'Başımı kapatınca annem çok ağladı'
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, kadınların siyasi arenada ‘Kolay halka’ olarak değerlendirildiğini belirterek, “Bunu sadece yerel seçimlerde değil, milletvekilli seçimlerinde de gördük. ‘Bu ile kadın aday olmaz’, ‘Bu ilde kadın aday tepki görür’ gibi gerçekçi olmayan şeyler söyleniyor” dedi.
TBMM’nin 25’inci döneminde kısa süre milletvekilliği yaptıktan sonra, 24 Haziran seçimlerine kadar geçen süre içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanlığını görevini üstlenen Zengin, Meclis’in ilk başörtülü grup başkanvekili olarak da tarihe geçti. Zengin’le, kadınların siyasetle ilişkisi, öğrenciliğinden itibaren başörtüsü konusunda yaşadığı sıkıntıları ve 21 yaşında anne olduktan sonra hayatının bir anda nasıl değiştiğini konuştuk. Zengin’in sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:
KADIN BAŞKAN SAYIMIZ ARTACAK
AK Parti’nin 8 olan kadın belediye başkanı sayısının bu seçimlerde artacağını düşünüyor musunuz?
Sayın Cumhurbaşkanımızın, kadınların siyasete girmesi ile ilgili ne kadar hassas olduğunu bizzat yaşayarak gördüm. 2014 yerel seçimlerinde belediye meclis üyeliklerinde son sıradaki isimlerin kadınlardan oluştuğunu görünce, ‘En alta koymayalım. Bize yakışmaz bir kadının adını en alta yazmak’ demişti. Bu dönemde de özellikle kadın belediye meclis üyeliklerinde büyük bir artış olacak. İstanbul’da ilçelerde, başka şehirlerde de kadın adaylarımızın olacağından ümitliyim.
KADIN ADAY OLURSA ÇOK SEVİNİRİZ
İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına kadın aday iyi olmaz mı?
(Gülerek) Olursa biz kadınlar olarak çok seviniriz. Sonuçta, İstanbul için çok titiz bir çalışma yapıldığını görüyorum. Şu anda başarmamız gereken, daha çok kadın belediye başkanımızın olmasıdır. İstanbul da dâhil, seçilebilecek yerlerde kadın belediye başkan adayımızın artacağını düşünüyorum. Kadınlar siyasette kolay halka olarak görülüyor. Kadınlara tavsiyem vazgeçmesinler. Sadece yerel seçimlerde değil, milletvekilli seçimlerinde de gördük. ‘Bu ile kadın aday olmaz’, ‘Bu ilde kadın aday tepki görür’ gibi gerçekçi olmayan şeyler söyleniyor. Bunun panzehiri ise kadınların birlik olması ve kadınların direnç göstermesidir. AK Parti’de kadınlarla ilgili bir hikâye yazılmışsa Cumhurbaşkanımızın bu hikâyede rolü çok büyüktür.
İSTANBUL BENİM ŞAHİDİM
Hayatınızın büyük bölümü İstanbul’da geçti ama memleketiniz Tokat’tan seçilip geldiniz. Listede Tokat’ı gördüğünüzde endişe ettiniz mi?
Hayatımda bir şehrin karakteristik özelliği varsa bu İstanbul’dur. İstanbul benim hayatımın şahididir bir anlamda. Mutluluklarıma, sevinçlerime, kavgalarıma, üzüntülerime şahitlik eden bir şehirdir. Bu nedenle İstanbul benim için çok başkadır. Ama Tokat da bana ruh üfleyen bir şehirdir. Kodlarım ordadır. Hepimiz de günün sonunda Tokat’a dönmek istiyoruz. Tokat’a giderken, ‘bilinmemekle’ ilgili bir kaygım olmadı ama orada yaşamak başka bir şey. Uzun yıllar önce çıktığım bir şehir. Her yıl gitmeme rağmen, yine de araya giren zaman, bazı endişeleri çıkardı. Ama çok hızlı adapte oldum ve beni sahiplendiler. Hikâyemde yeni bir sayfa açıldı böylece.
NAFAKA MAĞDURİYETİ ÇÖZÜLMELİ
Nafaka mağdurları konusunda da bir hazırlık yapılıyordu. Ne aşamada? Nasıl bir sistem kurulacak?
Önceki haftaki MYK toplantısında da sayın Cumhurbaşkanımız kadın üyelere tek tek bu konuda ne düşündüğümüzü sordu. Ben şöyle bakıyorum: Aile hukuku meselelerinde standart koymak çok zor. Alt sınırı şu üst sınırı şu diye belirlemek doğru olmaz. Çünkü her bir meselenin kendine özgü bir hikâyesi var. Mesela, tayinleri olsun diye resmi olarak evleniyorlar ama düğünlerini yapmıyorlar. Böyle evliliklerden sonra bile 4-5 yıl nafaka ödeyen erkekler var. Bu vicdanen rahatsız edici bir şey. Ya da bir ay iki ay evli kalmışlar. Bir beyefendi geldi; dört sene evli kalmış on bir yıldır nafaka ödüyor. Bu şartlar altında yeni bir yuva kurması zorlaşıyor. Fakat bir taraftan da Anadolu’da genç yaşta evlenmiş, ihtiyaç sahibi mağdur Anadolu kızları var. O, nafakaya muhtaç durumda. Bu sebeple böyle alt sınır üst sınır koymak doğru olmaz. İnce bir hesap istiyor bu durum. Burada yapmamız gereken şey, belki bununla ilgili bir taban olabilir ama sonuçta bunu belirlerken yaş meselesi, kişinin içinde bulunduğu şartlar, evliliğin süresi gibi bir sürü parametreyi dikkate alarak çok iyi bir hesapla bu toplumsal yarayı çözmemiz lazım.
BOŞANMA SÜREÇLERİ KISALTILMALI
Türkiye’deki boşanma süreçlerinin çok uzun olduğuna kafa yoruyorsunuz. Bu konuda nasıl bir adım atılabilir?
Boşanma süreçleri çok zor ve travmatik. Bu zor dönemde, yargısal sürecin bu dönemi daha da ağırlaştırmaması gerekir. Hukuken anlaşmalı da olsa, çekişmeli de olsa zor. Çekişmeli boşanmalarda gördüğüm, davalarda gerçeğin çok da ötesinde bir kavga süreci var. Hâkime daha mağdur ve haklı olduğunuzu anlatma konusunda belki de evin içerisinde olmayan şeylerin ötesinde hikâye ve anlatım dili devreye giriyor. Yargı sürecinde yaşanan gerilim, her şeyi daha da zorlaştırıyor. Bu süreç mal paylaşımı ile birlikte 10 seneye kadar uzuyor. Bu sistemin akışını kolaylaştırarak, bir mekanizma ile olmasını savunuyorum. Boşanma süreci bir tür helalleşme ile ayrılma süreci olmalıdır.
BAŞÖRTÜSÜ ZULMÜNÜ GÖRDÜM
Başörtüsü konusunda farklı bir hikâyeniz var. Nasıl bir süreç geçirdiniz?
Öğretmen bir anne babanın çocuğuyum ve Tokat şartlarında çok rahat büyüdüm. Sonrasında, üniversiteye gelince, başörtüsü yasakları ile karşılaştım. Aynı odada kaldığım arkadaşımı, başörtüsü sebebiyle sınava almadılar. O gün arkadaşım ağlayarak başını açtı ve sınava girdi. Doğrusu o gün arkadaşıma yapılandan çok etkilendim ve devamında üniversitedeki eylemlere katıldım. Bu süreçler, insanın kafasında, yasakları sorgulamaya yol açıyor. Kim bu başörtülü kızlar, ne yapıyorlar diye düşünmenize sebep oluyor. O senenin sonunda ben de başımı örtmeye karar verdim ve babama dürüstçe bunu söyledim.
‘ANNE BEN AYNI BENİM’
Ailenizden itirazlar da gelmiş sanırım.
Tabii geldi. Ben başımı örttüğümü anneme söylediğimde, annem telefonda o kadar ağladı ki, ben o gece, önce Ankara’ya sonra gece vakti Tokat’a gittim. Zile bastığımda anneme kendimi gösterdim ve ‘Bak anne ben aynı benim. Hiçbir şey değişmedi sadece başımı örttüm’ dedim. Babam, ‘Kendi kararlarını kendin vereceğini öğrettim, fakat şimdi yanlış yapıyorsun. Ama kendimle çelişmeyeceğim’ dedi. İlk zamanlar evde çok çatıştık. Ama evde ne kadar çatışırsak çatışalım, dışarıda beni hep korudular. Savundular. Annem başörtülü değil ve gittiğimiz her yerde benimle ilgili yorumlarla karşılaştı ‘Kızınız niye böyle oldu’ diye. Bütün bunlar olurken annem beni hep müdafaa etmiştir. Ve 25’inci dönemde ilk milletvekili seçilip, başörtülü bir milletvekili olarak gelip yemin ettiğimde, babam bana sarıldı ve dedi ki ‘Seni tebrik ediyorum. İnandın ve başardın’
FULL-TIME ANNELİK YAPTIM
Erken yaşta evlendiniz, erken anne oldunuz. Sonra boşandınız ve bekâr anne olarak yola devam ettiniz. Bu süreçlerden geçerken neler yaşadınız?
Yirmi bir yaşında anne oldum. Hemen iki yıl sonra üçüncü çocuğum oldu. Bir tarafı ile çok zor. Şimdi üçü de benim boyumu geçti. İkiz evlatlarım mühendis, diğer evladım ise tıp doktoru oldu. Erken yaşta anne oldum ama bugün baktığımda büyük bir şans olarak görüyorum. Altı yıl hiç çalışmadan çocuklarıma kendim baktım. Bakıcımız olmadı, kimseden destek almadım. Full-time annelik yaptım. Anneliğimin ilk döneminde çok bocaladım. Psikolojik olarak çok zordu. 23 yaşına geldiğimde üç erkek çocuğum vardı. Bir anlamda beraber büyüdük.
Kaynak Türkiye gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.