Dayanmak zor ama...
Dayanmak zor. Biliyorum. Kardeşim dağda donarak vefat ettiğinde, bir yıl boyunca, hatırladıkça içimden "Nasıl olur?" duygusu geçti.
Mustafa Kavurmacı Bey, Burç FM'deki, Muhsin Bey ile ilgili dünkü yorumumu dinlemiş, anında arıyor, telefonun öbür ucundaki gözyaşlarını görüyorum, hissediyorum.
BBP'de toplanan can dostlarının yüreğindeki hıçkırıklar çok beklenen şeyler.
Çok sevdiklerini bilmemek mümkün mü?
Onu kurtarabilmek için dağlara ve karlara doğru kösele ayakkabılarla seferber olan, donmayı, karlara gömülmeyi aklına bile getirmeyen Alperenler'in yüreğindeki fırtınayı anlamamak mümkün mü?
Muhsin Bey ile siyaset içinde yolu asla kesişmemiş olanların bile, içinde bir yangın oluştuğunu anlamamak mümkün mü?
Alp Erenlerin ve BBP'lilerin yüreğindeki isyanı da anlamak lazım.
Elden uçup gidiş var, tutamayış var, "Gitti gelmez bahar yeli..." duyguları var...
Saatler geçiyor ve ona (onlara) ulaşamıyorsunuz.
Çağ, mağ diyorsunuz.
Uydu muydu diyorsunuz.
Teknoloji diyorsunuz.
Ama onlar orada, karın altındalar ve helikopterden sağ kurtulup, eksi 15'te donup kalmak var.
O dayanıklıdır.
"Benim yiğidim bunu da aşar!" Anne veya eş, böyle söylemiş.
Ne çileleri aşmıştır o. Ne zulümleri. Ne işkenceleri...
Ama işte, zaman uzuyor. Umut, ah umut!
Ah sis. Ah tipi. Ah fırtına. Ah gece...
Herkes seferber. Kayınbiraderi Nevzat Pakdil orada. Başbakan orada. İçişleri Bakanı orada. Akut orada. Binlerce asker, korucu, köylü orada... Helikopterler orada.
Alıp gelemiyorlar çok sevdikleri dostlarını sislerin, karın, boranın içinden...
Başbakan'ın içi nasıl titrer Muhsin Yazıcıoğlu'nun kaybı deyince... Tahmin ediyorum. Cumhurbaşkanı'nın içi nasıl titrer... Şu anda, binlerce dernekte, vakıfta, cemaatte, evde, ocakta Muhsin Bey için kalbi yakarışlarda bulunulduğundan eminim.
Siyaset ayrı şey.
Dava ayrı şey.
Aynı çarpar yürekler, bilinmez mi?
Bir dostun yanınızdan kopup gidivermesinin verdiği acı anlatılamaz. Kaç kere yaşadım bu duyguyu. Böyle... Bir mücadelenin akışı içinde yan yana duranlar, gönül gönüle konuşanlar, buluşanlar, sevişenler, bir kopuş noktasına geldiklerinde taa yüreklerinden vurulurlar.
Şimdi sorun yüreklerinize, Muhsin Bey ne idi?
Maalesef, kayıp duygularına sürüklenince anlıyoruz insanları...
Onlara ne kadar yakın olduğumuzu, onların ne kadar bizim yüreğimizin bir parçası olduğunu, onları ne kadar sevdiğimizi, onlarsız olmanın ne kadar zor olduğunu...
Balçiçek Pamir'in Haber türk gazetesindeki yazısını okudum. İkiz çocukları dünyaya gelince, kutlamak için telefon açmış, bir de ikizler için şiir yazmış.
Ne kadar farklı dünyalar, diye düşünebilirsiniz.
Ama işte, yürekten bakınca böyle yakınlaşabiliyorsunuz.
Bence, şu an kimse kimseye kızmamalı.
Kimse kimseden daha çok acı çektiğini, üzüntü yaşadığını söylememeli. Bırakın sevgiler ve hüzünler herkesin yüreğine dağılsın. Sevgiler paylaşıldıkça çoğalacak, hüzünler paylaşıldıkça azalacak.
Muhsin Başkan, Çağlayancerit'teki mitingte, Erdoğan ve Baykal'a seslenmiş ve "Birbirinizin yüzüne bakamayacak şeyler söylemeyin" demiş.
Bir muhabbet adamının, bir kalp adamının, yaşından öte bir sekinet dünyasından süzülmüş sözleri bunlar.
Siyaset boğuşması içinde kolay anlaşılır değil ama, işte, böylesine dramatik bir yolculuğun öncesinde söylenince, herkesin kulağına küpe olacak kadar da, anlamlı...
Muhsin Başkan... Bunca yıldır siyaset yaptı. Oy oranı çok yükseklere çıkmadı. Ama, işte bir seçimin en vurucu etkilerinin yapılacağı günlerde, sandığa iki gün kala... Bütün siyasi partilere siyaseti bıraktıracak kadar derin bir hamleye imza attı. Bu, siyasetteki derin insani birikimin meyvesi oldu. Demek ki, bu topraklara verilen emek boşa gitmemiş. Yaradan bir yerlerde saklamış emeğinizi, ve acıların, hüzünlerin en yoğun olduğu zamanda gün yüzüne çıkarmış onları...
Kim bilir daha geride ne ödüller var.
Ebediyyet planında neler var.
Güzel yaşamak, ebediyyete güzel yol almak... İnanç adamları bunu isterler.
Muhsin bey, bir inanç ve dava adamıdır. İnancı ve davası uğrunda yol alırken karşılaştığı zorluklardan dolayı kederlendiğini düşünmem.
Dağlar yolları keser ama yolculuk bitmez.
Yolculuk hep ebediyyet yolculuğudur.
Ne mutlu o yolculuğu yüz akı ile yapabilene...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.