Yahya Kemal 124 yaşında

Yahya Kemal 124 yaşında
"Türkçe ağzımda annemin sütü gibidir" diyen ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı 124 yıl önce bugün (2 Aralık 1884) Üsküp'te doğmuştu. Doğum yıldönümü vesilesiyle merhum şairimizi "Kendi Gök Kubbemiz" altında bir kez daha rahmetle anıyoruz.

Azîz Yahyâ Kemal'i özlemle yâdediyoruz

Ölümden korkmasa da çok sevdiği vatanından ve İstanbul'dan ayrılmak ona zor gelirdi. Bunu 'Eylül Sonu' şiirinde çok güzel anlatmıştır.

'Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor,
Lâkin vatandan ayrılışın ızdırâbı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.'

1 Kasım 1958'de vefat etmesinden kısa bir süre önce de şu beyiti söylemiştir:

Ölmek kaderde var; yaşayıp köhnemek hazin,
Buna bir çare yok mudur ya Rabbilâlemin?

Ancak şairimiz, ölümün bu âlemden daha güzel bir âleme açılan bir kapı olduğunun da bilincindedir. İkinci kıt'ası bugün Rumeli Hisarı'ndaki kabrinde yazılı olan 'Rindlerin Ölümü' şiiri edebiyatımızdaki en güzel ölüm şiirlerinden biridir. Bu şiirde ölüm sıradan insana bile güzelleşir.

RİNDLERİN ÖLÜMÜ

Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

Oldukça mükemmeliyetçi birisi olan üstad, bu şiiri tamamlamasına rağmen "servi" kelimesinin önüne gelecek en uygun, en şiirsel sıfatı bulmak için bir rivayete göre 2 yıl, bir rivayete göre 10-15 yıl beklemiştir. Nitekim "serin servi" fikri ortaya çıkınca "Rindlerin Ölümü" isimli bu enfes şiirini artık gönül rahatlığıyla yayınlamıştır.

Her seher bir gülün açtığı, her gece bir bülbülün öttüğü serin serviler altındaki kabrine bir Fatiha da biz göndererek büyük şâirimize "asûde bahar ülkesi"nde bir hediye vermiş olalım.

ÖZGEÇMİŞİ

Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884'de Üskü 'te dünyaya gelmiştir. Asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlk öğrenimini Üsküp'te gördü. İstanbul Vefa Lisesi mezunudur. Başlangıçta Sultan II.Abdülhamit yönetimine karşı muhaliflerin safında yer alarak Paris'e gitti. Fransa 'da siyasal bilgiler okurken hocası Albert Sorrel'in etkisinde kalarak düşüncelerinde değişmeler oldu.

Fransa'da 9 yıl kaldı. Fransız Edebiyatı'nı ve edebiyatçılarını yakından tanıma imkânı buldu. Onlardan etkilendi. Doğu Dilleri Okulu'na devam ederek Arapça ve Farsça 'sını geliştirdi. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı.1913 yılında İstanbul'a döndü. Darüşşafaka, Medresetü'l-Vâizin ve Darülfünûn'da tarih ve edebiyat dersleri okuttu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Lozan Konferansı'na katıldı. 1923'te Urfa Milletvekili seçildi. Çeşitli ülkelerde diplomatik görevler alarak Türkiye'yi temsil etti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul Milletvekilliği yaptı. Pakistan Büyükelçiliği görevindeyken emekli oldu (1949) ve yurda döndü.

Tedavi için Paris'e gitti. Bir yıl sonra da öldü (1958). Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden birisidir. Edebiyata ilk atıldığı vakitler Bakî'nin bir taklitçisi olarak lanse edilmiştir ama onun sanat dehası daha sonra bu çevrede kendisinin çağında kendine özgü bir şair olduğunu kanıtlamıştır. Edebiyat tarihi ve edebiyat tarihçileri Dört Arzucular olarak adlandırılan içinde Tevfik Fikret, Mehmed Akif ve Ahmet Haşim'in bulunduğu kavram ayırımı içine koymuştur.

Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmış olmasına rağmen tek bir şiiri bu konu da istisna olmuştur: O da 11'lik hece vezniyle yazdığı "Ok" şiiridir. Klasik şiirimizin temel özelliklerine bağlı kalarak, kendine özgü bir şair olmuştur.Sanatta ve edebiyatta millî ve manevî değerlere bağlı kalmıştır.Şiirlerinde görülen ritim ögesi daima aynı sürer.Kurduğu bu ritimde anlatmak düşünce ya da his yavaş yavaş dizelere yayılmaya başlar ve her anlam ayırımında araya müziği bir perde gibi koyarak ses ve anlam kavramının her ikisinin de birbiri içinde yitip gitmesini önler.Bunda o kadar başarılıdır ki Süleymaniye'de Bayram Sabahı adlı şiirinde okuyucu tarihi bir iklimin yanı sıra müzikal ve ruhî bir havaya sokar,bu havayı takiben de tarihi dekor ve değinişler okuyucuda manevi bir güç yaratır.Şiirlerinde zaman zaman hayranı olduğu Charles Baudaleire etkisi görülmekle beraber Arthur Rimbaud,Faruk Nafiz Çamlıbel etkisi görülür.Çoğu edebiyat otoritesi tarafından Türk şiirinde Ahmet Muhip Dranas ve Necip Fazıl Kısakürek 'ten sonra şiiri en rahat söyleyen,hecelerde zorlanmayan bir şair olarak anılır. Ne var ki, bu konuda Yahya Kemal'in şiirlerinde ne kadar zor bir çalışma verdiğinin bilinmesi gerekir.Hatta bazı şiirlerini 30 yıl gibi bir zamanda yazdığını söylediğinde bu konunun nedenini şiirlerinin vermek istediği anlamı tam vermesinin gerekli olduğunu söylemiştir.

Edebiyat dünyasında Tevfik Fikret'le yaptığı kalem kavgası önemli yer tutar. Tevfik Fikret'in gerek İstanbul'a kızdığı ve nefret ettiği için, gerekse 20. yüzyıl başlarındaki baskılı ve sıkıntılı dönem yüzünden İstanbul'u anlattığı ve ağır bir sövgü içeren Sis adlı şiiri şiirine karşılık Yahya Kemal buna çok sert bir şiiri olan 'Siste Söyleniş' adlı şiiri yazarak aydın çevresine ve halka umut vermiştir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.