Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Farklı olduğuna nasıl inanacağız?

Farklı olduğuna nasıl inanacağız?

Müşteri şimdi, ‘beyefendi’ bir insan olan ve neden kendisini siyasetin kirli kulvarlarında heba ettiğini çözemediğimiz Zeki Bey’le ilgili komik bir yazı bekler.

Gücüm yok...

Tadım da yok...

Ben aslında burada olmamalıydım.

Herhalde ‘kaçmak’ için gerekli enerjiyi bulamadım ve ‘yıllık izninin bir bölümünü kullandığından yazılarına bir süre ara vermiştir...’ ibaresini yazdırmayı zül addettim.

Ben buradayım, birazdan Zeki Bey’in (dünyalar tatlısı Zeki Sezer’in) türban beyanatıyla ilgileneceğim, ihtimal ki ‘hoş vakitler’ geçirmenizi sağlayacağım ama aslında burada değilim.

Nerede olduğum, zihnimin nerelerde çakılı kaldığı bir tek kişinin malumu.

Malumu ilam etmenin yararı yok.

Anlamı da yok.

Kalmadı...

Bu gibi durumlarda eski arkadaşlarını özlüyor insan... Eski çevresini, eski alışkanlıklarını... Odaları, sofaları, kapıları, pencereleri, perdeleri, şairin dediği gibi ‘tutkumuzun soğurmasıyla yön değiştiren’ bütün bir ‘eşya’yı... Bu hiç bitmiyor ama.

İstanbul çok çirkin...

İstanbul büyük, karmaşık, girift ve hayatın mütemadiyen ‘akıp gittiği’ bir heyula...

Bir an önce ‘kurtulmamız’ gereken bir heyula.

Zaten hayatınızı hep bir şeylerden kurtulmak üzerine bina edersiniz ama kurtulamazsınız. Böyledir bu işler.

Zeki Bey’e gelince...

DSP’ye genel başkan seçildiği günlerde, Türkiye’ye ikinci bir ‘Sezer vak’ası’ yaşatacağını, çünkü kendisine eski Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’i örnek aldığını söylemiş, biraz güldürmüştü.

Hele ilk Anıtkabir ziyaretinde, deftere yazdıklarıyla, gerektiğinde nasıl ürkütücü bir sosyal demokrat olacağının sinyallerini vermiş, bazı refiklerinin uykusunu kaçırmıştı.

Biz de haklı olarak sormuştuk: ‘Niçin bu ülkeye biraz sıra dışı, ezber bozan bir sosyal demokrat lider gelmiyor?’ diye...

Hem, CHP gibi daha ‘ürkütücü’ partiler dururken, niçin Zeki Bey’in DSP’sine oy verecektik?

Farklı bir sosyal demokrat portresi çizen Sezer, bize farklı olarak ne öneriyor?

Sunduğu nihai kurtuluş reçetesi ne?

‘Cumhuriyet’in kazanımları’ derken, niçin ‘demokrasi’yi es geçiyor?

çok partili parlamenter sistemi ‘karşıdevrim’ sayan ulusal solcularımız gibi, o da demokrasiyi ‘bölen eleman’ olarak mı görüyor?

Bunları bilmiyoruz.

Ama, kamuoyunda ‘türban mutabakatı’ olarak değerlendirilen yasa girişimine karşı tavrını biliyoruz.

Sezer, açıktan karşı olmamakla birlikte, ‘bu işler için erken’ olduğunu düşünüyor.

Zımnen, bu mutabakatın laikliği zedeleyeceğini, Cumhuriyet’in kazanımları noktasında bizi geri götüreceğini söylüyor, benzerlerinden pek de geri kalmadığını göstermeye çalışıyor ama, esasında ‘çözüm’e karşı değil.

Sadece ‘erken’ buluyor ve ‘vaktin gelmesini’ bekliyor.

Ben de bunu anlamıyorum işte.

çözüm vaktinin geldiğini nasıl, hangi parametrelere bakarak anlayacağız? Sürekli huzursuzluk çıkaran bir kesimin teskin olmasını, ‘Haa, tamam. Türbana özgürlük laikliği zedelemiyormuş’ demesini mi?

Bu sürekli bir şeyler ‘deme’ durumunda olanlar, ‘deme’ ayrıcalıklarını nereden alıyorlar?

Hangi yasadan?

Hangi moral değerlerden?

Başörtülülerin kendilerine yapacağını varsaydıkları şeyi, başörtülülere yaparak mı ediniyorlar bu ayrıcalığı?

Farklı bir sosyal demokrat portresi çizen ve bizden anlayış bekleyen Zeki Bey niçin çıkıp, ‘Kıyafet tercihinin laiklikle ne ilgisi var? Bu ne utanç verici bir tartışmadır yahu?’ demiyor?

Hatta, niçin çözümün bir parçası olmuyor?

Zamanı gelmedi mi?

Baykal’dan farklı bir ‘solcu’ olduğuna nasıl inanacağız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi