"Üç Erenler Türbesi restore edilmeli"
Muğla Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Namık Açıkgöz, Üç Erenler Türbesi'nin kısa zamanda restore edilmesi gerektiğini söyledi.
Bu mimarinin, beylikler ve Selçuklu dönemi eseri olduğunu ifade eden Açıkgöz, "Bir benzeri, Ula ilçesindeki Şahidi Efendi'nin oğlu Hüsamettin Efendi Türbesi'dir. Üç Erenler türbe ve mescidinin tamamlanmasıyla Muğla, 15. yüzyıldan kalma kültür kimliğine ve mekânına tekrar kavuşacaktır. Bu konuda vilayet, belediye sivil toplum kuruluşlarının desteği gerekiyor." dedi.
Muğla Belediyesi Fen İşleri ekipleri tarafından 2004 yılında yeşil alan çalışması sırasında 800 yıllık türbe kalıntısının bulunmasından sonra başlatılan kazıda burasının, 1175 yılında kurulan Bayramiye tarikatından "Üç Erenler" diye bilinen Salih, Ömer ve Mehmet isimli evliyaların mescidi olduğu ortaya çıktı.
Kazı alanında mescit, türbe, abdesthane ve oturma odaları bulunuyor.
Şehirdeki mescit ve türbe kitabeleriyle yakından ilgilenen Prof. Dr. Namık Açıkgöz, 'Üç Erenler' olarak adlandırılan evliyaların, Mustafa Çelebi tarafından Buhara'dan gönderilerek, burada Bayramiye tarikatını kurup İslam dinini anlattığını açıkladı.
Üç Erenler Türbesi'nin, 2004 yılında bulunmasının ardından korumaya alındığın belirten Prof. Dr. Açıkgöz, "Mescit ve külliye daha önce kötü durumdaydı. Konservasyon çalışması yapıldı, mescidin temeli bulundu. Temel üzerine restorasyon yapma imkanı yoktu. Temel yapı ve mimarinin ana dokusu, yer üstünde 1 metre kadar ortaya çıkarıldı. Mahalle sakinlerinden Ömer amca, üniversitemizden Prof. Dr. Adnan Diler ve Muğla Belediyesi'nin gayretleriyle bu hale getirildi." diye konuştu.
Bayrami Sufi geleneğinin önemli kişileri arasında bulunan Üç Erenler'in Muğla için önemli bir yere sahip olduğunun altını çizen Açıkgöz, Muğla 13. yüzyılın sonlarına doğru Menteşe Beyliği'nin önemli bir şehri olunca, Anadolu'nun çeşitli yerlerinden ve Orta Asya'dan göçler olduğunu, Üç Erenleri'nde 15. yüzyılda geldiğini kaydetti.
"Zamanla şehir kimliğini oluşturan şahsiyetler geleneği terk edilince, binalar da metruk vaziyette kalmış." diyen Açıkgöz, 1994 yılında Muğla'ya geldiğinde söz konusu mekanda çöpler olduğunu, külliyenin bulunmasından sonra kültür dokusunun tekrar yansıtılması amacıyla çalışma başlatıldığı aktardı.
Namık Açıkgöz, "En büyük kayıplarımızdan birisi, burasının kitabesidir. Bir binanın kimliği ve nüfus kağıdı kitabelerdir. Kitabenin mevcudiyetini, Ali Rıza Hakses'in daktiloyla yazdığı fakat maalesef basılmayan kitabından öğreniyoruz. 1941 yılında yazılan söz konusu kitapta, binaların kimliği ve kimlerin kaldığı anlatılıyor. Maalesef 1994 yılında buraya geldiğimde o kitabı bulamadım." şeklinde konuştu.
Türbe eski bir tekniğe göre yapıldığı için temellerinin sağlam olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Açıkgöz, şunları kaydetti: "Bu temellerin üzerinde konservasyon şekline getirilen duvarların, çelik konstrüksüyon veya benzeri bir teknolojiyle çelik halatlarla bağlanması gerekiyor. Mimarlar bunu daha iyi değerlendirecektir."
(CİHAN)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.