Eşinin Dilinden Mustafa Miyasoğlu

Eşinin Dilinden Mustafa Miyasoğlu
Eşi Nilüfer Miyasoğlu, büyük dava adamı Mustafa Miyasoğlu'nu anlattı. İlgi çekici bir evlilik hikayeleri var...

Mustafa Miyasoğlu ömrünü kültürümüze büyük davamıza adamış öncü bir yazarımız. Yazdıkları ve yaşadıkları farklı olmayan nadir samimi kalemlerimizden birisi. O edebiyatı kuru bir kavga olarak değil inandığı değerler uğruna bir araç olarak görmüş şuurlu bir edebiyatçı.

Eserlerinde bu toprakların bereketli samimi güzellerini ve güzelliklerini yazmış ve yaşatmıştır hep. Mustafa Miyasoğlu yazdıklarıyla edebiyat tarihimize adını silinmez izlerle nakşetmiştir. Nesiller boyunca hep hayırla anılacak ve okunacaktır İnşallah.

Merhum Miyasoğlu iyi bir yazar olduğu gibi aynı zamanda iyi bir baba ve iyi bir eş olmanın da en müşahhas örneklerinden birisi. Kültür dünyasındaki hizmetlerine ailesini de her fırsatta katarak onların da bu münbit ırmaktan beslenmelerine vesile olmuş ayrıca bu dünya içerisinde şık bir fotoğraf verme bahtiyarlığına ermiştir.

Merhum Miyasoğlu’nun Fethi Gemuhluoğlu’nun da müjdesine nail olduğu üzere  hayattayken büyük şansı Nilüfer Miyasoğlu gibi kahraman kadınla evli olması diyebiliriz. Nilüfer Miyasoğlu eşine ve çocuklarına hizmeti bir cihad anlayışı içerisinde gören mücahide bir hanımefendi. Kendisiyle merhum eşini ve eski günleri konuştuk.

Bu röportaj vesilesiyle itiraf etmem gerekirse muhteşem örnek bir anneyi örnek bir eşi örnek bir hanımefendiyi daha da yakından tanıma fırsatı buldum. Bazı insanlarla tanışalı uzun süre olmamasına rağmen sanki uzun yıllardan beri tanışıyormuş hissine kapılırsınız ya işte ben de aynı hislere kapıldım samimiyetine ve örnek hayat mücadelesine hayran kaldım.

Bu röportajı hazırlarken aldığım keyfi ve feyzi anlatmaya kelimeler kifayetsiz. Milli Gazete Yazarlarımızdan merhum Mustafa Miyasoğlu’nu kendisini en yakından en iyi tanıyan muhterem eşi Nilüfer Hanımefendiye sorduk. Buyurun birlikte okuyalım efendim..

Eşinizle tanışma hikâyenizi anlatır mısınız?

Babamın evinde kültür ve tasavvuf sohbetlerine iştirak eden dostumuz rahmetli Ali Nar Bey, babama olan sevgisinden ve benimle olan samimiyetinden dolayı sürekli bana takılırdı; “Seni Millî Gazete yazarlarından sakallı şalvarlı birisiyle evlendireceğim” derdi. Ben babamın altı kızından hayatta kalan tek kızı olduğum için -benden önce ablalarım bebekken vefat etmişler- evin nazlı kızıydım. Zaten yaşça küçük olduğum için evlilik söz konusu değildi. Ali ağabey de bu durumu bildiğinden, kendince nefis terbiyesine işaret etmek bakımından olsa gerek bana böyle takılırdı. Böylece yıllar geçti.

Bir akşamüzeri evimizin zili çaldı. Kapıyı açtığımda karşımda Ali ağabey duruyordu ve yanında ince uzun boylu bir genç vardı. Genç adam beyaz düğmeli siyah bir gömlek giymişti, koltuğunun altında da kitap vardı. Bana bakıyor ve Ali ağabeyle konuşmalarımızı dinliyordu. Babamı sordu Ali ağabey. Evde olmadığını, annemle bir davete gittiklerini ama ağabeylerimin evde olduğunu söyledim ve içeri buyur ettim.

Kahve yaptım ve sohbete başladık. Mustafa Bey adeta soru yağmuruna tuttu beni. “Nilüfer hanım, hangi yazarları okuyorsunuz” dedi. Ben de, “Necip Fazıl, Peyami Safa, Yahya Kemal, Mehmet Âkif” diye cevapladım. “Sadece onları mı okuyorsunuz, başka okuduğunuz yazar yok mu?” diye devam etti sorularına. Ben de “Tabii ki var ama benim için en değerlileri onlar olduğu için öncelikle söyleme ihtiyacı hissettim” dedim. Gülümsedi, takdir eder gibi yüzüme baktı. Ben de mutlu olmuştum.

Bu arada babam ve annem geldiler. Tanışma faslı derken sohbet açıldı ve geç saatlere kadar devam etti. Buradan sonrasını evlendikten sonra eşimden öğrendim. Evden çıkar çıkmaz Ali ağabey sormuş, “Nasıl kız? Beğendin mi?”, “Abi tanımam lazım, sakın bir şey belli etme” diye cevaplamış Mustafa Bey. “Yahu sen kızı beğendin mi?” diye sormuş tekrar Ali ağabey, “Abi onu açıklamaya hacet var mı? Ama biraz dominant buldum, doğrusu çekiniyorum. Çünkü biz Anadolu çocuğuyuz, böyle bir mizaçtaki kızla yaşamak düşüncesi endişe verdi bana”.

Ali bey de demiş ki; “Sen Ekrem Ocaklı’nın kızını al da gerisini düşünme. Ben kefilim.” Mustafa bey ikna olmuş gibi davranmış ama, “Acele etme, bir şey söyleme. Kızı iyice tanımadan olmaz” demiş. Ve böylece babamla sohbet bahanesiyle aylarca bizim eve gelip gittiler. Sonra sonra nasıl oldu bilemiyorum bana karşı bir şeyler hissettiğini fark ettim.

Bu arada şunu belirteyim, bizim evimiz küçük bir kültür merkezi gibiydi. Sürekli çeşitli çevrelerden ve yaş gruplarından misafir gelip gittiği için bu durumu uzunca bir süre fark edememiştim. Mustafa Bey de tabii olarak o misafirlerden farksızdı benim için. Hiç aklıma gelmemişti bu niyetle gelebileceği. Çünkü ben henüz 17 yaşında bir lise talebesiydim. Üniversite okumak istiyordum. Velhasıl bir şekilde bana olan ilgisini anladım. O kadar edepli bir duruş sergiledi ki bariz olmayan hareketleriyle, tavırlarıyla bunu bana hissettirdi.

Kelimelere dökemediğim, ifade etmekte zorlandığım bu hâli, Müslüman bir erkekte olması gereken edebin örneklerinden biriydi. Babama dedim ki; “Baba, Mustafa Bey galiba bana karşı bir şeyler hissediyor. Sakın ola ki beni isterse, kat’iyyen evliliği düşünmüyorum bilesin” dedim. Babam kahkahalarla güldü, arkasından “Peki kızım öyle yaparız” diyerek konuyu kapattı. Ve yine nasıl oldu emin olun bilemiyorum, ona karşı ben de bir şeyler hissetmeye başladığımı fark ettim. Nasıl derseniz, mesela, o geldiğinde bahçe kapısını açtığını hisseder, kalbim yerinden çıkarcasına küt küt atardı. Neticede Rabbim nasip etmiş ve onunla evlendik.

Eşinizin sizde bıraktığı derin etkiler nelerdir?

Eşime hayrandım. İnançları ve dâvâsı uğrunda tavizsiz oluşu ve bu dâvâya bıkmadan usanmadan hizmet etme aşkı, ölünceye kadar, hasta yatağındayken bile bu yolda muhabbetle yürümesi, yoğun bakımdayken yanına çağırıp vasiyet mahiyetinde minnettarlığını söylemesi bende derin, unutulmaz etkiler bıraktı.

Yazar eşi olmanın ayrıcalıkları, zorlukları ve sorumlulukları nelerdir?

Ben sorunuzu ayrıcalıklı olmak değil de, şöyle cevaplandırayım; babam ehl-i tarikti, bizi de o terbiye ile yetiştirdi. Bizde en ufak dünyevi tad almak yasaktı. Unutup da ayrıcalık duygusuna kapılırsak, “Allah muhafaza etsin silleyi yeriz” diye düşündük hep. Dolayısıyla benim tek gayem Mustafa Beye hizmet edip, Allah’ın rızasını almaktı. Çünkü babam düğünümden önce odasına çağırıp şöyle söylemişti: “Kızım ben seni kolaya değil zora, sefaya değil cefaya veriyorum. Bu delikanlı İslâm dâvâsına gönül vermiş. O İslâm’a hizmet edecek, sen de ona. Göreyim seni. Buradan gelinliğinle çıkıyorsun ancak kefenle geri gelebilirsin.”

Benim de tek gayem ona hizmet edip Allah’ın rızasına nail olmaktı. Olabildimse ne mutlu bana. Zorlukları nelerdir dersek; üç çocuk yetiştirdim, sorumlulukları yüzde seksen benim omzumdaydı, çünkü eşimin işi vardı. Eğitimlerinden eğlencelerine kadar her şeyleriyle ben ilgilenmek durumundaydım, eşim rahat yazabilsin, cihadında yardımım olsun diye. Bu sebeple yerine göre kendimi ihmal ederek evlatlarımın babalarının yolundan gitmeleri için çaba gösterdim.

Sürekli idraklerini açık tutmaya çalıştım. “Babanızı iyi bilin, bu yolu iyi kavrayın ki, bizler göçüp gittiğimizde sadaka-i cariyemiz olun” diyerek sürekli ikaz ederdim. İhtiyacı olmamalarına rağmen hâlâ da ediyorum. Babalarının eserlerini, Üstad gibi değerlerin ve büyük İslâm âlimlerinin eserlerini okumalarını tembih ediyorum.

Nasıl bir okuma disiplini vardı?

Belirli bir saati, bir okuma düzeni yoktu, çünkü zaten nerdeyse her zaman ve her yerde okurdu. Yorulmak nedir bilmezdi. Lezzetli bir gıda alır gibi okuduğu için, çok sevdiği, zevk aldığı bir konu denk geldiğinde biz ailesiyle de paylaşır adeta mini bir konferans haline getirirdi ortamı. Hayatı okumak ve yazmaktı. Mesela bana da çocuklarıma da okumakla ilgili şunu söylerdi; “Okuduğunuz bir şeyden canınız sıkıldıysa veya yorulduğunuzu düşünürseniz, onu bırakın başka bir kitabı alın elinize”. Kendisi de öyle yapardı. Adeta taze kan gibi, başka bir esere geçince onun zihni yenilenir, dinlenirdi.

Eşinizin okuma ve yazma duyarlılığı size ne kazandırdı?

Ben evlenmeden önce de okuyan biriydim ve kendimce bir zevkim vardı. Mustafa Bey sayesinde okuma zevkimi geliştirdim ve idrak yollarımı genişlettim. Okuduğumu nasıl daha iyi değerlendirebileceğimi, satır aralarındaki mesajları fark edip daha doğru kavramayı ve estetik zevki nasıl daha iyi edinebileceğimi gösterdi bana. “Öğrenmek sabırdır” der şu örneği verirdi: “Dünya klâsiklerini okuyacağın zaman, mesela Suç ve Ceza gibi bir eseri okurken, başta yazarın üslubu veya konu zor gelebilir ama sabırla okudukça eserin muhtevasına hâkim olup sevmeye ve nihayet eserin ne zaman bittiğini anlayamayacak kadar kendini kaptırmaya doğru gidersin. O yüzden sıradan okuyucular gibi sabırsızlık gösterip eline aldığın eseri yarım bırakma. Yazarın tarzı belki hoşuna gitmeyebilir ama sonuçta her ciddi eserin bir mesajı vardır. Onu anlamaya çalış” derdi. Bütün bunların neticesinde okuyarak, düşünerek birtakım şeylere vukufiyetim daha da arttı, dünyaya bakış açım değişti. Ve biraz da olsa kendimi yazıyla ifade imkânı bulabildim.

Eşinizin hangi kitabı, yazısı veya şiiri sizi daha çok etkiledi?

Eşimin bütün eserleri beni etkiliyor. Çünkü yazdığı her eseri, benim onun gibi becerip de ifade edemediğim değerleri, duyguları ve görüşleri ifade ediyor. O yüzden evlatlarım gibi gördüğüm bütün eserlerini birbirinden ayıramıyorum. Birini, bir diğerine tercih edemiyorum.

Eşinizin size özel yazdığı bir şiir ya da metin oldu mu? Bizimle paylaşır mısınız?

Üç şiiri var benim için yazdığı. Gençliğinde ilk önce adını “Sevgiliye” diye koyduğu halde kitaba alırken -nedendir bilmiyorum, çünkü ne o söyledi ne de ben sordum- başlığını değiştirdiği, en sevdiğim şiirini paylaşayım. Son mısradaki “Anla dilimdekini” ifadesinin aslı “Anla gönlümdekini” idi. Onu da değiştirmiş.

Nilüfer için

Ellerin neye uzansa

Tuttuğun ben olurum

Uzaklarda bir ateş yansa

Işığında seni bulurum

Bütün şarkılar sana adanmış

Yazılmış ve yazılacak şiirler senin için

Seni anmak için çalar saatler

Bu ölümlü dünya senin için ayakta

Suların su oluşu toprağın toprak

Günler seni görmek için yollarda

Sen kararsız ve bungun küheylânım

Sahipsiz günlerimin karanfili

Şarkılar bir hayatı bütünler

Sen gelmiş ve gelecek sevgileri

Seni anlatamaz ölümlü sözler

Anla dilimdekini ey sevgili

Milli Gazete 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.