"Bir hikâyemiz olmalı"

"Bir hikâyemiz olmalı"
Yazar Mehmet Aycı öyle bir "hikâye" yazdı ki...

Yazar Mehmet Aycı, var olduğu sanılan hikâyelerin hikâye mi yoksa hikâyeden mi olduğunu söyleyerek, Türkiye'nin geleceğinin hikâyemizin hikâye olup olmadığıyla, hikâye ise anlatılıp anlatılmadığıyla ilgili olduğunu söyledi. İşte Aycı'nın o yazısı:

Zaten bir hikâyemiz var hatta hikâyelerimiz var, ne demek bir hikâyemiz olmalı diyen okuyucu için hemen söyleyelim ki, elbette hikâyelerimiz var, elbette hikâyelerden teşekkül ve tecessüs eden bir hayatı yaşıyoruz, ne var ki temel mesele var olduğunu sandığımız hikâyenin hikâye mi yoksa hikâyeden mi olduğudur… Kelime oyunu da yaparız lakin alabildiğine ciddi tavrımızla söylersek, Türkiye’nin geleceği hikâyemizin hikâye olup olmadığıyla, hikâye ise anlatılıp anlatılmadığıyla, gelecek kuşakların bu hikâyeden nasiplenip nasiplenmediğiyle yakından ilgilidir.

Burada, bir yazın türü olarak hikâyeden bahsetmediğimiz anlaşılmış olmalıdır. Gerçi, işin “edebiyat” kısmında o da önemlidir ancak, daha önemlisi, hikâyemizi hikâye olarak mı hikâye ediyoruz, yoksa gündelik hayatın hayhuyu içerisinde kaynatıyor muyuz; hikâyenin hayatımızla can alıcı bağı burada ortaya çıkmaktadır…

Bir: Bu topraklarda yazdığımız/yaşadığımız hikâye yalnızca millet olarak bizim kahramanı olduğumuz hikâye değildir. Bu hikâyede kimler, hangi yaşanmışlıkla bulunduysa, bunları da hatırlayarak işe başlanmalıdır.

İki: Hikâyemizin mekânı dikkate alınmalı, Uzak Asya’dan Avrupa İçlerine, Batı Afrika’ya kadar olan coğrafyada hikâyenin değişmeyen nüveleri tespit edilmelidir.

Üç: Hikâyemiz, günümüzün diline aktarılarak çocuklarımıza anlatılmalıdır.

Dört: Çevireceğimiz dilin anlaşılabilir siyasi, sosyal, iktisadi, psikolojik, kültürel alt dilleri olmalıdır.

Beş: Hikâyenin dönüp dolaşıp düğümlerini çözdüğü veya açılıp yeniden düğümlendiği İstanbul’un, siyasi anlamda Ankara’nın tekrar okuma teşebbüsünde atlama yapıp yapmadığına, çeviri hatalarını tashih edip etmediğine dikkat edilmelidir.

Altı: Müstensihler ve mütercimler eliyle hikâyeye sonradan eklenen pasajlardaki uyumsuzluk sorunu ya giderilmeli, ya da bu bölümler hikâyeden titiz bir çalışmayla çıkarılmalıdır.

Yedi: Söz konusu bölümler hikâyeden çıkarılmışsa bunların hikâyenin aslına dâhil olmadığı, sonradan eklendiği, eklenme sebep ve amaçlarıyla birlikte hikâyeye dâhil olanlara izah edilmelidir.

Sekiz: Bu çalışma, hikâye kişilerinin karakterleri üzerinde değişik zamanlarda yapılan oynamalarda, tahrip ve tahriplerde daha bir dikkatle yapılmalıdır.

Dokuz: Alına çevrilen/döndürülen hikâyenin anlatılma işlemi, yaşanmışlığa uygun bir dille bir anlatıcı kadro tarafından, coğrafi ve beşeri koşullar dikkate alınarak en anlaşılabilir şekilde yeniden anlatılmalıdır.

On: Hikâyede yeri olup da, bizim başka hikâyemiz var, bu hikâyeyi dinlemek istemiyoruz diyenlere, ellerindeki hikâyenin kimlerin kaleminden çıktığı onları hikâyesiz bırakmayacak bir açıklıkla gösterilmeli, bu iş yapılırken kimsenin onuru rencide edilmemelidir.

Bu numaralandırma işi uzar; uzun sözün hülasası bir hikâyemiz vardır ve içinde yaşadığımız dünya hikâyedeki hikmetin yeniden filizlenmesini, eskisinden daha güzel yeni hikâyeler yazmak/yaşamak için zorunlu kılmaktadır.

Yalnızca hikâyeci olarak bizim değil, dünyanın önünde bulunan iki seçenek vardır. Ya kendi hikâyemizi sahipleneceğiz yahut sayfalarında kanın gövdeyi götürdüğü, insan onurunun üretim/tüketim hegemonyasına teslim olduğu diğer hikâyeyi kabulleneceğiz… Seçenek de, seçmek fiilinin bütün anlamı da, aklıselim de kendi hikâyemizi seçmemiz yönündedir.

Türkiye bir hikâyesi olduğunu hatırladı, bundan sonraki süreç daha dikkatli olmayı gerektiriyor…

Mehmet AYCI

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.