Bugün kamusal alan için ne yaptın(MİZAH)

Bugün kamusal alan için ne yaptın(MİZAH)
Emekli bir generalin günlük hayatından çarpıcı izlenimler

*Kalemi eline alırken, gözü masasındaki yazıya takıldı. "Bugün kamusal alan için ne yaptın?" yazıyordu. Bu sihirli cümle, kendisi için ilham ve hayat kaynağıydı. Bazıları bu metnin orijinalinin "Bugün Allah için ne yaptın?" şeklinde oldukça "gerici" bir içerik taşıdığını ve Hazret-i Ömer'e atfedildiğini söylemişlerdi. Ama olsundu, laik bataryalar varsın böyle dolsundu.

*Emekli subaylarla ilgili yazılanların haksız olduğu kanaatindeydi. Emekli olunca tabii ki Orduevi veya lokal köşelerinde pineklemeyip bir şeyler yapacaklardı. Nitekim, "Çuval olayı" sırasında üst düzey görevde olan emekli korgeneral, daha sonra ABD merkezli "Kara Şimşek" şirketinde yönetim kurulu başkanlığına getirilmiş ve bu durum medyaya yansıyınca "Ne yani… generaller emekli olunca evde oturup gazete mi okusunlar?" diye kendisini savunmuştu.

RAMAZAN GERİLİMİ

Sabah sabah davulcunun solosu ve yüksek perdeden okunan ezan, emekli general Çağdaş Gerilim'in uykusunu ve huzurunu kaçırmış, kendisini gerim gerim germişti. Bay Gerilim, yaşadığı bu Ramazan gerilimden sonra iyice bir gerindi, eşi Devrim Hanımı uyandırmadan yatağından kalktı ve gözlerini ovuşturarak çalışma masasının başına yöneldi.

Hazır uykusu kaçmışken o da mürtecilerin uykusunu kaçıracak sosyal içerikli "irticasavar" bir yazı döşenmeli ve Cibilliyet Gazetesi'nde haftada bir yazdığı köşesi için fakslamalıydı. Kalemi eline alırken, gözü çerçevelettiği masasındaki yazıya takıldı. "Bugün kamusal alan için ne yaptın?" yazıyordu. Bu sihirli cümle, kendisi için ilham ve hayat kaynağıydı. Bazıları bu metnin orijinalinin "Bugün Allah için ne yaptın?" şeklinde oldukça "gerici" bir içerik taşıdığını ve Hazret-i Ömer'e atfedildiğini söylemişlerdi. Ama olsundu ve laik bataryalar varsın böyle dolsundu. Zira, günlük, haftalık ve hatta yıllık programlarıyla eylem planlarını hayat felsefesini özetleyen bu prensibe göre ayarlıyordu. Hazırlayacağı metin de buna uygun tarzda olmalıydı. Okuyan çağdaş laiklerin gözleri dolmalıydı. Mürtecilerinse yüzleri sararıp solmalıydı.

Bay Gerilim, kahvaltıdan sonra vardığı bürosunda gazeteleri incelerken emekli subayları eleştiren bir haber görünce kendi durumunu düşündü. Emekli olur olmaz idealistçe düşünerek stratejik bir derneğe üye olmuş ve ilk genel kurulda demokratik bir seçim sonucu rakip listeyi ekarte ederek başkanlığa seçilmişti. Oysa istese darbe yaparak rakiplerini çekilmeye zorlayabilirdi. Yani arkadaşları bir yerlerde özellikle DOYAK'ta (Doğrudan Yardımlaşma Kurumu) yönetim kurulu üyelikleri kapar veya "nü" resimler yaparlarken, o ön cephede aslanlar gibi çarpışmayı ve hedef adam olmayı yeğlemişti.

Pirinç-Ek'in cazip teklifi

Diğer bazı emekli rütbedaşlarının kurdukları "binde birlik" partilerden de teklif almış ancak istikbal göremediği için vazgeçmişti. En cazibi İş Partisi Lideri eski Çinci, yeni ulusalcı Dov-Gu Pirinç-Ek'ten gelen Genel Başkan Yardımcılığı, Loş Dergisinde yazarlık ve Ulusal Düttürü Kanal'da program sunuculuğuydu ama "bu adamda istikrar yok" diye düşünerek teklifini reddetmişti. Halbuki en çok emekli subay bu partideydi. Partinin adını İş Partisi yerine "Haki Parti" yapsalar çok daha uygun olurdu. Sivillerden de "cemaat kaçkını", "muhbir" tiplere yani "nur" bilgileri veren Nur Veren'lere bu partinin kapıları her zaman açıktı.

Emekli subaylarla ilgili yazılanların haksız olduğu kanaatindeydi. Emekli olunca tabii ki Orduevi veya lokal köşelerinde pineklemeyip bir şeyler yapacaklardı. Nitekim, "Çuval olayı" sırasında üst düzey görevde olan emekli korgeneral, daha sonra ABD merkezli "Kara Şimşek" şirketinde yönetim kurulu başkanlığına getirilmiş ve bu durum medyaya yansıyınca "Ne yani… generaller emekli olunca evde oturup gazete mi okusunlar?" diye kendisini savunmuştu.

Aslında emekli olunca hiçbir şey eskisi gibi olmuyordu. Sivilde istediğin kadar bir unvana sahip ol, kimse seni takmıyordu. Bir kere etrafında emir subayı bile yoktu. Bu sivillerin mantığını anlamak gerçekten zordu. Zaten sağlıklı ve disiplinli düşünselerdi, askerlerin ortalama her dokuz-on yılda bir darbeyle yönetime el koymalarına gerek kalır mıydı? Yine en iyisi, içlerinde "çağdaş yaşam, Kemalist, ilkeler, laiklik" gibi her kapıyı açan sihirli kelimeler geçen bir dernek kurmak veya böyle bir derneğe yönetici olmaktı.

Zira bu tür isimler taşıyan dernekler Anadolu'nun en ücra yerlerinde bile hemen protokol listesine alınıyor ve özellikle törenlerde hak ettikleri paye kendilerine fazlasıyla veriliyordu. Zaten ülkemizde törenden bol ne vardı. Bize her gün tören, her gün bayramdı. Millet açmış, işsizmiş, hastaymış, ne gamdı? Valilerin, Belediye Başkanlarının bile iş yapanları değil resmi törenleri kaçırmayanları makbuldü.

Ancak bu "kutsal" isimleri kullanarak sahtekarlık yapan ve kendileri gibi samimi amaçlarla kurulan derneklerin imajını bozan "dernek bozuntuları" da yok değildi. Mesela meşhur dolandırıcı Parsatoplayan, eski Başbakan Cansu Çilli başta olmak üzere birçok Türk büyüğünü nasıl dolandırıp örtülü ödenekten kitaplar ve hatıra eşyaları aldırdığını ballandıra ballandıra anlatmıştı. Tabii ki sivillerin bilinçaltlarındaki asker korkusundan yararlanmış ve telefonda kendisini "emekli general" olarak tanıtmıştı. Sattığı yayınların hep "laik-Kemalist" çizgide olmaları da işi çok kolaylaştırmış, ciroyu 'acaip' artırmıştı.

Oysa Bay Gerilim bu konularda çok hassastı. "Şu Uçuk Türkler" kitabının korsanından dernek parasıyla bin adet satın alıp gecekondu semtlerinde dağıttıran yönetim kurulu üyesinin ilk toplantıda ihracını gerçekleştirmişti. Zaten bunlar yani "samimi olmayan Kemalistler" yüzünden gericilik alıp başını gitmemiş miydi?

Emekli general fıkraları

Komutanların emeklilik hayatlarıyla ilgili, siviller tarafından birçok "iftiravari" fıkra da uydurulmuştu. Bunlardan biri eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Oramiral Kıral Bayazıt'la ilgiliydi. Güya Bayazıt, -batmadan önce yani 28 Şubat sürecinde- Hititbank yönetim kurulunda üye iken bir gün bankanın sahibi Genç Bilgin'e sormuş:
"Genç'ciğim, biliyorsun ben eski amiralim. Sadece denizden ve denizcilikten anlarım. Beni niye buraya oturtuyorsun?"

Bankanın sahibi Bilgin ilginç bir cevap vermiş: "Devletin malı deniz olduğu için sayın amiralim!"

"Denizbank'a yönetim kurulu üyesi olsaymış bu soruyu sormasına gerek kalmazmış" diye tebessüm etti.
Bir taraftan da 2001 Krizi ve sonrası batan yahut içi boşaltılan birçok bankada emekli arkadaşlarının yönetim kurulu olmalarının ne kadar çok eleştirildiğini ve bu durumun camialarını nasıl yıprattığını düşündü.
Tüylerini diken diken eden gazete Atik'de okuduğu fıkra da kendileriyle ilgiliydi.

Güya emekli bir albay, yeni hayatına atılınca üç-beş gün sonra çok sıkılmaya başlamış ve mahalle bakkalına giderek şu teklifte bulunmuş;

-Seni bir ay süreyle denetlemek istiyorum. Karşılığında da 500 YTL vereceğim.

Bedavadan para kazanacağını sanan zavallı bakkal başına geleceklerden habersiz teklifi sevinçle kabul etmiş. Ancak bir hafta içinde emekli albay sık sık dükkana gelerek üstelik müşterilerin yanında- o kadar çok şeye karışmış ki, bakkal dayanamayıp "paran da senin olsun" diyerek anlaşmayı bozmuş.

Bu sefer manava giderek aynı "ahlaksız teklif"i yineleyen albay ilk başta yine hüsn-ü kabul görmüş. Ancak manavın sabrı bakkal kadar bile çıkmamış ve üçüncü gün anlaşmayı bozmuş. Keza kasap da bir gün dayanabilmiş.

Sivillikteki ilk günleri yine monotonlaşan albayın son gözüne kestirdiği esnaf ise mahallenin ayakkabıcısı olmuş. O da teklifi seve seve kabul etmiş. Fakat…..inanılmaz bir şey olmuş ve bir ay süresince albayın tüm denetimlerine sabır gösteren ayakkabıcı parayı kazanmış. Albay, parayı verirken dayanamayıp sormuş;
-Sevgili kardeşim. Seni gözlerinden öpüyorum. Bu para ananın ak sütü gibi sana helal olsun. Ancak çok merak ettiğim bir şey var. Daha önce bu teklifi bakkala yaptım; ancak bir hafta dayanabildi. Manava yaptım, üç gün dayanabildi. Kasapsa en dayanıksızlarıydı. Ancak bir gün kahrımı çekebildi. Peki, sen nasıl oldu da bir ay boyunca bana göğüs gerdin.

Ayakkabıcı gülerek şu cevabı vermiş;

-Komutanım; ben emekli astsubayım. Dolayısıyla 25 yıl boyunca subayların kahrını çekmeye ve emir almaya alışığım. Bu yüzden sizi ve tavırlarınızı hiç yadırgamadım. Yeterli paranız varsa bu oyuna dilediğiniz kadar devam edebiliriz.

Bay Gerilim, Ordu'dayken çok korkulan apoletli ve de haşmetli generallerin emekli olduktan sonra niye "sudan çıkmış balık gibi" olduklarını ve dalga geçilen bir konuma düşürüldüklerini anlamaya çalıştı. Değişim geçirerek "cemaatsiz, mahallesiz ve dergahsız" konuma gelen A. Hakan Taşkın Huriyet'teki köşesinde gazetecilerin bu psikolojisini çok güzel yansıtmıştı;

"İcabında Talip Gürdoğan'a 'Dinle Başbakan', emekli paşaya da 'dinle paşa' diye yazabilirim"
Emekli Paşalara zaten felek vurmuştu, bir de onlar vursundu. Önemli olan emekli olmadan vurabiliyorlar mıydı? Vurmak ne demek eleştirebiliyorlar mıydı? Orası biraz sıkardı. (Ey okuyucu! Bu yazıyı yazan Yörük bile böyle yapmamış, kahramanını emekli bir paşadan seçmemiş miydi?)

Attila İlhan'dan emekli generallere taşlama

Bu tutuma en güzel örnek Devrik Bir Paşa'ydı. 28 Şubat'ın haşmetli generali Devrik Bir'i komutanken destekleyen gazetecilerin sivil hayattaki ilk basın toplantısında onu nasıl bitirdiklerini ve Cumhurbaşkanlığı yolunu kapattıklarını nasıl unuturdu? Ulusalcı bilip sevdikleri önceki yıl vefat eden ünlü şair Attila İlhan bile bir kitabında kendileri hakkında şunları yazma cür'etinde bulunmuştu;

" - Bilmem benden başka, hatırlayan çıkar mı? '40 Karanlığı'nda, ancak birkaç sayı çıkabilen 'solcu' dergilerden birinde (belki Yeni Edebiyat, belki Ses ), Hasan İzzettin 'in (Dinamo) hem Nazilere, hem de ülkemizdeki Nazi yandaşlarına çatan bir şiiri yayınlanmıştı: birkaç mısrâı hâlâ ezberimdedir:

... Emekli general Emir Erkilet / sen anlayamazsın nedir hürriyet! / emekli general Ali İhsan / sen anlayamazsın nedir insan!..''

O günü vicdan rahatlığı içinde dolu dolu geçiren Bay Gerilim, gece yatmadan önce kendini sorguladı. Bu gün kaç mürteciyi rahatsız etmiş, kısacası laiklik ve kamusal alan adına neler yapmıştı? Sonuç hiç de fena değildi. Kırk yıllık sevgili eşi Devrim'i öpüp "iyi geceler" diledikten sonra huzur içinde başını yastığa koydu.

Rıfat Yörük/Habervaktim.com/Mizah

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.