Filbahar'dan Ahmet Can röportajı
-Türkiye’de ne Anarşist var ne de Nihilist. Birçok kişi bu kavramlarla içlerindeki asi çocuğa ninni söylüyor.
1. Ahmet can sen kimsin. Asıl ismin de Ahmet can mıdır? Yoksa başka bir ismin var mıdır? Yoksa da neden yoktur. Bir şeyler söyle işte girizgâh niyetine.
Kitabın giriş bölümünde hiçbir icazetim olmadığı için bilgi yok. Ben de zaten gereksiz görüyorum yazarı tanıyınca ne olacak ? Bu yüzden çok fazla kendimden bahsetmeyi de sevmediğimi belirteyim.
2. O kadar sözden sonra direk "zeval" diyelim. Allah kalemine zeval vermesin. Hangi suçtan ve eksiklikten dolayı zeval’i yazdın. Seni rahatsız eden bir şeyler mi vardı? Zeval bir zindan olarak karşımıza çıkıyor. Zindan olması neyin sembolu.
Bir eksiklikten dolayı değil bir çok eksiklikten dolayı yazdım Zeval’i… Mesela insanlara karşı güven eksikliği, her şeye kendimi kolay kaptırma eksikliği, anlamsızlığın ileri boyutta hayatımı işgal etmesi gibi bir çok farklı duygu kendimden kaçmam için yazmaya zorluyordu beni. Yapacak fazla bir şeyiniz yoksa en kolay yoldan yazmaya başlarsınız. Yazmak kendimden kaçmak için sığındım gizemli, egzotik bir mağara…
3. Zeval’daki en önemli cümleler olarak yapılan monologlar gözüküyor. Bu biraz şizofrenik bir hal gibi. Gündelik hayatta böyle konuşmaları yapanlara deli gibi bakılıyor. Kendini deli olarak görüyor musun? Ya da bu veli olma yolunda bir adım mı?
Gündelik hayatta insanlar fazla düşünmedikleri için biraz düşünen insana deli damgası vururlar ki bu gayet doğal. O gündelik insanın deli damgası vurduğu kişilerden biri olmak iyidir çünkü en azından seni çok fazla rahatsız etmezler. Romandaki bahsettiğin bölümleri yazabilmek için iki ay boyunca Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesindeki insanlarla konuştum. Onları karakterlerimin yerine koyup nasıl tepki verdiklerini denedim. Bu yüzden birçok kişi o monologların çok sahici durduğunu söylüyor.
Kendimi deli olarak ya da veli olarak hiçbir zaman görmedim. Aslında görmek isterdim fakat ne deliler kadar dürüst ne de veliler kadar nezaketliyim. Dediğin gibi delilik velilik yolunda bir adımdır fakat o mertebeleri hazmedecek donanıma sahip olduğumu sanmıyorum. Öyle olsaydım şu an seninle bu mülakatı gerçekleştirmezdim.
- Yazının hayat kadar güçlü bir etkisi yok.
4. Biliyoruz ki söylediğiniz sözler boş bir düşüncenin ürünü değil. Bazen filozofi bir seslenişle okura seslendiğiniz cümleler bizi düşünceye sevk ediyor. Bu çapraşık okur-yazar düellosunda söylediğiniz sözlerle okuyandan asıl istediğiniz nedir. Kitabınızı alıp okumuş sonuçta. Ama kendini bir çıkmazda bulması hiç hoş bir durum değil.
Okurda yalnızca şu etkiyi bırakmak istedim. Sefil gördüğün insan senden çok üstün olabilir ve vezir gördüğün insan da senden çok alçak olabilir. Kimseye acıma. Kimseyi kınama. Acı da hüzün de suç ta her şey insan içindir ve bir gün eleştirdiğin yerin içinde kendini bulman kaçınılmazdır.
5. Roman karakterlerine bakacak olursak: Durgun, Hicran, Derin gibi isimler birer sembol olarak kendini gösteriyor. Yine asıl maksattan kaçınıp bu isimlerle bizim hangi yaramıza tuz basmak istiyorsunuz. Hepimizin bir durgun yanı var ve bu durgun yanıyla düşünceler üreten, hicran yanı kanamalı bir yara gibi zaten kendini gösterendir, derinlik ise gözlerde ve sözlerde anlamlandırdığımız ‘’şey’’lerdir. Ortak değerlerle dillendirdiğiniz bu semboller hangi zeval’in ürünüdür?
Belki tuhaf olacak fakat bu söylediklerinizin hiçbirini düşünerek öyle felsefi anlamlar yükleyerek yazmadım. O sembol isimler karekterin ismi aynı zamanda konuya uygun olsun dedim. Durgun çok statik yaşayan biri. Derin çok derinden gelen bir karekter. Bunun dışında öyle büyük anlamları falan yok.
6. Yeni bir anlatım tekniğiyle yazılan ‘’zeval’’ ‘de bir undergrand dediğimiz dil seziyoruz. Bu dilin beslenmesini nasıl edindiniz. Ayrıca dilinizdeki yoğun anlatımlarla her cümle hemen hemen bir aforizma niteliğinde zeval’i yazarken beslendiğiniz yerler nelerdir.
Yeni bir anlatım tekniği olduğunu daha önce birkaç kişi daha söyledi. Özel bir gayretle yapmadım bunu oturdum ve yazdım. Yeraltı edebiyatıyla postmodern edebiyatın bir kokteyli gibi duruyor diyenler çoğunluktaydı. Zevali yazarken çok fazla bir şey okumadım doğrusu. Fakat beslendiğim isimleri yazarsam bu da ukalalık olacak. Bilmenizi istediğim en önemli şey bu yeraltı edebiyatı denen tarzı yazanların çoğu ya Anarşisttir ya da nihilist ben bu iki düşünceyi de kitapta çok eleştirdim. Neticede ben anarşistim diyen kişinin ilk önce anarşizmi satabilecek kadar Anarşist Nihilistin ise intihar edecek kadar cesaretli olması gerekiyor. Kendine ben ‘hiç’çiyim diyor peki o da bir şeycilik olmuyor mu dediğinde afallıyor… Bu yüzden nihilizmi benimsiyorum diyerek intihar eden adam gerçek nihilisttir benim gözümde. Türkiye’de ne Anarşist var ne de Nihilist. Birçok kişi bu kavramlarla içlerindeki asi çocuğa ninni söylüyor.
7. Eserinizde birçok konuya parmak basmışsınız ve birçok kesimi de çileden çıkaracak cümleler kurmuşsunuz. Onlara karşı bir gareziniz mi var yoksa. Etki tepkiyi doğurur diye bir söz vardır. Bu neyin tepkisidir öyle.
Psikologlara, kadınlara, yazar ve şairlere eleştiriler var. Bu eleştirileri yaparken biliyordum aforozun kaçınılmaz olduğunu. Ve beklediğim oldu beni görmezden gelerek hepsi aforoz etti. İyi ki böyle oldu yoksa kimse yazdıklarıma inanmayacaktı. Nihayetinde beni teyit ettikleri için onlara buradan bir kere daha teşekkür ediyorum.
8. Zeval’deki suç işleniş tarzı da çok değişik. Bildiğimiz kötülüğün işleniş tarzının da bir duruşu olduğunu sezinliyoruz eserinizi okurken. Hatta tam bir sinema filmi çekilebilecek kadar değişik ve güzel bir şekilde anlamlandırmışsınız bunu. Tanımsız kötülük ve suçları mercek altına aldığınız eserinize günümüzün ‘’suç ve ceza’sı diyebilir miyiz?
Estağfirullah… Bu abartılı cümleleri sevmiyorum. Günümüzdeki “bel altı edebiyatı”na bir uyarı diyebiliriz en fazla. Tanımsız kötülük ve suçları mercek altına almadım. Her suç bilindik ve tanındıktır. Şöyle bir söz var: ‘insanım insana yabancı olmayan hiçbir şey bana da yabancı değil’ bende böyle düşünüyorum. Fakat dediğiniz gibi anlaşıldıysam yanlış anlaşılmışım. Film konusuna gelince şu an bir yönetmenle görüşmeler devam ediyor. Bazı yerleriyle ilgili değişikler önerdi onları düşünüyorum. Sonuçlanmadan bir şey söylemek istemiyorum.
9. Şairler hakkında iyi şeyler söylemiyorsunuz. Başka bir röportajınızda ‘’şairler hasta adamlardır demişsiniz’’. Hiç mi iyi şair yok. Şair kime denir?
Şair dostlarım çok. Bu yüzden benim eleştirdiğim şairler kendilerini iyi biliyor. Para için olmadık kurnazlık yapan sözde şairlere ve tek dertleri bir yerde daha görünmek olan salyangozlara benim tavrım. Yoksa düzgün şairler elbette tanıdım. İyi şair kime denir sorusunun cevabını verebilecek bir konumda değilim fakat yinede tanıdığım iyi şiir yazan şairlerin çoğunun ismini hiçbir yerde göremiyorum. Bunu kendileri de istemiyor. Biri birine sayfasında yer veriyor o da ona güzellik yapıyor dergisinde besliyor. Kısaca şu an sol veya sağ fark etmez çeteler var. Bu çeteler kendi aralarında da birbirlerine cilveleşir ve bu böyle sürüp gider. İyi olanın değil çok duyulan kişinin prim yaptığı bir ülkedeyiz. Dikkat edin bazı isimler mülakatlarında, yazılarında sürekli yakın markaj dostlarından bahsederler bu şu anlama gelir yarın sen de elindeki imkan doğrultusunda bana yer aç. Benim ismimi anmazlar çünkü bu pislikte onların istedikleri gibi olmazsan eşelenemezsin. Eşelendikleri yerlerde yakaladıkları solucanlar yumurtalarını sarılaştırıyorsa sorun yok diyebilme lüksüne sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
Ne deliler kadar dürüst ne de veliler kadar nezaketliyim…
10. Dikkat çeken başka bir konu ise; kitabınızın fiyatı. Bu gün kitap fiyatlarına bakacak olursak en düşük kitap fiyatı 5 ile 10 lira arasında. Zeval ise 3 liradan alınabiliyor. Fiyatının bu kadar düşük olmasının sebebi nedir. Pahallı kitaplar almaya alıştığımız için alışılmışın dışında bir fiyatı var. Şöyle bir düşünce de var halk arasında. Ucuz kitap kalitesiz kitaptır. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Bunu yayınevi 10 bin basıp fiyatı uygun yapalım ki daha çok kişiye ulaşsın diye yaptı. Ucuz kitap kalitesiz kitaptır düşüncesine katılmıyorum.
11. Filbahar internet üzerinden yayın yapan bir e-dergi formatına sahiptir. Filbahar’ı takip eden kesim ise genelde gençlerdir. Bu gençlere diyeceğiniz, önereceğiniz, kızacağınız, belirteceğiniz cümlelerinizi alalım.
Gençlere bir şey diyebilmek için ‘bir şey’ olmak gerekiyor. Önerim ve kızacağım şeyler de yok çünkü ne dersek diyelim yaşamadan kimse bir ibret almaz hayattan. Acıyı, aşkı, hüznü, terk edilmeyi her şeyi yaşayarak öğreniyor insan. Yazının hayat kadar güçlü bir etkisi yok.
12. Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür etmiyoruz. Bize ‘’zeval’’ diye bir eser yazdığınız için sizi seviyoruz ve önemsiyoruz. Bu yüzden de söyleşimizi sizinle yaptık. Çalışmalarınızın devamını diler ve yeni eserleriniz için bizi gözü arkada bırakmamanızı diliyoruz.
Bu inceliğiniz için ben teşekkür ederim.
Filbahar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.