Halk kimin düşmanıdır?
İsmet Paşa, ‘Halk bizim düşmanımızdır’ dermiş. Ben görmedim, okumadım ama böyle bir laftan, dolayısıyla ‘laf’ın İsmet Paşa’ya atfedildiğinden haberdarım.
Paşa ‘biz’ derken neyi kastediyordu?
Muhtemelen, ‘halka rağmen’ci yönetici ve elit sınıfı...
Şimdi ‘devrimler’ ve ‘reformlar’ bahsine girmeyelim... ‘Değişim yukarıdan aşağıya mı olmalı, aşağıdan yukarıya mı?’ konularını hiç kurcalamayalım.
Uzun ve sıkıcı bir iş...
Emre Kongar ‘devrimler’ ve ‘reformlar’ konusunda ne düşünüyorsa, siz tersinin ‘doğru’ olduğunu düşünün ve gidin yatın...
Kaldı ki, devrim adı verilen ‘değiştirme ameliyesi’, biraz da metazori yapılan bir şeydir...
Ne birazı, basbayağı metazoridir.
Halka ‘Sizi değiştiriyoruz, hayatınıza yeni standartlar getiriyoruz. Ne düşünüyorsunuz?’ diye sormazlar.
Değiştirirler...
Halk, bünyeye ve kendi rasyonalitesine uygun bulmuyorsa, ‘mış gibi’ yaparak durumu idare etmeye çalışır ve eline geçen ilk fırsatta da işbu değiştirme ameliyesinin altını boşaltır.
Halk böyle bir şeydir.
Başıboş bırakmaya gelmez.
Başıboş bıraktığın an, ya davulcuya varır, ya zurnacıya...
Nitekim halk ‘demokrasi’ icabı başıboş bırakılmıştır ve geçmişte ‘Serbest Cumhuriyet Fırkası’ ve ‘Demokrat Parti’ye vararak İsmet Paşa’yı, sonraki yıllarda da ‘Adalet Partisi’, ‘ANAP’ ve ‘AK Parti’ye vararak Deniz Baykal’ı üzmüştür.
üzmeye de devam etmektedir.
Maalesef durum budur...
Paşa, ‘Halk bizim düşmanımızdır’ derken, aslında, kara kalabalıkların devrimleri içselleştiremediğini anlatmaya çalışıyordu.
Benzeri şeyleri, bugün, Paşa’nın koltuğunda oturan Deniz Baykal da söylüyor.
Epey de sitemkar...
Laikliğe ve devrimlere sahip çıkmayan halka kızıyor... ‘Laiklik uygulaması toplumun belli kesimleri tarafından benimsenmemiştir. Biz elimizden geleni yaptık. ülkenin bu duruma gelmesinden halk sorumludur. Gönül isterdi ki mücadelemiz toplumda daha çok destek bulsun. Bunun olmamasının sorumlusu hiçbir şekilde CHP değildir’ diyor.
Esasında, ‘ülke hangi durumdan hangi duruma gelmiş ki, bir de şekvada bulunuyorsunuz?’ diye sormak lazım ama, hadi toplumun belli kesimleri tarafından benimsenmediği söylenen ‘laiklik’ten gidelim.
Bir kere Baykal doğruyu söylemiyor.
Kimsenin laiklikle bir alıp veremediği yok.
Halkın benimsemediği şey laiklik değil, belli ideolojik kesimlerin laiklik algısı...
üstelik, oldukça sorunlu bir algı bu...
Baykal’dan, siyaset bilimci olması hasebiyle, laiklik konusunda en azından ‘epistemolojik bir gayret’ beklerdim.
çünkü, öncelikle ‘özgürlük’ paradigmasıyla ilişkili olması gereken laiklik, dar ideolojik grupların da katkılarıyla, giderek dinselleşiyor ve ‘dogma’ haline geliyor. Prof. Tülin Bumin’in söylediği gibi, bugün sekülerleşmenin/modernleşmenin önündeki en büyük engel laiklik; daha doğrusu, mevcut laiklik algısı...
Baykal halka kızacağına, neden işbu ‘laiklik algısı’nı sorgulamıyor ve ortaya çıkan ‘sonuçlar’ üzerinde düşünmüyor.
Kaldı ki, laiklik, başı kapalı olanların hukuku konusunda da güvencedir.
Neden bunu neden kabul etmek istemiyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.