Yüreği olan devlet sanatçısı istifa eder!
Nihayet bir Necip Fazıl Oratoryosu bestelendi. Necip Fazıl'ın sevilen şiirlerinden birçoğunu ilk kez, hem de çok sesli müzik formatında besteleyen ve senfonik orkestrayla icra eden Uğur Işılak, Üstad projesini anlattı: "Böyle bir işe kalkışmak için yüreği yanan bir adam, iyi bir besteci ve icracı lazımdı. Üstad geçinmeyen, Üstad'dan geçinmeyen, ömrü Üstad'la geçen biri"
Muhafazakar sanat tartışmaları bitmek bilmezken... Geçtiğimiz hafta 'manidar' bir 'ilk' gerçekleşti. Sanatçı, kendi tabiriyle 'halk ozanı' Uğur Işılak, şair Necip Fazıl Kısakürek'in 10 şiirini besteleyip, sahnede ilk kez seslendirdi. Konser, Necip Fazıl'ın 29. ölüm yıldönümünde Konya'da yapıldı. Işılak'a sahnede şef Turhan Yükseler'in yönettiği 60 kişilik bir senfonik orkestra eşlik etti. Eser, şimdiden klasikler arasına girmeye ve sevilen Türk oratoryolarından olmaya aday. Necip Fazıl'ın Türk düşünce ve sanat hayatındaki etkisi düşünüldüğünde, Necip Fazıl Oratoryosu önemli bir gelişme. Uğur Işılak projeye 'Üstad' adını vermiş. Şairin, Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmed'e Mektup, Canım İstanbul, Anneciğim, Yattığım Kaya, O Var, Şarkımız Bizim, Kaldırımlar, Geçilmez gibi sevilen şiirlerini seçmiş; onları çok sesli müzik formatında bestelemiş. Adında türkü olduğu halde Sakarya Türküsü'nü bestelemenin çok zor olduğu öteden beri söylenen bir şey; Işılak işte bunu başarmış. Necip Fazıl'ın sadık okuyucularının bile pek bilmediği Köroğlu şiirini gün ışığına çıkarmış. Proje şimdiden büyük ilgi gördü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tebrik mesajı gönderdi. Başbakan yardımcısı Beşir Atalay izleyiciler arasındaydı. Konserle ilgili video ve haberler tıklanma rekorları kırmaya başladı. Sanatçının önümüzdeki ay içerisinde Ankara, İstanbul gibi şehirlerde vermeyi planladığı konserler için büyük talep var. Önümüzdeki hafta çıkması beklenen Üstad albümü de sabırsızlıkla bekleniyor.
- Üstad projesi nasıl doğdu?
- Neredeyse 13-14 yıldır üzerinde düşündüğüm bir projeydi ama gerçekleşmesi için belli sebeplerin bir araya gelmesi gerekiyordu.
- Nasıl sebepler?
- Üstad Necip Fazıl'ı öyle üç beş enstrümanla, tek sesli müzikle anlatmak mümkün değil. Şiirse şiir, felsefeyse felsefe, gazetecilikse gazetecilik, yazarlıksa yazarlık, dava adamlığıysa dava adamlığı... Hepsi onda var. Bu kadar çok sesli bir üstadın eserlerini tek sesli bir müziğe hapsetmek olmazdı. İyi bir şef, geniş bir orkestra, doğru bir repertuar ve tabii ki sözlerle rakseden besteler gerekiyordu.
- Besteleyeceğiniz şiirleri neye göre seçtiniz?
- Gönlüme göre...
- Sakarya Türküsü de bunlardan biri miydi?
- Evet.. Aslında Sakarya Türküsü şiir olarak bile okunması zor olan bir eser. Ama o olmadan da proje eksik kalacaktı. Bir deli cesaretiyle girdik bu işe. Bu iş akıllı işi değil zaten.
- Galiba işe yaradı bu cesaret.
- Niyetiniz halis olduğunda sadece kabiliyetlerinizle değil, gönlünüze düşenlerle ve size ilham edilenlerle de yol alıyorsunuz. Yeter ki üstad geçinmeyin. Yeter ki Üstad'dan geçinmeyin. Yeter ki ömrünüz Üstad'la geçmiş olsun.
- Sizin ömrünüz Necip Fazıl'la mı geçti?
- Çocukluğumdan beri onun eserlerini okur, deşifre etmeye çalışırım. Halen birçok mısrayı niye yazdığını düşünürüm. Mesela, 'İçeride bir has oda, yeri samur döşeli; / Bu kapıdan 'gelsin' diye çağrılmadan geçilmez.' Nerededir o samur döşeli oda, neresidir? Bilmiyorum. Bu, şairin kendi mahremi... Ben de kendi mahremimi düşleyerek okuyorum, dinliyorum. Ne mutlu üstadın şiirlerindeki ahengi keşfedene...
- Nasıl tepkiler aldınız?
- Gelen yorumlardan birini paylaşayım izninizle: 'Sakarya Türküsü'nü okumak olmaz, dedim. 'Uğur Işılak bile olsa, yapamaz' dedim. 'Bu şiire beste yapılamaz, kimse bu işten alnının akıyla çıkamaz,' dedim. Ve hatta Uğur Işılak için üzüldüm. Ama dinlerken gözlerimi dolduran yaşlardan, Üstad'dan ve ozanımızdan utandım, düşündüklerim için.'
- Devlet erkanı da oradaydı. Bakan Beşir Atalay mesela...
- Bakanımızın şöyle bir ifadesi olmuş: 'Üstad burada olsaydı, herhalde beş dakika ayakta alkışlardı.' O kadar yoğun işlerine rağmen geceye katılması bizi çok sevindirdi. Sadece katılımı değil, bu projenin yanında olduğunu ifade etmesi de bizi çok umutlandırdı. Başbakanımız da telgraf gönderdi.
- Zindandan Mehmed'e Mektup şiirini bestelemenizde Başbakan'ın bir etkisi oldu mu? O da kasete okumuştu aynı şiiri?
- O manada bir tesiri olmadı. Neticede biz de çocukluğumuzdan beri hayranıyız bu şiirlerin.
BU İŞ İÇİN YANAN BİR YÜREK LAZIM
- Necip Fazıl vefat edeli 29 yıl olmuş. O hayattayken ya da öldükten sonra kimse böyle bir işe kalkışmamış.
- Böyle bir işe kalkışmak için yüreği yanan bir adam olmak lazım. O da yetmez, iyi bir bestekar olmak lazım. Sonra, bu eserlerin hakkını verecek iyi bir icracı olmak lazım. İyi bir orkestra şefi lazım, vs. Bunların hepsinin bir araya gelmesi gerekiyordu.
- İstanbul, Ankara, hatta Maraş gibi şehirler dururken Konya'da yapılmasının bir esprisi var mı?
- Burada Meram Belediyesi'ni de kutlamak lazım. 60 kişilik bir senfoni orkestrasının külfetini, maliyetini üstlenmek kolay bir iş değil. Koskoca büyükşehir belediyeleri yabancı ülkelerden piyanist getirip 300-500 bin dolar para verirken ve böyle bir şey düşünmezken, Konya'da bir ilçe belediyesi bu külfetin altına girebiliyor. Helal olsun. Belediye Başkanı Serdar Kalaycı'yı da tebrik etmek lazım.
- Yeni projeleriniz var mı?
- Mevlana'yı da senfoni orkestrası eşliğinde sunmayı düşünüyoruz kısmetse. Hemen arkasından da bir Mehmed Akif projesi var.
- Mehmed Akif'le ilgili projeler yapıldı daha önce de.
- Evet, birkaç kez yapıldı. Ama Mehmed Akif, Uğur Işılak tarafından yapılırsa farklı olacak. Çünkü Mehmed Akif mülayim bir adam değil. Şiirleri hiç mülayim değil. 'Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/ Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem/ Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım/ Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım,' diyen bir adam mülayim olamaz. Bu mısralar bestelenirken biraz içinde protest, haykırış olması lazım. Bunlar da benim işim. Fıtri olarak öyle bir adamım.
- Nazım Hikmet'le ilgili de benzer bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz?
- Ben hayatı Necip Fazıl'la geçmiş bir adamım. Nazım Hikmet de okudum ama onun dava adamlığını bilmem. 'Stalin beni yarattı' sözünün sebebini bilmem. Rusya'ya gidiş sebebini bilmem. Rusya devlet sistemini bu kadar kutsama sebebini bilmem. O işleri de Nazım'da hikmet arayanlar yapsın.
BAŞBAKAN'IN SERTLİĞİ HOŞUMA GİDİYOR
- Üslubunuz çok sert değil mi?
- Alıştınız yumuşaklara tabii, ben size sert geliyorum. Bu milleti yumuşaklıklara alıştırdılar, doğruyu söylediğimiz zaman sert geliyor. Hakikate âşık olanlar korkusuz olur. Sizin sertlik dediğiniz şey aslında bir korkusuzluktur. Onun adı sertlikse ben sertim. Necip Fazıl sertlikleriyle Üstad olmuş. Tanıyanlar söyler, üstad kesinlikle 'light' bir adam değildi. 'Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi birçok insanda yok,' diyor. Mehmed Akif'te ve yine üstad olarak anılan Bediüzzaman'da da o sertliği görüyorsunuz.
- Başbakan da üslubu nedeniyle eleştiriliyor zaman zaman...
- Başbakanımızın tavırları öyle çok hoşuma gidiyor ki. Onlarca yıldan beri susturulan koca bir milletin sesi oluyor. Şahsına yapılan bir hakaretten dolayı intikam davası gütse 'hoş değil' derim. Mazlum bir milletin intikamını aldığı için hoşuma gidiyor. Onun korkusuzluğu ve sertliği yüreğime su serpiyor. Davos'taki çıkışı mesela... Birileri diplomasinin diline uymadı dese de. Bunu diyenler yıllardan beri Batıda bazı diplomatların karşısında el pençe divan durmanın ne kadar diplomatik olduğunu açıklasınlar. Onlara inat bence diplomasinin dili bir de böyle olmalıydı. Başbakan'ın o çıkışının üzerine birçok ülkede katil İsrail diye yürüyüşler yapıldı. Adeta bütün dünyanın söylemek isteyip de cesaret edemediği şeyleri başbakanımız dillendiriyor. Bu ülkede eskiden zalimin karşısında susan başbakanlar eleştiriliyordu, şimdi yiğitçe konuştu diye başbakanımız eleştiriliyorsa gülüp geçmek gerek.
- Sözleriniz intikam ve rövanş kelimelerini çağrıştırıyor...
- Yıllardan beri Anadolu insanını küçük görenlere karşı Başbakan'ın tutumu bir rövanş olarak yorumlanıyorsa öyle olsun. Sen bu milleti yıllarca ez, yıllarca hırpala sonra biri de çıkıp buna karşı sağlam bir duruş sergilesin ve sen de sağlam duranı, mazlumdan ve masumdan yana olanı suçla... Oldu mu şimdi? Allah bu milletin yanında olanlardan razı olsun. Milletin menfaatini kendi menfaatinin üzerinde tutanlardan razı olsun.
SAKARYA ARTIK SÜRÜNMÜYOR
- Sakarya'nın önemi nedir?
- Sakarya bir semboldür. Benzetmeler, özdeşleştirmeler var şiirde. Böyle yorumlamak lazım... Sakarya Anadolu'dur, Anadolu insanıdır. 'Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya' derken Anadolu'ya sesleniyor, 'Ayağa kalk Anadolu' diyor Üstad.
- Sakarya halen yüzüstü sürünüyor mu?
- Eskisi gibi süründüğünü düşünmüyorum. İyiye doğru bir gidiş var. Siyasette de bir seviye oluştu, tefekkürde de, samimiyette de. Bir zamanlar yedi kere gidip gelen adamlar vardı. Artık her önüne gelen bu milleti kandıramayacak. Sakarya şaha kalktı!
- AK Parti için yaptığınız seçim şarkısında da bu Anadolu vurgusu vardı.
- Haydi Anadolu, AK Parti kurulmadan yapılmıştı. Onu alıp kullandılar. Bir partiye yapılmış değil. Sağcısıyla solcusuyla bütün Anadolu insanına hitap ediyor. Bir parti propagandası yapmıyor. Bu haliyle de AK Parti'nin ilk göz ağrısı oldu. Bugün hangi milletvekiliyle, belediye başkanıyla karşılaşsam anıları canlanıyor o şarkıyla.
- Siz AK Parti'nin sanatçısı mısınız?
- Ben partizan bir adam değilim. Partiler üstü düşünüyorum. Benim için önemli olan Anadolu insanı ve onun menfaatleridir. Hem maddi hem de manevi olarak kazanan, Anadolu ve insanı olmalı. Ensesi kalınların, yersizlerin kazandıkları yeter! Biraz da yerliler kazansın. İş adamı çıkacaksa onlardan çıksın, İstanbul'un aristokratlarından, burjuvazisinden değil. Kırşehir'in, Nevşehir'in, Çorum'un, Erzurum'un, Diyarbakır'ın adamından çıksın.
- Bunları olduğu gibi yayımlayacağım...
- Yaz! Onların tahammül edemedikleri de bu. Anadolu'dan bu insanların çıkması... Bırakın ülkeyi biraz da bunlar yönetsin. Bizi bizden olanlar idare etsin, başkalarından olanlar, başkalarıyla olanlar değil.
- Şimdi öyle mi oluyor?
- Eskiden bir büyükelçinin, konsolosun yanına yaklaşamazdınız. Halktan uzak olmayı diplomasi zannediyorlardı. Bunlar yıkıldı çok şükür. Şimdi bizim Avrupa'daki konserlerimize konsoloslar da geliyor. Onlara takılıyorum, 'Siz böyle değildiniz eskiden, nihayet yola geldiniz,' diyorum, gülüyorlar. Adem olan adam olur.
- Ağır olmadı mı biraz?
- Ben bunları sahnede söylüyorum. Söylemekten hiç gocunmam. Ozanlık böyle bir şey... Kimseden maaş almıyorum, kimse beni gizlice desteklemiyor, kimsenin de dalkavuğu olamam. Eskiden 'Para kazanmak, bir yerlere yükselmek istiyorsan suya sabuna dokunma,' derlerdi. Ama ortada bir kir varsa suya da dokunacaksın sabuna da. En fazla suya sabuna dokunanlar da halk ozanları olmuştur. Dede Korkut'tan tut, Âşık Veysellere ve Mahzunilere kadar. Böyle süregelmiştir. Biz de bu gelenekten geliyoruz. Popüler müzik yapmıyoruz, popüler olmak için de mücadele etmiyoruz.
YÜREKLİYSELER İSTİFA ETSİNLER
- Zamanlama 'manidar'... Tiyatrolar, Necip Fazıl gibi isimlerin eserlerine yer vermedikleri için eleştiriliyordu.
- Onlar maalesef bu ülkenin manevi değerleriyle yoğrulmuş kimseye yer de vermezler gönül de... Yüreklilik orada burada bağırıp çağırmak değil, devletin parasına tenezzül etmemektir. Sanatçıysan önce rest çekeceksin. Sonra istediğini söylersin.
- Nasıl bir rest çeksinler?
- Bir taraftan devletin, milletin ekmeğini yiyeceksin, diğer taraftan onun insanlarına söveceksin; bu yakışık almaz. Erkeksen, yürekliysen devletin parasına tenezzül etmeden basarsın istifanı. Ondan sonra kimin aleyhinde istiyorsan konuşursun. Senin isyan bayrağını açma hakkın ancak istifa etmekle mümkün olur, 'istifade' etmekle değil.
- Siz devletten para almıyor musunuz?
- Devletten bir kuruş para alan adam değilim. İstersem Başbakan'ın aleyhinde konuşurum, istersem Cumhurbaşkanı'nın. Bir ozan olarak gerekirse bunu yaparım. Devlet beni beslemiyor, ben devletten maaş almıyorum. Ve şu anda bana, 'Gel devlet sanatçısı ol, sana aylık 50 bin lira verelim,' deseler; 'Hayır!' derim. Bir ozan devletten maaş almaz. Maaş alanlar da boynunu bükmek mecburiyetindedir.
- Projelerinize devlet desteği yok mu?
- Hayır. Talep insanı küçültür. Biz, bize gelen talebi değerlendiririz, ama taleple gitmeyiz hiçbir kapıya. Talip olan tahrip olur.
Sabah / Pazar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.