, kahraman oldu, anıt mezar oldu,’ dedim, yani Başbakan’ı asalım dediler ben engel oldum.”

Tutuklamalar, takipler fişlemler, işkenceler, idamlar… 12 Eylül…

Yine yukarıdaki mezkur programda Mehmet Ali Birand iki elinin parmaklarını açıp bilgece birbirine birleştirirken, heyecanlı bir ses tonu ile o günler şöyle anlatıyor: “Ülke kan gölüne dönmüştür, önce halk birbirine kırdırılmış, akabinde de askeri hakimler sürekli idam kararları vermiş, yüzlerce kişi ölmüştür. Askeri birliklerin içlerine cezaevleri kuruluyor, sanıkların saçları kesiliyor, hepsine tek tip mavi önlük giydiriliyordu? Karıştır barıştır diye sağcı solcu aynı koğuşa konuluyordu, birbirini kontrol etmek için. (Bunları anlatan Sayın Birand şimdilerde Silivri’ye giden birkaç ismin arkasından yazık oldu babında kelam ediyor.)

O günleri, mezkur programda anlatan Kenan Evren, devamla diyor ki: “Kılım bile kıpırdamadı bir ondan bir ondan idam ediyorduk.”

O dönem, Sıkı Yönetim Komutanlığı sürekli bildiri yapıyor, çöp kovalarının rengine kadar karışıyor “çöp kovaları siyah ya da mavi olacak, cadde üzerindeki tüm evler beyaza boyanacak…” Hatta o günlerde doğan çocuklara konulan isimlere dahi, yönetim karışıyor, pek çok isim nüfusta memurlar tarafından reddedilip orada ayak üstü yeni isim konuluyor.

Evet, darbe günlerinde “din” en büyük suç unsuru, Kenan Evren Paşa bile din kelimesini dahi, ağza almanın irtica yaftası yapıştırılıp derdest etmeye yetecek demde, halka neden hadislerle örnek vererek konuşmuş? Cevabı kendi ağzından : “ Erzurum konuşmamda Hadisler okudum buna çok kızdılar ‘İrticayı hortlatacaksın’ dediler’ ben de dedim ki: Onlar hocalara inanıyor, bende bunu yıkmak için hadis okudum, onları onların silahıyla vurmak için dedim” diyerek, Kenan Paşa, insanları din ile kandırdığını itiraf ediyor. Hatta Atatürk’ün Milli Eğitim programında din dersi yoktu, bunu siz neden koydunuz denilince benzer cevaplar vererek: “kontrol altına almak” için deniliyor.

O dönemde: 930 film yasaklanıyor, 40 ton kitap depolarda çürütülüyor, gazeteciler guruplar halinde tutuklanıyor. 1253 öğretim görevlisi işten çıkarılıyor, işsiz kalıyor. Dikkat buyurun, 650 000 kişi göz altına alınıyor, yazı ile tekrar yazalım, resmi olmayan bilgilere göre altı yüz elli bin kişi göz altına alınıyor, yine resmi olmayan bilgilere göre: 50 kişi idam ediliyor ki, aralarında 17 yaşındaki Erende varmış, 171 kişi işkencede ölüyor, 300 kişi kuşkulu bir şekilde ölüyor. (adı gçn, prgm dan)

Burada bir parantez açmak istiyorum, yaşım itibarıyla o günleri net hatırlamayacak kadar küçüktüm, büyüklerimizin anlattığı kadarını biliyordum, şu yukarıdaki rakamları okuyunca kanım dondu ve bu konuyu yazmaya karar verdim. O günleri ceza evlerinde işkencelerde geçiren mağdurlardan biri de: Sayın Ramazan Özalp Beyefendi hasbel kader karşıma çıktığında kendisinden, geçmişten ders çıkarılması adına ve yaşanılanların tekrar gündeme gelmesi gerektiği düşüncesi ile bize yaşadığı o işkence günlerini anlatmasını rica ettim. Bu yazı dizisini hazırladım.

Haftaya Rukiye Yıldız Erdoğmuş’un soruları ve Muhsin Yazıcıoğlu ile C5 ‘te işkence gören Ramazan Özalp’in yaşadıkları...

Rukiye Yıldız Erdoğmuş/habervaktim

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.