Ağzı Olan Konuşuyor
İşte Fehmi Koru'nun "Ağzı olan konuşuyor" başlıklı yazısı:
Tek siyasi parti tarafından uzun yıllar yönetilmek, her ülkede beklenmeyen sonuçlara yol açabiliyor. İnsanları her zaman mutlu etmek kolay değil çünkü; birilerini sevindiren kararınız başkalarını rahatsız edebiliyor...
Kıskançlıklar, çekememezlikler, fısıltı gazetelerinin yaydığı şayialar, içteki çürük elmalar...
En güzel hizmetler bile göze batmaya başlayabiliyor.
Önceki gün, İstanbul’un 1994 öncesine kadar fazlaca ihmal edilmiş bir semtinde yaya dolaşırken bunu düşünmeden edemedim. Son 20 yıldır nüfusun neredeyse yarı yarıya arttığı kentimizde, aynı çizgideki başkanlar tarafından yönetilmenin nimetleri, vaktiyle farelerin cirit attığı sokaklarda hemen kendini belli ediyor...
Birinci sınıf restoranlar, kafeler, halka açık dinlenme mahalleri, yeniden ihya edilen tarihi değerler ve onlara uygun mekânlarla yan yana...
Yerli-yabancı ziyaretçilerin meraklı ve mutlu yüzlerini izledim gezdiğim dakikalar boyunca...
Az kalsın son seçimde AK Parti’nin İstanbul’da belediye başkanlığını kaybetme ihtimali belirmişti; gezerken bu da aklıma geldi.
Anavatan Partisi’nin (ANAP) de İstanbul’a katkıları az değildir; Turgut Özal İstanbul’u gözbebeği saydığı ve devletin bütün imkânlarını güzelleştirilmesine seferber etmekten kaçınmadığı için...
Yine de, İstanbul halkı, rüzgârın ilk ters esmesiyle, oylarını CHP’ye verebilmişti (1989). Sonraki 5 yıl, İstanbul için, kayıp yıllardır.
Olabiliyor. İnsanların her zaman en doğru kararı aldıkları iddia edilemez. Nitekim, ANAP’a büyük illerin belediye başkanlıklarını kaybettiren 1989 yerel seçimi bozgunu sonrasında, rahmetli Özal, ‘’Halkın bize ceza vermesini bekliyordum, ama kantarın topu kaçtı’’ demişti.
Siyasette önemli olan, “kantarın topu”nu yerli yerinde tutacak bir dengeyi koruyabilmektir. Bazısı kendi huzurunu bozacağını düşünmeden, pek çoğu da sonunda kendisine dokunacağını bile bile dengeyi değiştirmeyi göze alabiliyor seçmenlerin...
Kantarın topu kaçınca ne yapılacağı çok önemli...
ANAP o bozgundan sonra ne yapacağını bilemedi, hep yanlış adımlar attı; o yüzden ardından gelen 1991 genel seçiminde iktidarı bütünüyle kaybetti...
Hem de 1989 öncesinde yapılan halkoylamasında, halkın yarısının ‘’Bunlar siyasi yasaklı kalmaya devam etsin’’ diye oy kullandığı eski politikacıları, yani ‘’Nasıl olsa bizim alternatifimiz yok’’ diyerek kendisini Çankaya Köşkü’ne atmış Turgut Özal’ın rakiplerini iktidara taşıyarak...
İnsanlar bazen böyle kararlar verirler. ‘’Bir de bunları deneyelim’’ diye daha farklı arayışlar içerisine girdikleri olur.
Onları “ırgatlar” diye aşağılamak yerine, neden böyle davrandıklarını anlamaya çalışmak gerekir.
Türkiye seçimden yeni çıktı ve seçimde iktidar partisinin öngöremediği bir sonuçla karşılaşıldı. Şaşkınlık geçer geçmez ilk sınav koalisyon oluşturulmasında verilecek. Muhalefet, ‘’Yüzde 60’lık blok’’ tespitiyle ilk hamlesini yaptı; şimdi seçimden “1.” çıkmış AK Parti’nin karşı hamleyi yapması bekleniyor.
Doğru bir hamle olmalı bu. Halkın ‘’İşte benim beklediğim bu’’ diyeceği türden bir hamle. Karşı tarafın hareket alanını daraltacak bir hamle.
AK Parti bu seçime, ‘’Başkanlık sistemine imkân verecek bir çoğunluk alırım’’ beklentisiyle gitmişti; seçimden hükümet kurma çoğunluğunu kaybederek çıktı.
Etrafa kulak veriyorum da, seçimden önce ‘’400 alırsın’’ ile başlayıp ‘’330 garanti’’ diye devam edenlerin tuhaf tavsiyelerinin şimdi de önemsendiğini görüyorum.
Belki onların dedikleri doğru çıkar...
Ne diyeyim?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.