Mustafa Yıldızdoğan: Ülkücülük en şerefli madalyam

Mustafa Yıldızdoğan: Ülkücülük en şerefli madalyam
Sevilen sanatçı Mustafa Yıldızdoğan, ülkücü kimliği ile gurur duyduğunu vurgulayarak "Ülkücülüğüm, ömrümde ve göğsümde taşıdığım en değerli, en şerefli madalyadır" dedi.

Sevilen sanatçı Mustafa Yıldızdoğan, ülkücü kimliği ile gurur duyduğunu vurgulayarak "Ülkücülük en şerefli madalyam" dedi. 

Mustafa Yıldızdoğan, MHP'ye yakınlığı ile bilinen Türkgün gazetesinden Bahadır Çoban'a verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Yıldızdoğan'ın açıklamaları şöyle: 

 -Ülkücü, Türk milliyetçisi bir dünya görüşüne sahip olmanın sanat âleminde avantaj veya dezavantaj oluşturduğu durumlar var mı?

30 yıla yaklaşan sanat hayatımızda, gün geldi horlandık, gün geldi yok sayıldık ama bütün engelleri kendi büyük yalnızlığımızda, kendi gönül dünyamızda, karamsarlığa ve ümitsizliğe kapalı tutarak, üreterek, üreterek yeni umutlara yeni nağmeler yeni yürek sızıları ekleyerek bugünlere geldik. 1990’larda sanat ve sanatçıya bakış açısı bambaşkaydı. Basın, medya hele hele televizyon kanalları ve sanatın bütün koridorları ‘sol’a sonuna kadar açıktı. Milliyetçi, muhafazakâr hele hele ülkücüye adeta mühürlüydü. Gerçi şimdi de mühür söküldü diyemem. Bunun en bariz örneği TRT… Duruşumuz, sesimiz ve eserlerimiz sanat camiasına ne kadar farklı ve ters gelse de sağ olsun milletimizin yüreğinin sesiydik. Milletimiz beni sanatçı ama kendi içinden, kendi ailesinden yani kendi gibi bildi ve bağrına bastı.

yyyy-001.jpg

 -Nasıl oldu bu?

Millet isteyince ve millet talep edince her şey olur. O zamanlar televizyon vazgeçilmez tek eğlence aracıydı. Katıldığım programda faks ve telefon ile hangi kanal, hangi program olursa olsun o gün kilitlenirdi. Bizim camiada ilk olmanın avantajıydı bu. Sanat camiası bizdeki inceliği, aşka bakışımızı insana verdiğimiz değeri, aileye ve topluma sadakatimizi ve muhabbetimizi gördüler. Mesela albüm çıkar çıkmaz ilk program, çok sevdiğim Tatlıses’in programıydı. İbrahim Tatlıses’ten sesimiz ve bestelerimiz için övgü almak bambaşka güzeldi. Benim olduğum her programda programın formatı magazin de olsa, vatan konuşulur, bayrak konuşulur ve aşk konuşulurdu. Şüphe, kuşku ile başlayan ilkler,  reyting ile üst sınıra varırdı.

“SAHTE RÜZGÂRLARA KAPILIP, BAŞKA ADRESLERDE YER ALMADIM”

-O dönemde en çok ses getiren çalışmalarınız nelerdi?

”Mektup” albümü 1999’da Türkiye’de en çok satan 3 albümden biriydi. Allah rahmet eylesin Savaş Ay “A Takımı” televizyon programında ve köşe yazılarında beni en güzel anlatan yazılar yazmıştı. Yalnızca vatan, millet türküleri değil sevda, aşk şarkılarımda, fikri ve düşüncesi ne olursa olsun partili-partisiz her kesimden insan bir şarkımda kendini buldu. Bir şekilde yüreklerine dokundum, çünkü aşkın ve müziğin rengi ve adresi yoktu. Bir kere bir yüreğe dokunabilirseniz asla asla unutulmazsınız. Eğer benim ürettiğim eserleri ben değil de bir sol düşünceye sahip sanatçı üretebilseydi, yalnız Türkiye değil onu dünya tanırdı. Bu söz, solcu ve çok başarılı bir sanatçımıza ait. Bu tarz, gönlümüzü ve nefsimizi okşayan sözleri hep duydum ve de duymaya devam ediyorum. Hele hele 15 Temmuz sonrası tepeden tırnağa, karşı mahallenin beyleri hep bir özür ile yanımıza geldiler. Değerini bilememişiz dediler. Avantajım şu ki. Bu sözleri duymak hoş ama ayaklarımı yerden kesip uçmadım ve sahte rüzgarlara kapılıp başka adreslerde aratmadım kendimi. Adresim tekti. Adresim, çıktığım günden beri doğduğum yer Ülkü Ocakları, büyüdüğüm yer Avrupa Türk Federasyonu ve olgunluk MHP…

“TÜRKİYEM ESERİ, TÜRK MİLLETİNİN RUH HALİ, GÖNÜL COŞKUSU”

-Hiç eskimeyen parça, “Türkiyem”… Stadyumlarda, evlerde, sokaklarda yankılanıyor… Keza birçok eseriniz milyonların gönlünde taht kurmuş halde. Neye bağlıyorsunuz bunu?

Tabi ki bu Allah’ın takdiri, sonsuz şükürler olsun. Böyle bir eser, her sanatçıya nasip olmaz. Burada, Türkiyem’in şairi Dilaver Cebeci’yi rahmetle anıyorum. Şiirin sihri ile, yörük gönlümün sızısı nota nota nağme olup bu melodide buluşmuş. Sanki 81 milyon insanımın her birinin yüreğinden bir parça alınıp bir demet gül yapılmış ve adına da Türkiyem denmiş gibi.  Türkiyem albümü ve eseri belki tarihe damga vurmuştur hem satış olarak hem de çeyrek asır dinlenme ve gündem olması açısından. Türkiyem türküsü, ezgisi ile sözü ile ritmi ile Türk milletinin ruh hali, gönül coşkusudur.  Güzel ve doğru olanın hasmı da çok olur. Gün geldi zaferler yaşandı. Sevinçleri doruklara çıkaran “Türkiyem”di. Gün geldi, bahtsızların kanına dokundu yasakladılar ama her gecenin bir sabahı olduğu gibi, 15 Temmuz’da demokrasi nöbetlerinde milleti ayakta ve diri yutan yine “Türkiyem”di. Nasıl insanların, canlıların bir kaderi ve yazgıları var ise şarkıların da bir kaderlerinin olduğuna inanıyorum. Hizmetiniz ve sevdanız karşılıksız ise önce yüce Allah karşılığını veriyor sonra da millet. Türkiyem ve diğer eserlerim, yüreğimin yalnızca katresi. Milletimize ve devletimize aşkımız, bağlılığımız o kadar derin o kadar yüce ki, o kadar saf o kadar duru ki. Bu samimi duygular, samimi yüreklerle çakışınca ortaya bu manzara çıkıyor. Bir de Türkiye’min ağırlığı gibi ağır ve eğilmez dik duruşumuz bizi bir bütün yaptı. Türkiyem türküsünün yanında “Şehitler ölmez, ”Bizim memleket”, ”Kızıl elmam”, ”Yandı yürekler yandı”, ”Bu vatan kimin”, ”Ne mutlu Türk’üm diyene”, ”Gittiler” ve daha nice eserlerim bir tesadüf olmadığını ortaya koymuştur. Aynı çizgide ülkücülüğünü onur madalyonu gibi eserlerine ve yaşantısına nakşederek milletimiz ile müzikte gönüldaşlık hukuku kurduk ve inşallah son nefese kadar devam edecektir. Türkiyem eserini fazla anlatmaya gerek yok. Bir araba firmasının reklamı gibi çok iddialı olacak ama doğrudur. Ben yeni bir Türkiyem yapana kadar, en iyi türkü “Ölürüm Türkiyem”dir.

“BURADAN İLK MÜJDEYİ VERELİM…”

-Albüm çalışmalarınız ne durumda? Sevenleriniz, Mustafa Yıldızdoğan’ın yeni albümüyle ne zaman buluşacak?

Artık eskisi gibi albüm çıkaran fazla kalmadı, 5-10 seneye de hiç kalmayacağını düşünüyorum. Artık dijital ortamda albüm yerine single tercih ediliyor. Tabi müzik camiasında yeni eser sıkıntısı da var. Bizim böyle bir derdimiz yok şükür. 22 albüm yaptım, bu albümlere koymadığım en az 30 albümlük eserim mevcuttur. Seçimlerden sonra her şeyi bitmiş, hazır bir single çıkaracağım. Buradan ilk müjdeyi verelim, çıkaracağımız single şiir ve inanıyorum ki aşk ile ayrılık acısı çekenler bu şiirin tiryakisi olacaklar. Albüm de arkadan gelir inşallah.

-“Sevda Kuşun Kanadında” isimli dizide rahmetli Alparslan Türkeş Bey’i canlandırdığınız sahne çok beğenilmişti. Yeni projelerde yer almayı düşünüyor musunuz?

Dizi ve sinema başka bir alan ve zor bir alan. ”Reis Bey” filminden bu yana, çok beğendiğim hayran olduğum yapımcı Mesut Uçakan’ın bu dizide Rahmetli Başbuğ’un rolünü bana teklif etmesi muhteşem bir duyguydu. Bir dizide oynamak değil, Başbuğ’u canlandırmak dizlerimi titretti. Gerçekten çok beğenildi. Makyaj ile ne kadar çok benzediğim yazıldı, çizildi. Hayatımda ilk kez bir dizide oynadım. Bundan sonra da tabii olabilir. Ama çok başarılı işler olması lazım. Zaman fakirliğini üzerimizden atabilirsek sinema olur hatta olacak inşallah. Müzikte olduğu gibi sinemada da yapmak için değil yüreklere dokunmak, her izleyicinin beyninde bir soru işareti ve şimşek çakabilmek için güzel bir ekip ve son teknolojiyi kullanarak ömrüm olursa yapacağım.

“LİDERİM VE TEŞKİLATIMIN ÜSTÜNDE HİÇ KİMSE OLAMAZ”

-Türkiye, 31 Mart 2019 yerel seçimlerine giderken siz de yoğun konserler veriyorsunuz.  Konser verdiğiniz günün bir vefat haberine denk gelmesiyle sosyal medyada hakkınızda çeşitli eleştiriler ve yorumlar yapıldı. Bu yorumlara cevabınız olacak mı?

Şunu baştan söyleyeyim. Avrupa Türk Federasyonu teşkilatımızın organizasyonunda 25 yıldır gitmediğimiz kıta, gitmediğimiz ülke kalmadı. Her konserde söylediğim şudur. Bu davaya her kimin iğne ucu kadar emeği varsa Allah ondan razı olsun. Ahirete intikal edenlerin de Rabbim taksiratını af eylesin. Sosyal medyada bir grup tarafından organize bir şekilde yalan yanlış şeyler üretildi ve gündem yaratıldı. Neymiş efendim, ben evlendiğimde rahmetliye sığınmışım. Ben 1991 yılında evlendim. Ben rahmetliyi hayatımda ilk kez 1993’de yüz yüze gördüm. Bu yalanı kim, niye, neden, niçin çıkardı anlayamadım. Avrupa’da hiç bir zaman aynı konserde yer almadık. Avrupa’da özellikle Almanya’da bugüne dek bir araya gelmişliğimiz yoktur. Evet, Türkiye’de Ocağın turnesinde yer aldık ama özel bir muhabbet, sohbetimiz olmamıştır. O turneleri yapan organize eden Ülkü Ocakları sunucumuz Mehmet Emin Uyartaş, en iyi bilendir. Bazı siyasilerin sosyal medya üzerinden şahsımı hedef göstererek erkân, edep öğütlemesi üzücüdür. Vefatın 4. günü, aylar önce planlanmış bir de üstüne üslük normal halk konseri değildir, aday tanıtım programıdır. Zatı muhterem, bu 4 gün zarfında yas mı tutmuştur? Hangi seçim programını iptal etmiştir merak ediyorum. Günümüz Türkiye’sinde siyaset ve sanat alanlarında fazla köşe kalmadığı için, dün orada, bugün burada, yarını meçhul fırıldaklar gibi dönenler, benim gibi 30 yıldır aynı çizgide lider, teşkilat, doktrin üçgeninde yılmadan yorulmadan ve her gün yeni yeni eserlerle yalnızca ülkücülere değil, 80 milyona hitap etmem tabii ki bazı çevreleri rahatsız ediyor. Üstüne basa basa yine söylüyorum. Liderim ve teşkilatımın üstünde hiç kimse olamaz. Şahsıma yapılan hakaret ve kıskançlığı affederim ama teşkilatıma ve liderime yapılan hakaretleri asla ve asla affetmem. Ülkücülüğüm, ömrümde ve göğsümde taşıdığım en değerli, en şerefli madalyadır. Bu şerefi taşımak, taşıyabilmek her babayiğidin harcı değildir. Liderime ve liderin yanında olan bizlere şerefsiz diyenlerle, şereflerin en şereflisi olan hak katında görüşeceğiz. Bize düşen şudur ki; ilkelerimizden, ülkülerimizden taviz vermeden, acı değil tatlı dil ile nefret, kin değil sevgi ile gönüller kazanmaya devam edeceğiz. Bazen susmak en derin ve en anlamlı cevaptır.
 

 

Türkgün 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.