İslam’ın hayal dünyası bile Batı’dan üstündür

İslam’ın hayal dünyası bile Batı’dan üstündür
İslamın hayal dünyası yine Batı’dan üstündür. Binbirgece masallarından tutun da Alaaddin’in Lambasına ve Simbad’a kadar Batı bu hayal görselliğini yine İslam’ın engin sanatsal gizeminden almıştır.

Fotoğraf estetiği görsel bir diyalektiktir... İslam estetiğini batı fotoğraf estetiğinden ayıran temel nokta Batı’nın egzotizme kurban verdiği duyguları ve Batı’nın fotoğraf sanatı ve estetiğini adeta dışlama aracı olarak görmüş olmasıdır. 

Batı gözünde fotoğraf dış bir yansımadır, oysa İslam’da bu olgu daha zihinseldir, daha dekoratiftir. İslam’da estetik sanatı organik bağlarla çevrelenmiştir, bu bağ ruhsal maneviyat bağıdır. “Fotoğrafı dış etken olarak kazandın, iş tamam” diye bir yaklaşım İslam’da yoktur. Çünkü fotoğraf ve resim estetiktir, kırılgandır, nazlıdır; her bir ince noktasında anlam gizlidir. Örneğin dev bir minyatürün bir yerindeki küçücük bir kuşun orada büyük bir anlamı vardır, çok şeyler ifade ediyordur, oysa Batı fotoğraf sanatında böyle bir endişe yoktur. Dahası Batı fotoğrafı materyalleştirmiştir.
Şarkta görüntüleme ürünlerinde muazzam bir egzotiklik vardır. Bu egzotiklik bizde Batı’daki gibi sürrealist bir serüvenle savuşturulmaz, ruhsal ilmiklerle örülür, işlenir. İçerisine geçmişten “gelecek nüveleri” serpiştirilir. Yani Fotoğraf Estetiği, adı üzerinde estetik olmakla birlikte bizi bize tanıtır, batıda olduğu gibi geçmişimizle geleceğimiz arasında bizi bir oraya bir buraya savurmaz, aksine bizi birbirimize kenetler.

Batı’daki bu “ters estetik anlayışı” vizyon zayıflamasından kaynaklanır. Vizyon zayıflaması fotoğraf tekniğinde dış görüntü algılamasından başka bir şey değildir; oysa bizde dekoratif fotoğraflama sadece bir yerlere bir şeyler kondurmanın ötesinde hayali görüntüler, gizli fiziksel ve zihinsel dinamikler oluşturmaktır. Fotoğraf estetiği bilinenin ötesindeki dünyaları keşfetmede önemli bir yere sahiptir.

ÇÖLDEKİ BEDEVİ BİLE İSLAM SANATINDAN ETKİLENMİŞTİR


Geçmişten bugüne İslam devirlerinde her sanatçının elbette sanat sınırları olmuştur, kendi metası üzerinde estetik uyandırma kaygıları olmuştur, ancak bu kaygılar Batı’daki gibi İslam estetiğini çirkin piyasaya kurban etmemiştir.

Zihinsel görüntünün hakimiyeti İslam estetiğinde önemlidir. Hayvan-insan bileşeni Müslüman fotoğrafçılıkta özellikle Bağdat Okulu prensiplerinde önem arz etmiştir. Zihinsel hakimiyet göz retinalarındaki renk cümbüşünde başlar ilk defa. Aslında ileti beyin renkliliğinden itibaren göz retinasındaki renkliliği de işin içine katarak en son dış aleme yansır ve göreceli renklerini en basit anlamıyla bu dış alemden alır. Aslolansa içalemdeki renkliliktir, işte İslam estetiğini batı görselliğinden ayıran bir başka özellik de budur.

İç renkliliği olmayan materyalist Batı’nın grafitileri de korkunç caddelerin korkunç altgeçitlerinin ürkütücü görselliği olmaktan başka bir işe yaramaz. Müslüman fotoğrafçılık öyle bir duygu ki çöldeki bedevi bile İslam’dan bu duyguyu almış, rengarenk duvar halılarını kendisi işlemiştir.
BatI’nIn görsel sanatInda mana estetiği yoktur

Hayalse hayal... İslamın hayal dünyası yine Batı’dan üstündür. Binbirgece masallarından tutun da Alaaddin’in Lambasına ve Simbad’a kadar Batı bu hayal görselliğini yine İslam’ın engin sanatsal gizeminden almıştır. Kuş, balık papağan, aslan, maymun doğu estetiğinde önemli yer tutmuştur. Kırmızı çiçekler, bu çiçeklerin üzerinde tuhaf bir kuş, onun hemen yanında bir aslan, az ileride bir ağacın dalında maymun... bunlar hep bir estetikle iç içedir. İslam görselliği bunları iç içe geçirmekten korkmaz, oysa Batı bu hayvanları bir araya getirmekten korkar, çünkü Batı’nın görsel sanatında kutsanmışlık ve mana estetiği yoktur.

Arap hikaye ve efsaneler hep doğu İslam medeniyetinin zenginliğidir.. Konuşan kuş görselliğini ilk defa Batı “Bağdat Okulu” eserlerinde görüp hayran kalmıştır ve papağanı Batı ancak böyle tanıyabilmiştir. Yani Batı papağanı “Büyülü Kuş” gibi antikçağ, ortaçağ ilkel diliyle telaffuz ederken İslam estetiği yüzlerce yıl öncesinde masallarındaki görselliğinde bunu çoktan işlemiştir. Hayal gemi ve bu hayal gemideki yaratıklar İslam’ın derinlik alemindeki sanatsal nüvelerdir. Hollyywood’un çok izlenen bilmem ne korsanları filmi bile islam’ın derin hayal gerçekliğinden apartılmıştır. Yine günümüz moda dünyasının açık mavisi, koyu yeşili, lonalysi yani bal rengi, yüzyıllar öncesinden hep İslam görselliğinden aparat edilmiştir. Aynı şekilde egzotik çiçekli bitkiler bin yıl önceki İslam görselliğidir. Bunlar İslam zihninde sezgisel fakülteden çıkmış ürünlerdir.

Görsel dünyanın tüm kanunlarını ihlalle meşgul olan Batı, zihinsel ve sezgisel kontrollü melekeleri kirli emellerinde kullanmıştır sadece. Örneğin telegram... Bu olgu aslında İslam estetiğinin, renk cümbüşünün zihne kattığı uyarının, egzotik bitki çiçeklerinin insan duygularına verdiği tuhaf, gizemli “şey”in izleridir. Ama Batı bunu, yani zihinsel görsel renk cümbüşünü rahmani olmaktan çıkarıp şeytani amaçlar için kullanmıştır.

Zihinsel ve sezgisel kontrolün, görselliğin gücünü ifade eden renk cümbüşleriyle olduğu hakikatini Batı gizlice İslam estetiğinden çalmıştır. Aynı şekilde İslam’ın görsel estetiğindeki uçan kırmızı halı gerçeğini kullanarak Batı bugün uzayda uçan, salınan kırmızı işlemeli cisimler keşfetme peşinde. Bu cisimlere İslam fotoğraf ve resim estetiği yine cevap vermiş. Uzayda uçan kırmızı işlemeli nesneler İslam fotoğraf figürlerinde egzotik çiçek olarak geçiyor.

İSLAM SANATINDA GİZLİ POTANSİYELLER VAR

Buradan hareketle esas söylenmesi gereken Müslüman fotoğraf estetiğinde zahiren ve manen sağlam argümanlar mevcut olup, sezgisel fakültemiz bize görünenin ötesinde gizli potansiyellerin olduğunu söylüyor. Mesela peyzaj sanatı Batı’ya ait değildir, İslam estetiğidir, egzotik çiçek hakikatinden başka bir şey değildir peyzaj. Ama Batı İslam’ın bu egzotik çiçek hakikatini çok iyi kullanmasını bilmiştir. Senkronize, yani örtüşme ve yüzey görüntüleme görselliği bizim bin yıl önceki halılarımızda vardır. Fotoğraf İslam Sanatı özellikle Abbasi dönemlerinde bu açıdan felsefi ve dini tartışmaların yapıldığı dönemlerdir. Ve taa o dönemlerdeki görsel yolculuklar yaratıcı zihinsel vizyonu şekillendirmiştir bugün.
Modifiye görsellik asla bir “Tamamen Görünürlük” saçmalığına düşmemelidir. Batı bu hataya düştü ve maddeyi salt meta haline getirdi. Oysa madde meta değildir. İslam fotoğrafında maddeyi salt görünür kılmak değildir telaş, görüntülerde manevi köprü oluşturabilmektir esas olan.

İSLAM’DA SANAT METAYA FEDA EDİLMEZ

İslam estetiğinde, görselliğinde duvar halıları iç dinamikleri yansıtır, dışarıyla iç ahalinin ruhsallığını birleştirir.

Bu rengarenk duvar halılarının en muhteşem olanlarına batılılar “Bağdat estetiği” de derler.
Batılı birçok sanatçı İslam’ın bu gizem dolu egzotik sanat desenlerine hayrandır. Şark’ın rengarenk duvar halılarında batılının yakalamaya çabaladığı algı “görüntü dinamikliği”dir. Bu tuhaf, gizemli duvar halıları bambaşka dünyalara götürür insanı.

Batı’daki gibi sizi materyal dünyasının içine çekmez; veya alıp dışarı götürmez, bilakis sizi mana alemine taşır, tuhaf ve derin vizörü olan bir dünyadır bu.

Görsel sanatlarda sezgiler çoğu kere Batı’nın işi değildir. Grafik ve görsel soyutlama Batı’da modifikasyondan öteye geçememiş, sadece tiyatral anlamda sahne resimlerine süsleme sanatı olarak kondurulmuştur. Bunu da kapital piyasada reklam adına yapmışlardır, yani bütünüyle materyalist bir duygudur. Peki İslam’da böyle midir?

İslam’da modifikatif sanat diye bir şey olmaz, çünkü İslam’da sanat, hele ki estetik sanatı metanın satış telaşına kurban edilmez, bu yüzden Bağdat’ın, Şam’ın, Mısır’ın lalettayin bir köyevindeki duvar halısı bile Batı’nın hayranlıkla seyrettiği görsel şölene dönüşür.

NASUH CAN 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.