Boğaziçi Müslüman Kardeşlerini Bekliyor
Boğaziçi Üniversitesi, Güney kampüsüyle Robert Kolej’in 19. yy batı mimarisiyle inşa edilmiş yapılarıyla, İslam tarihinde önemli bir yer edinmiş İstanbul’un fethinin ön ayağını oluşturan Rumeli Hisarı’na komşuluk ediyor. Fakültelerin çoğuna ev sahipliği eden Güney ve Kuzey kampüsleri, tam ortalarındaki Nafibaba Cami ile birbirine bağlanıyor. Boğaziçi Üniversitesi’ni tercih eden dini hassasiyetlere sahip öğrenciler, cami merkezli bu mekanın gölgesinde, modern hayatın dayatmalarına karşı Müslümanca durabilecekleri bir birlikteliğe sahipler.
ÖMER FARUK KOÇ (Sosyoloji 1)
Boğaziçi Üniversitesi’ne gelişim çok ilginç bir şekilde oldu. Tercih süresinin son gününde Boğaziçi Üniversitesi’nde karar kıldım. Tabi ki Boğaziçi’nin Türkiye’nin en önde gelen üniversitelerinden biri olduğunu biliyordum, ama zihnimde birçok tereddüt vardı. Boğaziçi hakkında hep kafamda olumsuz bir imaj oluşturulmuştu. Hep belli tipte, belli zihniyette öğrenciler ve hocalar olduğunu, hassasiyet sahibi bir Müslüman için uygun olmayan bir ortam olduğunu duymuştum. Öbür taraftan özel üniversiteler aklımı çeliyordu. Tanıtım günleri düzenleyip okullarının reklamlarını öyle bir yapıyorlardı ki hangisine gitsem orayı tercih etmeye karar veriyordum. Maddi imkanları da çok iyiydi, çok iyi burslar vereceklerdi, teknolojiyi çok iyi kullanıyorlardı, iyi hocaları “parasını basıp” alıyorlardı! Böyle bir tablo çiziliyor ama, işin aslı öyle değil. Bir tanıdık vesilesiyle Boğaziçi’nde okuyan birkaç öğrenciyle tercih sürecinin bitmesine iki gün kala bir Ramazan günü buluştum ve beraber okula gittik. Somali için hayır iftarı düzenlenmişti ve daha bir çok Müslüman kardeşler, ağabeylerle de tanışma imkanı buldum. Beni çok sıcak karşıladılar. O gün “Tamam,” dedim “benim yerim burası.” Sonraki süreçte gördüm ki hayatımda verdiğim en doğru kararmış. Okulda uygunsuz ortamlar, nahoş görüntüler de var, her üniversitede az çok olduğu gibi, ama mütedeyyin camia içinde öyle sağlam bir dayanışma ve muhabbet ortamı var ki, isteyen birisi o nahoş ortamdan kendini rahatça soyutlayabilir. Ağabey-kardeş ilişkileri çok nitelikli burada. Boğaziçi’nden mezun olup Çin’e giden, hiç yüz yüze görüşmediğim bir abiyle iletişime geçip, istişare etme imkanı buldum. Buradaki camia sayesinde, okula alışma sürecini daha okula başlamadan atlattım. Zaten ön kayıt sürecinden itibaren yeni gelen öğrencilere her konuda yardımcı oluyorlar. Bu sene inşallah ben de bu çalışmaya katılacağım. Gideceği üniversite hakkında kafasında en ufak bir şüphesi olan kim varsa buyursun Boğaziçi Üniversitesi’ne gelsin. Bir Müslüman olarak alnınız açık, başınız dik bir şekilde okumak istiyorsanız gelin katılın bize, sabırsızlıkla bekliyoruz.
MUHAMMED ENES UÇAR (Uluslararası Ticaret 2)
"Din" sözlük anlamı itibariyle "bir insanın hayatını idame ettirirken dikkate aldığı normlar ve hayat tarzı" demektir. Bir insan hayatını hangi kurallara göre şekillendiriyorsa o insanın dini o kuralların bütünüdür. Günümüz üniversite camiasında ise öğrencilere empoze edilmeye çalışılan hayat nizamı maddeci bir anlayış olan "materyalizm"dır. Eğer Müslüman üniversite öğrencileri olarak bize empoze edilmeye çalışılan bu normlara gore yaşamaya başlarsak İslam’ın değil de "modern dünyanin dini" olan materyalizmin bir ferdi oluruz. İslami hayat tarzına karşı saldırıda bulunan bu dünyevi anlayışları kırmanın en güzel yolu ise birlik olmaktır. Ümmet olmak... Biz de Boğaziçi Üniversitesi’nde Müslüman öğrenciler olarak bu saldırılara karşı hem kendimizi korumak hem de kendi argümanlarımızla bu anlayışları yok edebilmek için okuldaki öğretimin yanında İslami manada da çeşitli çalışmalar yapmaktayız. Ümmet olma şuuruyla, "kol kırılır, yen içinde kalır" düsturuyla hareket etmeye çalışarak birbirimizi eleştirerek iyiye yönlendirmeye, batıl dünya düzenlerine karşı ise birlik olup, ümmet olup hareket etmeye çalışıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi kampüsleri arasında bulunan Nafibaba Camii bizim karargahımız, parolamız ise selamların en güzeli olan Allah'in selamıdır.
SELİM YAMAN (İktisat 1)
Ben Boğaziçi Üniversitesi’ne Ankara’dan, Gazi Anadolu Lisesi’nden geldim. Ankara insanı çoğunlukla ya memur, ya öğrencidir. İstanbul ise adeta küçük bir Türkiye modelidir. Boğaziçi Üniversitesi’nin de üniversitelerin içinde böyle olduğunu düşünüyorum. Fakat tercih dönemindeyken Boğaziçi nüfusunun ekseriyetle Robert ve Saint-Joseph mezunlarından, geleceğin “Beyaz Türkler”inden oluştuğunu sanıyorduk. Tercih döneminin sonlarına doğru bir dergide “Boğaziçi Müslüman Kardeşlerini Bekliyor” başlıklı bir yazı okumuştum. Bu haber tercih dönemindeki kararsızlığımı bitirdi, Boğaziçi’ne yönelmeme sebep oldu. Okula ön kayıtlarda geldiğimde ise, tek başıma gelmeme rağmen, mütedeyyin camiayla kolaylıkla tanıştım ve devamla artan muhabbetimiz o günden başladı. İnsanın fikirleri, bulunduğu ortama gore şekillenir. Siz her ne kadar kendi içinizde İslam’ı yaşamaya çalışsanız da, dışarıda tamamen İslam’dan kopuk bir hayat varsa, bir süre sonra kendinizi muhafaza etmeniz zorlaşır. Buna en iyi örnek de özel üniversiteler. Son yıllarda kurulan özel üniversiteleri bir kenarda tutarsak, çoğunda Müslümanca bir hayat sürmenin zor olduğunu söyleyebilirim. Bu noktada yalnız olmamak, ortak hassasiyetlere sahip insanlarla birlikteliğin mümkün olduğu bir ortamda bulunmak büyük ehemmiyet kazanıyor. Bu açıdan, tercih dönemindeki arkadaşlara Boğaziçi Üniversitesi’ni rahatlıkla tercih edebileceklerini söyleyebilirim. Kuzey ve Güney kampüslerimizin ortasındaki Nafibaba Camii ile şekillenen, cemaat ayrımı gözetmeksizin din kardeşliği üzerine yükselmiş Müslüman birlikteliği onları bekliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.