O Türk Halk Şiirinin Efendisiydi
“Abdurrahim Karakoç Kitabı” üzerine Yazarı Hayrullah Eraslan ile yapılan söyleşi şöyle:
Mehtap Altan: Sayın Hayrullah Eraslan sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Hayrullah Eraslan: 1972 yılında Adilcevaz/ Bitlis’te doğmuşum. Lise ortalarında Bursa’ya yerleştik. Selçuk Üniversitesi Harita Kadastro daha sonra da Niğde Üniversitesi İktisat bölümünü bitirdim. Üniversite öğrenciliği ile birlikte gazetecilik yaptım. Bir dönem benim yönetimimde ve sahibi olduğum bir gazete vardı. Daha sonra Kültür-Sanat –Edebiyat dergisi olan Genç Kardelen dergisi İmtiyaz sahipliği ve Genel yayın yönetmenliğini yaptım. Bu dergi ulusalda yayınlarıyla çok ses getirmişti.
Çeşitli gazete ve dergilerde yazılarım ve şiirlerim yayınlandı. Türkiye Gazeteciler cemiyeti üyesiyim. Ayrıca Yazarlar ve Sanatçılar Birliği (Yazsanbir) kurucu başkan olarak görevime devam etmekteyim.
M. Altan: “Yazar ve Sanatçılar Birliği” kısa adıyla YAZSANBİR’in çalışmalarından bize biraz bahsedebilir misiniz?
H. Eraslan: Yazsanbir kurulalı 1.5 yıl oldu ama yaklaşık 15 civarında kültür-sanat-edebiyat alanında önemli etkinlik yaptık. Amacımız Anadolu kucaklayacak bir yapılanma içine girmekti. İlk başlarda bunu dile getirdiğimde üzgünüm ama inanan sayısı çok nadirdi. Ama şimdi herkes inanmaya başladı. 3 Ulusal şiir şöleni yaptık. Ülke gündemi ile ilgili çok önemli ‘Yeni Anayasa paneli’ yaptık. Bu panel de Süleyman Soylu, Yavuz Ağıralioğlu ve Yusuf Kaplan konuşmacı olarak geldiler. Yine ‘Anadolu’da Öykücülük’ paneli yaptık. Nevşehir Üniversitesi ve Niğde Üniversitesiyle ortaklaşa Panel gerçekleştirdik. ‘Diriliş Düşüncesi ve Sezai Karakoç’ konulu konferans yaptık. Yazsanbir Hatay İl temsiliğimizin düzenlediği ‘ Abdurrahim Karakoç’ konulu panel yaptık. Yine Niğde de Kültür Bakanlığı İl Halk Kütüphanesi ile ortaklaşa ‘Abdurrahim Karakoç’ paneli gerçekleştirdik. Bunun haricinde bir çok daha etkinliğimiz oldu.. ve önümüzdeki günlerde Yazsanbir’in faaliyetlerimiz artarak devam edecektir.
M. Altan: Niğde, tarihin tacını toprağının sarı yalnızlığında taşıyan bereketli bir kraliçe benim gözümde. Niğde’de edebî faaliyetlerinizi devam ettirirken karşılaştığınız zorluklar var mı? Taşra, gerçekten merkezin gölgesinde sesini bastıran utangaç bir çığlık mı yoksa?
H. Eraslan: Aslında Niğde Anadolu da ki şehirlerin bir yansımasıdır. Diğer illerde ki zorluklar bu şehir içinde geçerlidir. Kültür-sanat- edebiyata ilgi duyan kurum yöneticileri ve işletmeler çok az. Sponsor bulmakta zorluk çekiyorsunuz. Kurumlar, kuruluşlar ve işletmeler kültürel faaliyetleri ve bu tür ihtiyaçları yaşamın bir gereksinimi olarak görmüyor. Büyük ölçekli etkinlik düşüncelerini gerçekleştirmede uygun bir koşul yok ama şu var; kültürel faaliyetlere ilgi çok fazla bu şehirde… Biz etkinliklerimizde salonları doldurabiliyoruz. Bu yönden bakılırsa İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerden daha şanslıyız. Anadolu’da ruh var. Ve buraya gelen katılımcılar ilgi ve alaka ve katılımdan dolayı şaşkınlıklarını gizlemiyorlar. Önemli olan hangi şehirde yaşadığınız değil yaptığınız işin doğruludur bence…
M. Altan: Sayın Hayrullah Eraslan, Abdurrahim Karakoç için bir kitap hazırlama fikri nereden çıktı? Bu kitabın çıkış amacı nedir?
H. Eraslan: Üstad Abdurrahim Karakoç ile ilgili 1998 yılında Genel Yayın yönetmeni olduğum Genç Kardelen Dergisinin 9. 10 sayısında ‘ Abdurrahim Karakoç ‘ özel sayısı yapmıştık. Bu sayılarımız ulusalda çok ses getirmişti. Bir anlamda Genç Kardelen dergisi Abdurrahim Karakoç ile özdeşleşmişti. Bu sayılarımız bir dergi olarak 2. baskı yapmıştı. Bu Türkiye de az görülen bir durumdur. Bir kamuoyunu oluşturduk. Ulusal medyada bir rüzgâr estirdik o zaman diliminde.
Haziran ayında üstad Abdurrahim Karakoç vefat ettiğinde ülkenin muhtelif yerlerinde arkadaşlar aradı ve başsağlığı diledi. Kan bağım yoktu ama Abdurrahim Karakoç’a duyduğum sevgiden ve eserlerine inanmışlığımdan dolayı yakın görüyorlardı. Genç Kardelen Dergisi’nin Abdurrahim Karakoç Özel sayısını soranlar çoğalmıştı. Elimizde dergi kalmamış diyince ya o sayıyı yeniden çıkarmamız ya da o iki dergi dosyasını kitaplaştırmamız isteniyordu. Bende bunu Üstad Bahaeddin Karakoç’ a ilettim. Kendisi çok olumlu baktı. Bana ‘sadece o dergi yazılarıyla değil geçmişten günümüze bütün yazılanların bir araya gelerek tek bir kitap olması gerekir’ dedi.. Bende, ‘böyle bir çalışmaya girersem ‘ önsözü’ yazar mısınız’ dediğimde ‘memnuniyetle’ cevabını aldım. Daha sonra Abdurrahim Karakoç’un oğlu Enderhan bey ile görüştüm. Kendisi de bu kitap fikrinden çok memnun oldu. Ve süreci tamamlayarak Abdurrahim Karakoç için ilk kez hazırlanan kitaba imza attık. Çok şükür. Buda bana nasip oldu.
Bu kitabın çıkış amacı Üstad Bahaeddin Karakoç’un önsözde belirttiği gibi ‘bu kitap Abdurrahim Karakoç için hazırlanan bir anıt kitaptır’ Bu kitap tarihi bir arşiv niteliğindedir. Abdurrahim karakoç’u tanımak adına yegâne kaynak kitap olacaktır.
Kaldı ki Abdurrahim Karakoç bu asırda yaşadı ama bundan 100 yıl ve sonraki yüzyıllara yaşayanlar için üstadı tanımak adına önemli bilgiler içeriyor.
M. Altan: Halen aramızda olan ustaları hayatta iken vefanın sayfalarında çoğaltmak adına bu kitap bir örnek teşkil eder mi?
H. Eraslan: Elbette eder. İçimizde yaşayan değerlerin kıymetini bilmemiz lazım. Yaşarken kıymet bilmek daha önemlidir. Abdurrahim Karakoç gibi büyük bir şair için bugüne kadar hakkında bir kitap çıkmaması büyük bir eksikliktir. Üzücü bir durumdur. Keşke bu güne kadar onlarca hakkında kitap yazılsaydı.
Ben şuna inanıyorum büyük değerlerin kıymetleri eni sonunda anlaşılıyor. Dün Abdurrahim Karakoç için hakkında yazılan kitap yoktu. Bugün ben çıkardım. Bildiğim kadarıyla üç ayrı yazarın kitabı da bitmek üzeredir. O yazarlarla da istişare halindeyiz. Yakında o kitaplarda çıkacaktır. Belki dikkatinizi çekmiştir şu anda ülkenin muhtelif illerinde Abdurrahim Karakoç için paneller, konferanslar yapılıyor…. Bu çok güzele işarettir…
M. Altan: Nar Yayınlarından çıkan Abdurrahim Karakoç Kitabı neden o hayattayken çıkmadı? Vefanın sesi onlar bizlerleyken çok daha gür çıkmaz mı?
H. Eraslan: Bir kere şunu bilmemiz lazım. Abdurrahim Karakoç isminin kocaman bir ağırlığı var. O’nunla yan yana durmak, aynı karede yer almak her babayiğidin harcı değil. Bir kere Abdurrahim Karakoç’u tanımak lazım. Onun yaşarken duruşunu, mücadelesini bilmek lazım. Abdurrahim Karakoç, zalimlere, zulmedenlere, asalaklara, hırsızlara, soygunculara, ikiyüzlülere mücadele içinde olduğu için Abdurrahim Karakoç’tan çoğu insan çekinirdi. Çünkü Üstat bir savaş halinde idi. Onu destekleyen ve sevenin tarafı belli olurdu. Tarafı belli olunca kurumlarla, kuruluşlarla ve bir kısım edebiyat çevreleriyle arası açılabilirdi. O yüzden hep mesafeli durmuşlardır.
M. Altan: Anadolu’nun mücadeleci ve gözlerinde kurşuni bir alfabeyi mayalayan adamı Abdurrahim Karakoç, dizelerinde bazen baba şefkatine bürünen koskoca bir derinlik, bazen savaşçı bir çığlık bazen de birliği mayalarken evrensel huzuru özüne iliştiren bir felsefenin sahibiydi. Editörlüğünü yaptığınız Abdurrahim Karakoç kitabının içindeki onlarca yazının birleştiği ortak nokta sizce nedir? Bizimle paylaşmak ister misiniz?
H. Eraslan: Aslında kitap da yer alan yazarlara ve konu başlıklarına baktığımız zaman Abdurrahim Karakoç’un iki yönü üzerinde durulduğunu görüyoruz. Birincisi, Türk halk şiirinin günümüzdeki en büyük yeteneği olduğu hususu işlenmiş diğer yazarlar ise ‘Abdurrahim Karakoç’un dava adamlığı’ üzerinde durmuşlardır.
Özetle Abdurrahim Karakoç bu toprağın sesiydi. Bu milletin bin yıllık değerlerine bağlı bir duruşu sergiliyordu. Aynı zamanda Türk halk şiirinin son yüzyıldaki efendisiydi. Kutup yıldızıydı.
M. Altan: Çağımızın gençliği yeterince okumayan, araştırmayan, sorgulamayan bir gençlik! Şiirin ve edebiyatın ustalarını gençliğin buğulu aynalarına bir güneş gibi yansıtmak için atılacak adımlardan bir kaçını sizden alabilir miyiz?
H. Eraslan: Toplumda okuma kültürünün oluşturulması lazım. Kitap satılmıyor. Satılan kitaplar ise kurgulu ve yaşamdan uzak romanlar… İnternet ile birlikte sanal bir dünya oluştu. Bunu diyoruz ama biz Sanal dünyayı yaşamımıza da sürüklemişiz. Bununla birlikte bizlerden uzak yeni bir kültür ortaya çıktı.
Bu çok önemli bir konu aile yöneticilerine de çok büyük sorumluluklar düşüyor. Ama asıl Mili eğitim müfredatının millileşmesi gerekiyor. Kalıcı çözümler bulunması gerekiyor. Şiirimizi, edebiyatçılarımızı ve kitapları sevdirmeleri gerekiyor. Yaşamın bir parçası olduğuna inandırmaları gerekiyor. Kitaba dönmemiz ve döndürmemiz lazım.
M. Altan: Üstat, onunla yaptığım bir söyleşide finali şu cümle ile bitirmişti “Beni hatırladığınız için teşekkür ederim.” mütevazılığın doruk noktası aslında bu cümle. Buna istinaden alçakgönüllülüğün edebî duruşa katkısını sormak istiyorum size?
H. Eraslan: Mütevazı olmak insan olmayı kabullenmenin bir şartı zaten. Eğer gönül insanı Abdurrahim Karakoç mütevazı olmasaydı o şiirler yazılmazdı zaten. İnsan olmanın sırrına vakıf olduğu için Türk halkı onun şiirlerinde kendisini buldu. Mütevazıydı, gönül insanıydı. O bununla mutluydu. Müslüman Türk halkı gibi yaşıyor ve düşünüyordu. O inandığını yaşadı ve yaşadığı gibide topluma şiirleriyle mesajlar verdi.
M. Altan: Abdurrahim Karakoç’u bazı kesimler sadece Mihriban şiir ile hatırlatmak isteyerek garip bir stratejinin kısır saltanatını doğurmaya çalışıyorlar! Aslında hazırladığınız bu kitap Sayın Karakoç’un “Türk Halk şiir geleneğindeki son halka” olduğunu, “Geleneğin tekrar değil, yenilenerek var olmak” olduğunu, “Sözün bittiği yer demiyorum; çünkü söz bitmez” diyen bir okyanusun olduğunu, kısacası bir fikir işçisinin azimle ördüğü kalenin güçlü duruşunu yeniden gösterdi.
Peki, üstadı Mihriban’a hapsederek onu tanımak mümkün mü?
H. Eraslan: Sadece Mihriban şiirleriyle Abdurrahim Karakoç’u anımsamak isteyenler Abdurrahim Karakoç gerçeğinin görülmesine engel oluyorlar bana göre. Abdurrahim Karakoç’u Mihriban ile magazinleştirerek romantik hale getirme çalışması var. Acaba Abdurrahim Karakoç’u halkın gözünde sevimli yapabilir miyiz.? Oysa bu bir tuzaktır.
Abdurrahim Karakoç’un bütün şiirleri önemlidir. 1958 yılından sonra ki bütün şiirlerinin arkasında durmuştur.
Abdurrahim karakoç’un bir şiiri onu temsil etmez. Siz bir şiiri değil bütün şiirleri hangi kotagorilere ayrılır derseniz. Hak Yol İslam Yazacağız ( dava) Mihriban ( sevda) Hasan’a mektuplar ( Sosyal) yönünü ortaya koyması bakımdan o tarz şiirlerin temsilcisi kabul edilebilir belki. Abdurrahim Karakoç dava şiiri Hak yol İslam Yazacağız ile İslam dünyasının marşı olmuştur. Hasan’a mektuplar bu millete yazılmıştır ama komünist ideolojiye inananlar Rusya ve Bulgaristan gibi ülkelerde propaganda amaçlı radyolarında şiirlerini kullanılmıştır. Mihriban da Abdurrahim Karakoç’un sevda ile yazılmış diğer şiirleri içinde öne çıkan şiiri olarak kabul edilebilir.
Abdurrahim Karakoç’un bütün şiirleri onu temsil eder ve o resimler birleşerek Abdurrahim Karakoç bütün resmi ortaya çıkar.
Biliyorsun ki Abdurrahim Karakoç’un sadece Müslüman Türk Milletine değil, Afrika da ki Hristiyan Siyah Zencilere yazdığı ‘ Siyah Ağıt’ şiiri de vardır. Bu şiirde çok önemlidir bence…
M. Altan:
Uyu uyu yat uyu masallarını bırak
Uyan sen, karış karış toprakları uyandır.
Çiçek açsın her taraf sizinle revnak revnak
Uyan çocuğum, çalış, yaprakları uyandır.
Abdurrahim KARAKOÇ
Onda hiç bitmeyen bir umudun topraklarımıza, bayrağımıza ve geleceğe değen kutsal bir sesi vardı. Sayın Uğur Kılıç’ın onunla hasta yatağında yaptığı son röportajda ki son cevabında bile “okuyun!” mesajını vermiş üstat. Onun bu vasiyetini uygulamak adına ne yapılabilir?
H. Eraslan: Abdurrahim Karakoç Kur’ani bir yaşama inanan bir mümindir. Kuran da ki ilk ayet “İkra” yani oku diyordu.
Cehaletle hiçbir şey olmaz. Cahalet yapmaz ancak yıkar. Abdurrahim Karakoç okumanın önemini en iyi kavrayanlardandır.
M. Altan: Sayın Hayrullah Eraslan, bu kitap çalışmasında eminim olumlu ya da olumsuz birçok olay yaşadınız. Sizi çok etkileyen, şaşırtan anları bizimle paylaşır mısınız?
H. Eraslan:Tabi ki beni şaşırtan çok olay olmuştur. En çok dikkatimi çeken iki olayı nakledeceğiz. Mesela birkaç yazar Abdurrahim Karakoç için önceden yazdığı çalışmayı unutmuşlar. Aradan 15- 20 yıl geçmiş. Kendilerine ulaşıp kitap çalışmadan haberdar edince ‘ ben Abdurrahim Karakoç ile ilgili hiç yazı yazmadım ki’ diyenler oldu. üç yazarda yaşadım bunu. Yazmış ama unutmuş. Kayıtlarında da yok. İnandırmakta baya zorluk çektim. Gazete, dergiyi gönderdim. Vs. Sonrasında ‘evet ya hatırladım’ özür ve mahcubiyet.
Birde beni düşünmeye sevk eden şöyle bir gelişme oldu. Bugünkü edebiyat dünyamızın önemli birkaç ismi ‘ Abdurrahim Karakoç’un şiirinin mükemmelliğine inansa da şiire övgüler yağdırsa da ‘ bu dediklerinizi bir kaleme alır mısınız’ dediğimde ‘ben Abdurrahim Karakoç ile ilgili düşüncelerimi yazıya dökersem (….) Çevrelenin bana bakış açısı değişir. Abdurrahim Karakoç çok büyük bir şair ama ben bunu yazmayayım. Çok eleştiri alırım’… demeleri beni üzmüştü.
M.Altan: Hazırlamış olduğunuz Abdurrahim Karakoç Kitabını okuyucular nerden temin edebilirler?
H. Eraslan: Nar Yayınlarından çıkan bu kitabı NT Mağazalarının tüm şubelerinde, seçkin kitapevlerinde ve internet satış noktalarında bulabilirler.
M. Altan: Sayın Hayrullah Eraslan bu çok değerli sohbet için teşekkür ediyorum size…
H. Eraslan: Ben size teşekkür ediyorum. Çalışmanızda başarılar dilerim...
Söyleşi: Mehtap Altan
Not: Bu söyleşi ÇINGI Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisinin 2013 Yılı Ocak / Şubat ayı 17. sayısında yayınlandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.