"FETÖ yüzyılın büyük fitnesi ve şeytandır"
Muhabir Ömer Karahan, 15 Temmuz gecesi ilk saatlerden itibaren sokağa çıkan ve bir tankın önünde 'Bu tank asla satılık değil' pankartını açan oyuncu İsmail Hakkı ile o günü ve saatleri, neler yaşadıklarını konuştu...
- Allah bir daha yaşatmasın, 15 Temmuz'da hiç yaşamamış olmayı dilediğimiz şeyler yaşadık. O gece siz de sokaklardaydınız ve tankın önündeki fotoğrafınız çok konuşuldu. O gece neler yaşadığınızı sizden dinleyebilir miyiz?
Üsküdar'daydım ben, oturuyorduk arkadaşlarla. Ankara'dan bir yönetmen arkadaşım, Ankara sokaklarında sivil insanların elinde G3 piyade tüfeği olduğunu söyledi. Askerlik yaptık, az çok biliyoruz G3 piyade tüfeği adı üstünde, sivillerin elinde ne işi var diye insan düşünüyor. Normal bir durum değil. Sonra 'Köprü kapatılmış' dendi. Hiç aklımıza gelmiyor 2016'da darbe gibi bir ihtimal. 'Uçaklar uçmaya başladı' denince işin ciddileştiğini anladık biz.
Birlikte oturduğumuz 10 kişilik arkadaş grubuma, evlerine gitmelerini, hazırlıklarını yapmalarını ve eğer olay gerçekten düşündüğümüz boyuttaysa dışarı çıkmalarını söyledim. Eşim ve üç ay önce doğan kızım evdeydi. O sıra yatsı oldu. Abdest aldım, namazı kıldım, hanıma durumu izah ettim, helalleştik... Ben Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatından önce çıkmıştım sokağa. Çok kalabalık yoktu. Saat 23.00-23.20 gibi hızlıca toplanmaya başladı insanlar. O sırada sözde bildiri okunmuş, sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş. Sabiha Gökçen Havalimanı dediler, oraya gittik. Tabii gittiğimiz yerlerde tanklar terkedilmiş... Kiminde rütbesiz askerler var. Rütbeliler çoktan kaçmış, halkın direncini görünce. Tabii tahmin etmiyorlardı böyle bir şeyi.
- Peki o anlarda yurtta neler olduğundan haberdar olabiliyor muydunuz?
Hem sosyal medyadan, hem kendi arkadaşlarımızdan takip ediyorduk. Ankara'dan çok acı görüntüler izledik.
O SÜREÇTE İLGİNÇ BİR BİRLİKTELİK OLDU
- Sonra ne yaptınız?
Hava ağarmaya yakın, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nden silah sesleri geliyordu. Biz Üsküdar'daki tankların yanına gittik. İşte bahsettiğiniz fotoğraf da orada çekildi. İki tane genç, bir kağıda 'Satılık tank' yazmıştı, esprili bir yaklaşımla. Benim bir şekilde zoruma gitti. Çok acı bir gece... O gün espri yapılmasın istedim açıkçası ve çocukları kibar bir dille uyardım. Sonra öyle bir şey aklıma geldi. 'Sahibinden asla satılmayacak tank!' yazdım. Zira bu tankların sahibi biziz; halk.
Biz hiçbir zaman silahımızı kimseye satmadık. İnsanlar kendilerini satıyorlar fakat millet olarak bizim bir satış fiyatımız yok, hiçbir dönem de olmamış. Derken köprüden haber geldi. Oradaki kalkışmacılar teslim alındı diye. Bize de ancak onun coşkusunu yaşamak kaldı. O zafer, silahsız insanların; tanklı, toplu, uçaklı satılmışlara karşı ciddi bir zaferiydi.
- Nasıl bir ruh hali hakimdi o gece?
Ne etrafımdaki arkadaşlarda, ne sokakta gördüğüm insanlarda, ne de bende, hiç kimsede korku emaresi yoktu o gece, Elhamdülillah. Orada Çanakkale ruhunun halen Türkiye'de mevcut olduğunu gördük, çok şükür. O gece enteresan bir geceydi. Tabi birçok lütfun da kapısını açtı aslında o gece. Allah şehitlerimize gani gani rahmet eylesin. Çok sevdiğimiz dostlarımızı, abilerimizi, kardeşlerimizi kaybettik. Sevdiğimiz birçok arkadaşımız, kardeşimiz yaralandı, gazi oldular. Allah onların da gazasını mübarek etsin. Fakat bu enteresan olay, bir birlikteliği de beraberinde getirdi.
- Her şerden hayır doğması gibi...
Kesinlikle. Bu zamana kadar hiçbir şekilde bir araya gelmeyen insan grupları o gece bir aradaydı ve o geceden beri birbirlerine karşı son derece esnek, son derece latif tavırlar takınarak, birbirlerini kırmadan yaşıyorlar. 15 Temmuz öncesi birbirini kırarak, döken, inciten, yargılayan, birbirlerini itham eden gruplar, taraflar, görüşler, zihniyetler; o geceden itibaren çok şükür ki artık bunları bir tarafta bıraktılar ya da ertelediler. Bir güzel hal aldı memleket... Yenikapı Mitingi de bunun en büyük göstergesiydi.
BİZİM GELİŞİMİMİZİ HAZMEDEMEDİLER
- Nasıl okuyorsunuz yaşananları? Nasıl gelişti tüm bu yaşananlar sizce?
Ben Malezya'da uluslararası ilişkiler okudum. Dünyada neler oluyor sürekli takip ederim. Dünyanın her tarafında arkadaşlarım var, onlarla sürekli irtibat halindeyiz. Dünyadan bihaber yaşamıyoruz, hamdolsun. Tabii çok açık ve net bir saldırıydı bize yapılan. Türkiye'nin son yıllardaki gelişimini hazmedemeyen, bu gelişimin Müslüman coğrafyalara ne kadar şiddetli bir örnek olduğunu fark eden Batı dünyası, böyle bir şeyi organize etti. O Pensilvanya'daki şeytanı da çok güzel kulandılar, zaten onların adamıydı. O şeytan da kendi adamlarını gayet organize biçimde kullandı.
- Peki atlatıldı mı tehlike sizce?
40 yıllık yapılanmadan bahsediyoruz... Kimsenin elinde sihirli değnek yok, kimse bunun hemen çözülmesini beklemesin. Ama Haziran seçimleri büyüklerimize bir uyarıydı. Hazirandan sonra Kasım seçimleri de bence neyin ne olduğunu gösteren, dengelerin nerede olduğunu gösteren bir uyarıydı. Gezi Parkı bir uyarıydı, 17-25 Aralık bir uyarıydı... Biz biraz kulaklarımızı kapattık bu uyarılara maalesef. Bir şey olmaz diye düşündük. Ben de şahsen bu kadar olacağını tahmin etmiyordum.
Yani onların her şerde yapılandıklarının farkındaydık fakat bu derece cani, hain, alçak ve kahpece, milletin uçaklarını, helikopterlerini çalarak saldırıp, silahsız masum insanları öldürüp katledecekleri benim aklıma gelmezdi. Nöbet de bizim için bitmiş değil. Bu nöbet, biz ölene kadar sürecek bir nöbet yani. Bu ilk de değildi, son da değil. Bu namussuzlar bizden Kurtuluş Savaşı'nın, Çanakkale'nin, Kosova'nın, Mohaç'ın intikamını almak için geldiler. Bunlar, 'İstanbul'u yine Konstantinopolis yapar mıyız acaba' gayesi ile geldiler. Bunların derdi, 'Ayasofya Camii'ni tekrar kilise yapar mıyız?' Bunlar Bedir'in, Uhud'un, Hendek'in bile intikamını almak için geldiler.
- Neden bu kadar büyük oyunlar oynanıyor üstümüzde?
Dünyanın her tarafında nerede ne kadar mazlum varsa hakikaten Türkiye, onların imdadına yetişiyor. Özellikle son 10 yıldır çeşitli kuruluşlar, vakıflar, dernekler vasıtasıyla direkt ülke olarak hükümet olarak bütün dünyaya yetişiyoruz. Bunun geri dönüşünü ben görüyorum. Tabii bu zorlarına gidiyor; bugüne kadar misyon faaliyetleri yürüttükleri, ellerinin altında tuttukları fakir Afrikalılar, fakir Ortadoğu halkları şimdi yüzlerini Türkiye'ye çevirdiler.
Türkiye büyüyor, parlıyor, güçlü bir ülke oluyor. Tabiri caizse bu saydığım tarzda ülkelerin, Müslüman-gayrimüslim fark etmez, mazlum ülkelerin ve halkların abisi konumuna soyunmuş o konuma gelmiş. Eee tabi Amerika'nın, Fransa'nın, Almanya'nın, İtalya'nın, Rusya'nın, İspanya'nın ve İsrail'in bunlara hoş bakması beklenemez; ahmaklık olur bunu beklemek. Dolayısıyla o ümmetin de duası, o mazlum insanların da duası bizimle. Ben bundan da eminim.
BENİ DEFTERDEN SİLMELERİ MADALYA OLUR
- İmam Hatip mezunusunuz ve oyunculuk yapıyorsunuz. Meşhur Cihangir Ekolü tarafından bir ayrımcılığa ya da dışlanmaya maruz kalıyor musunuz?
Yani çok da umrumda değil açıkçası. Onların ne düşündüklerini, bakarken akıllarından ne geçtiğini, hangi hareketleriyle ne kast ettiklerini en az onlar kadar iyi biliyorum. O zihniyette olanların bana küsmeleri, beni defterden silmeleri bana ancak madalya olur.
- Bir de 15 Temmuz sonrası bir projeniz var...
Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Hizmetleri Dairesi Başkanlığı tarafından 15 Temmuz temalı, 'Tecrübe Konuşuyor-İçimizdeki Kahramanlar' projesinin moderatörlüğüne uygun görüldük. Bakanınız Akif Çağatay Kılıç Bey bu programın açılışında bulundu, Daha sonra biz Niğde'de yaptık bunu. Niğde biliyorsunuz şehit Ömer Halisdemir'in memleketi; en az 15 bin kişi vardı meydanda.
Bunun 81 ilde yapılması talimatını verdi bakanımız ve biz 16 şehirde yaptık bu projeyi. Bu projenin maksadı, 15 Temmuz'un unutulmaması ve unutturulmaması. Biz, unutmaya meyilli insanlarız. İyiyi de, kötüyü de çabuk unutabiliyoruz; fakat 15 Temmuz unutulacak bir şey değil. Unutursak daha kötü şey gelecek başımıza. Onun için çalışmak lazım; bu proje de öyle bir proje, birçok ilde yapılacak, hızlı bir şekilde devam ediyor.
BABAMA EVDE YAKALANSAYDIM KIYAMET KOPARDI
- Babanız, milli görüşte merhum Erbakan ile yol almış AK Parti'nin kurucu üyeleri arasında. Kendisini kısaca bir anlatsanız...
15 Temmuz gecesi, ben babama evdeyken yakalansaydım kıyamet kopacaktı. Benim 15 Temmuz'um o gece olacaktı yani, o kadarını söyleyeyim. Babam Halil Ürün öyle bir adam. 68 kuşağındandır; 1969 İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi mezunu. 89 yılında merhum Erbakan Hoca'nın ricası ve ısrarı ile akademik hayatını bıraktı. Konya Büyükşehir Belediye Başkan Adayı oldu. 10 yıl süre ile Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı. Bildiğim kadarı ile Cumhuriyet tarihinin halen en başarılı belediye başkanı. Babamı tanıyanlar, bilenler 'efsane başkan' diye söz ederler ondan. Tayyip Bey ile beraber senelerce emek verdiler.
AK Parti'nin kurucu üyelerinden aynı zamanda. Şu anda köyde yaşıyor ama siyasetten uzak değil. Onlar öyle bir nesildi. İlk olarak Meclis Başkanımız İsmail Kahraman, sonra babam, sonraki nesilde de Sayın Cumhurbaşkanımız... Bu üç kuşak da halkını seven, sevdiğini halkına gösterebilen, onların sırtını sıvazlayıp ellerini samimiyetle sıkan insanlar. Babamla son konuştuğumuzda "Allah Tayyip Bey'e sağlık sıhhat versin, ona ömür versin, o bize daha çok lazım olacak. Memlekete de, ümmete de" demişti. Biz de Sayın Cumhurbaşkanımız için aynı şeyi düşünüyoruz.
O GECE SOKAKTA OYUNCU GÖRMEDİM
- 15 Temmuz'da oyunculuk camiası nasıl bir duruş sergiledi sizce?
15 Temmuz olaylarını destekler mahiyette hareket eden insanlar oldu. Ben bunlara çok ciddi tepki gösteriyorum. Birçok oyuncu arkadaşım o gece bir şey yazmadılar, sokağa çıkmadılar. Ben o gece bir tek Ali Nuri Türkoğlu'nun köprüde olduğunu biliyorum, haberleşiyorduk zaten. Sabah erken saatlerden itibaren sosyal medya aracılığıyla darbe karşıtı ve demokrasi yanlısı sosyal medya paylaşımları ile olaydaki rengini, duruşunu gösteren, kıymetli, çok sevdiğim ve iyi ki de sevmişim dediğim birçok sanatçı oldu. Ama az evvel zikrettiğim gibi o gece kesinlikle ve kesinlikle renk vermeyenler de vardı.
80 MİLYONLUK BİR AİLEYİZ
- Aileniz nasıl geçirdi o geceyi?
Babam sabah dört civarı aradı. "Neredesin?" dedi. "Üsküdar'dayım" dedim. "Dışarıda mısın, içeride misin?" diye sordu. "Dışarıdayım" deyince, "Tamam o zaman" dedi ve kapattı telefonu. Ertesi gün, "Bizim evladımız o gece evinde oturmazdı da merak ettim" dedi. Bana yoklama çekiyor yani. (Gülüyor) Yani, şu-bu kavgasına benzemez. Onların hepsi suni kavgalar.
Bu farklı, planlanmış programlanmış içimize sokulmuş. Fetullah için 'yüz yılın fitnesi' diyorum. Ama bundan sonra geçmişte boğulmaya lüzum yok, önümüze bakacağız. Bizim çok büyük hedeflerimiz var ülke olarak, millet olarak. Biz 80 milyonluk bir aileyiz, başka ülkemiz de yok. O yüzden biz aynen ecdat gibi ümmete sahip çıkmakla yükümlüyüz. Bizim sorumluluğumuz, omzumuzdaki yük çok ağır ve bunun bilincindeyiz. Buna da uygun yaşamamız, o yükü kaldırmamız lazım.
DUYARLI İNSANLARLA AYNI PROJEDEYİM
- Şimdi yeni bir projeyle ekranlara dönüyorsunuz. Biraz projeden bahseder misiniz?
İsmi 'Cesur Yürek'. Millet, memleket meselelerine, vatan meselesine duyarlı insanların hazırlamış olduğu bir proje. Ben de bu dizide yer almaktan bu bağlamda gurur duydum. 'Hamza' karakterini oynuyorum. Esas oğlanın en yakın arkadaşlarından biri. Sürekli onun yanında, bir yerde ona hamilik de yapan, kollayıp gözeten, gözü sürekli üzerinde olan onun can yoldaşı. Ben sevdim bu tiplemeyi. İnşallah hayırlı uğurlu olur.
KALBİMİN BİR TARAFINDA ŞEHADET VARDI
- Şehit olma ihtimalini düşündünüz mü o gece?
Biz şehadeti arzulayan bir milletiz. Hayatını kaybedenlerin kalplerinin ise her tarafında şehadet varmış, Allah onları şehit aldı yanına. Benim kalbimin bir tarafında şehadet vardı, arzuluyordum ama korkuyor muydum, yeterince mi arzulamıyordum bilmiyorum; bize nasip olmadı.
- Bir yanda şehadet arzulayanlar, diğer tarafta ihanet içinde olanlar...
Vatana ihanet affedilecek bir şey değil. Ülkelerini, vatanlarını satabilecek tıynetteki adamlar hapishaneyi bile kendilerine zulüm görmezler zaten. Şunu da çok açık yüreklilikle ifade edeyim; ben etrafımdaki insanlar da dahil birçok kişinin 'Ya iyiler işte, bak Allah rızası için okullar yapıyorlar, eğitim veriyorlar' dedikleri dönemde de bunlara ağır konuşan bir adamdım. Ben kendimi bildim bileli sevmediğim bir gruptur. Ben has bir adamım; içim dışım bir, size farklı, öbürüne farklı konuşmayı sevmem. Bu adamlar öyle değillerdi hiçbir zaman. Bunlar kendilerinden olanları emirleri altına alır, onlara tahakküm gösterir, kendileri dışındakilere ise güçlülerse yüzlerine gülerler, güçlü değillerse onları her türlü ezmeye çalışırlardı.
Fetulahçı örgüt, oldum olası benim bildiğim böyleydi. Bildiğiniz tıbbi atık bunlar... Zehirli tıbbi atık! Gittikleri her yere pislik bulaştırıyorlar. Bunlar hep böylelerdi, şimdi biraz daha aşikar oldular. Çok iyi okumak, anlamak lazım bunları. Millet buna prim vermedi, hamdolsun. O gece sokaklarda olan belli yaşın üzerindeki insanlar, Adnan Menderes'i kurtaramamanın verdiği bir duyguyla sokaktaydılar. Bu çok aşikardı. Yani 'Onu yediniz ama Erdoğan'ı yedirmeyeceğiz' dediler.
Sabah
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.