En büyük rehber Hz. Peygamber

En büyük rehber Hz. Peygamber
Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeye ittibaından hissesiziyade ola. Veyl (yazık) o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeyi takdir etmeyip,bid’alara girmiş ola.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri bütün büyük İslâm âlimleri gibi, hayatı boyunca Resul-ü Ekrem (asm)’ı kendine rehber yapmış, sünnet-i seniyeye harfiyen uyarak bir ömür sürdüğü gibi asrımız insanlarını da sünnete uymaya davet etmiştir. Bu davet için, “Sünnet-i Seniye Risalesi, Mucizat-ı Ahmediye, Miraç Risalesi” gibi müstakil Risaleler telif etmiştir.

O, hususen bu zamanın dehşetli mânevî yaralarının reçetesinin sünnet-i seniyyeye sarılmakta olduğunu “Ümmetimin fesada düştüğü bir zamanda kim benim sünnetime sarılırsa ona yüz şehid sevabı verilir.” (1) hadisine dayanarak şöyle izah etmiştir:

“Evet, Sünnet-i Seniyeye ittiba (uymak), mutlaka gayet kıymetdardır. Hususan bid'aların istilâsı zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha ziyade kıymetdardır. Hususan fesad-ı ümmet (ümmetin bozulması) zamanında Sünnet-i Seniyenin küçük bir âdâbına müraat etmek (uymak), ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir îmânı ihsas ediyor (hissettiriyor).” (2)

Aynı Risalenin devamında Üstad, “(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi olun ki, Allah (da) sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!” (3)

 ayetini izah ederken şöyle der: “Muhabbetullah (Allah sevgisi), Sünnet-i Seniyenin ittibaını istilzam edip intac ediyor (gerektiriyor). Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeye ittibaından hissesi ziyade ola. Veyl (yazık) o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeyi takdir etmeyip, bid’alara girmiş ola.” (4)

 Ömrü boyunca Resul-ü Ekrem (asm)’a ve onun sünnetine büyük bir sevgi ve bağlılık taşıyan Bediüzzaman Hazretleri, sünneti yaşamak uğrunda pek çok zulme maruz kalmış, fakat bu bağlılığında hiçbir gevşeme olmamıştır.

 

1) Beyhakî Kitabu’z-Zuhdil-Kebîr, 2 / 118

2) Lem’alar, 11. Lem’a, s. 49

3) Âl-i İmran Sûresi, 31. Âyet

4) Lem’alar, 11. Lem’a, 5. Nüktes. 49

Ehli Sünnete bağlılığı

ömür boyu sürdüÜstad Bediüzzaman, îmânî bahislerde pek çok orijinal fikre sahip olduğu halde, Ehl-i Sünnet imamlarının ittifak ettikleri konularda hiçbir zaman muhalif fikir beyan etmez. Aynen destekler, sahip çıkar ve o ittifakı delil olarak gösterir. Çünkü Ehl-i Sünnet’in icmaı (fikir birliği) Müslümanlar için katî delildir.Bilindiği gibi, itikadda Maturidî ve Eş’arî, amelde ise Hanefî, Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebi mensuplarının gittiği yola Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat yolu denilir. Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat ise, Resul-ü Ekrem (asm)’ın sünnetine bağlılık ve sahabeler cemaatinin izinden ayrılmamakla mümtaz olan İslâmiyetin dosdoğru yoludur, “Sırat- Müstakîm”dir.

Said Nursî Hazretleri’nin fikir ve eserlerinde göze çarpan mühim hassasiyetlerden birisi de İslâm’ın bu istikametli geniş yolu olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e çok sıkı bağlılık ve hürmetidir. Mesela şöyle der:

“Âlem-i İslâmda Ehl-i Sünnet ve Cemaat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azîmesi (hak ve doğruluk üzere olan büyük topluluk), hakaik-i Kur'aniyeyi ve îmânîyeyi istikamet dairesinde hüve hüvesine (tamamıyla) Sünnet-i Seniyeye ittiba ederek (uyarak) muhafaza etmişler. Ehl-i velayetin (velilerin) ekseriyet-i mutlakası (çoğu), o daireden neşet etmişler (çıkmışlar).” (1)

Üstad’ın Ehl-i Sünnet bağlılığı Risale-i Nur’a da aynen aksetmiştir. Bu sebeple, Risaleleri okuyanların kısa bir zaman içerisinde, Allah’a Kur’an’a, Resulullah’a (sav) ve ashab-ı kirama karşı muhabbet ve hürmetleri ziyadeleştiği gibi, Ehl-i Sünnet büyükleri olan evliyalara, âlim ve müçtehidlere karşı da derin bir muhabbet ve sevgi duymaya başlarlar. Hidayet üzere olmanın, İslâmiyet’i doğru anlayıp doğru yaşamanın ve bid’atlardan korunmanın en temel şartının Ehl-i Sünnet yoluna sıkıca bağlı bulunmakta olduğu şuuruna varırlar.

Kelam ilminde İslâm tarihinde yetişen en büyük otoritelerden biri olan Üstad Bediüzzaman, îmânî bahislerde pek çok orijinal fikre sahip olduğu halde, Ehl-i Sünnet imamlarının ittifak ettikleri konularda hiçbir zaman muhalif fikir beyan etmez. Aynen destekler, sahip çıkar ve o ittifakı delil olarak gösterir. Çünkü Ehl-i Sünnet’in icmaı (fikir birliği) Müslümanlar için katî delildir. Üstad’ın bu tavrına bir numune olarak sahabeler hakkındaki şu beyanını gösterebiliriz:

“Enbiyadan sonra nev'-i beşerin (peygamberlerden sonra insanlığın) en efdali sahabe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemaatın icmaı bir hüccet-i katıadır (kesin delildir)...” (2)

Said Nursî Hazretleri, Ehl-i Sünnetin temel inanç ve amel düsturlarını kabul etmeyen Mutezile gibi bid’a mezhepleri hakkındaki şu beyanları, onun Ehl-i Sünnet noktasında nasıl bir şuura sahip olduğunu açıkça ortaya koyar:

“Mutezile imamları, muhabbet-i haktan (hak sevgisinden) ziyade, Ehl-i Sünnet'in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavanin-i Ehl-i Sünnet (Ehl-i Sünnet’in kanunları), onların dar fikirlerine yerleşmediğinden, inkâr ettiklerinden merduddurlar (reddedilmişlerdir).” (3)

“Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun” (4) diyerek insanları Ehl-i Sünnet’in maruf dört mezhebine göre amel etmeye çağıran Üstad Bediüzzaman’ın yetiştirdiği Nur Talebeleri de son derece yüksek bir Ehl-i Sünnete bağlılık şuuruyla donanmışlardır. Onların bu şuurları Tarihçe-i Hayat kitabında şöyle tarif edilir: “Bütün kuvvetiyle Nur talebeleri de, îmân ve İslâmiyete Ehl-i Sünnet dairesinde hizmet için hayatlarını dahi çekinmeden veriyor ve süflî (değersiz) menfaat peşinde değildirler.” (5)

 

1) Mektubat, 26. Mektup,

   4. Mehas, 9. Mesele, s.342

2) Sözler, 27. Söz’ün Zeyli, s. 489

3) Mektubat, 29. Mektup,

   9. Risale, 7. Telvih, s. 453

4) Tarihçe-i Hayat, s. 65

5) Tarihçe-i Hayat, s. 624‘Varlıkların muntazam ölçüleri kaderi gösterir’

Kaderin varlığının delillerinden: “Her şeyin, sahip olduğu muntazam miktar ve ölçüler kaderi açıkça gösterir. Evet, hangi canlıya bakılsa görünüyor ki, gayet hikmetli ve sanatlı bir kalıptan çıkmış gibi, bir miktar, bir şekil var ki; o miktarı, o sureti, o şekli almak ya hârika ve nihayet derecede eğri büğrü maddî bir kalıp bulunmalı (ki böyle bir şey olamaz); veyahut kaderden gelen ölçülü, ilmî mânevî bir kalıp ile kudret-i ezeliye o sureti, o şekli biçip giydiriyor.

Meselâ: Sen şu ağaca, şu hayvana dikkat ile bak ki; cansız, sağır, kör, şuursuz, birbirinin misli olan zerreler (atomlar), onun gelişip büyümesinde hareket eder. Bazı eğri büğrü hudutlarda meyve ve faidelerin yerini tanır görür, bilir gibi durur, tevakkuf eder. Sonra başka bir yerde, büyük bir gayeyi takip eder gibi yolunu değiştirir. Demek kaderden gelen miktar-ı mânevînin ve o miktarın emr-i mânevîsiyle zerreler hareket ederler. Madem maddî ve görünen varlıklarda bu derece kaderin tecellileri var. Elbette varlıkların zaman içinde alacakları şekiller, edecekleri hareketler dahi, kaderin intizamına tâbidir. Mesela her bir tohum ve çekirdeğe kaderin yazdığı bir program konulmuştur ki; kudret, o kaderin planına göre zerreleri çalıştırıp, o tohumcuklar üstünde koca kudret mucizeleri olan ağaçları bina ediyor. Demek o ağacın başına gelecek bütün hadiseler çekirdeğinde yazılı gibi olması kaderi gösterip işaret eder.”‘Risale-i Nur marifetullahta yükseklere çıkarır’Evet, başta dediğimiz gibi bu misaller yalnız denizden birer damladır. Yüz otuz parçadan oluşan Risale-i Nur Külliyatı’nda daha bunlar gibi pek çok kuvvetli ve ikna edici îmân delilleri bulunmaktadır. Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur’un îmâna dair derslerinin ne derece kuvvetli olduklarını izah için bir risalesini göstererek şöyle der:

“Bu Pencereler Risalesi, İmanı olmayanı inşâallah îmâna getirir. İmanı zayıf olanın îmânını kuvvetleştirir. İmanı kuvvetli fakat taklidî olanın îmânını tahkikî yapar. İmanı tahkikî olanın îmânını genişlendirir. İmanı geniş olana bütün hakiki kemalâtın, güzel ahlakların kaynağı ve temeli olan marifetullahta, Allah’ı tanımakta yükseklere çıkarır; daha nurani, daha parlak manzaralar açar.”

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Kur’an’dan aldığı bütün bu ikna edici delillerle otuz dört senelik mücadelesiyle, Allah’ın yardımıyla bu vatanda îmânsızlığa karşı açık bir zafer kazanmıştır. Bunun en büyük delili onun Risalelerini okuyup yazarak îmânlarını kurtaran milyonları bulan vatan evladıdır. Üstelik bütün küfür felsefelerini çürüttüğü ve “(Bu risale) tabiattan gelen küfür fikrini dirilmeyecek bir surette öldürüyor, küfrün temel taşını alt üst ediyor” diyerek meydan okuduğu halde bu güne kadar bir tek inkârcı o Risaleleri çürüten bir tek kitap yazamamıştır. Neticede şu aziz ülkemizde, bir zamanlar çokça yapıldığı gibi dinsizler, Allah’ı, Peygamberi ve İslâm’ı açıktan açığa propaganda suretinde inkâr edemez hale gelmişlerdir.

‘Hayat ve şuur sahibi varlıkların bolluğu melekleri ispat eder’

Allahu Teala Hazretleri, göklere nispetle şu küçücük dünyayı canlı varlıklarla ve bilhassa insan gibi şuur sahibi canlılarla doldurmuştur. Çünkü hayat ve şuur, Allah’ın sanatlarının en parlağı ve en nurlusudur. İnsan hayatıyla, aklı ve şuuruyla yeryüzünde sergilenen İlâhî sanatları görür ve o yüce sanatkâr olan Allah’a muhabbetle, övgülerle yönelir, ibadetle karşılık verir. Öyleyse şu koca sema âlemlerinin bu en kıymetli sanat olan hayattan mahrum bırakılması düşünülemez. Oralarda yaşayabilecek kabiliyette olan ve sema âlemindeki ilâhî sanatları görüp Allah’a muhabbet ve ibadet etmekle karşılık veren canlılar elbette olacaktır. İşte Kur’an bize onları, melekler olarak haber vermektedir. Hem hayat gibi nurlu bir sanatı, toprak ve su gibi kesif maddi şeylerden yaratan Allah’ın hikmetinin, yaratılışça ve yapı itibariyle hayata daha yakın olan “nur ve esir gibi maddeler”den hayatı yaratmaması düşünülemez. Kesif, katı ve nursuz maddelerden hayatı hadsiz bollukla yaratan Rabbimiz, elbette latif, ince, nuranî maddelerden melek ve rûhâniler, hatta cinnîler suretinde elbette bollukla hayat sahibi varlıkları yaratmıştır. (1)

1) Sözler,

   29. Söz, s. 504

Polat: Bediüzzaman’ın kıymetini bilemedik

AYDIN-BİTLİS

Demokrat Parti’nin simge isimlerinden Engin Polat, yaptığı açıklamada Bediüzzaman Said Nursi’nin fikir ve eserlerinin günümüz insanlarına olduğu gibi gelecek nesillere de aktarılması gerektiğini söyledi. Said Nursi’nin adına düzenlenen bir hafta ile anılmasını memnuniyetle karşıladıklarını ve 2015 yılının Said Nursi Yılı olarak ilan edilmesine desteklediklerini kaydeden Polat, “Said Nursi yaşamı ve eserleri ile bugüne kadar dini ve beşeri hayatta ışık olduğu gibi bundan sonra da globalleşen dünyada insanlığa ışık tutacağına inanıyorum” dedi.

“Bediüzzaman Said Nursi’nin anılmasını, ülkenin demokratik geleceği bakımından da çok anlamlı buluyorum. Vakti zamanında kıymetini bilemediğimiz bu değerli insanın eserleri bugün dünyanın pek çok yerinde değerlendirilmektedir. Ölümünden yarım asır sonra da olsa ülkemizde Said Nursi’nin daha iyi anlaşılması için gerçekleştirilen bu etkinlikleri destekliyoruz. İslamiyet’in büyük önem verdiği kardeşlik duygularının geliştirilmesi için ömrü boyunca büyük mücadeleler veren Said Nursi’nin genç nesillere tanıtılmasını önemsiyoruz” diye konuştu.

Said Nursi’nin ‘Ekmeksiz yaşarım, fakat hürriyetsiz yaşayamam’ sözünün de Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi çok önemli bir mirasa sahip Anadolu İnsanı’na ayrı bir mesaj verdiğini kaydeden Polat, “Artık dar düşüncelerden kurtulup, her şeyi ölçüsü içinde tartışıp değerlendirebilmeliyiz” dedi.

Öte yandan; Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin, İstanbul Eminönü’nde bulunan Cibali Polis Karakolu’nda ilk ifadesinin yazıldığı asırlık daktilo, 52 yıldır Bitlis’in Tatvan ilçesinde muhafaza ediliyor.

Bitlis’te uzun yıllar gazetecilik yapan Vehbi Çelebi, söz konusu daktiloyu 1960 yılında İstanbul’daki bir müzayededen satın almış. Çelebi, yasaklar sebebiyle daktiloyu uzun süre Bitlis’teki gazete matbaasının deposunda saklamış.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.