Hem samimiyetsiz, hem kurnaz...
İlk kez kendisine hak veriyorum... Elbette çoğu zaman samimiyetsiz buluyorum. Samimiyetsiz, önyargılı ve kurnaz...
Mesela, sıklıkla, ‘Yanlış anlaşılmasın. üniversitede türbana karşı değilim. Benim karşı olduğum bla bla bla...’ şeklinde cümleler kuruyor ki, ‘karşı değilim’ bağlamında söylediği her şey, aslında birer karşı oluş gerekçesi...
Hadi daha açık konuşalım:
Ertuğrul özkök türbanlıları sevmiyor.
Nefret ettiği bile söylenebilir...
Onları ‘anlıyormuş gibi’ yapıyor ama, aslında anlamıyor. Anlamak istemiyor.
Sürekli ‘muhayyel tehlike’ye vurgu yapıyor.
Muhayyel tehlikeyi (bir gün türbanlıların türbansızlara yapacağını varsaydığı şeyleri) hatırlatarak, bu sorunun ‘ötelenmesi gerektiğini’ savunuyor.
Sırası mıymış şimdi her şey tıkırındayken, ekonomi iyi giderken, Aydın Bey’in iştirakleri dört misli büyürken, memlekette ‘görece barış havası’ eserken türbanı bir numaralı gündem maddesi haline getirmenin?
Buna benzer şeyler yazıyor.
Kurnaz olduğu için de, ‘Yanlış anlaşılmasın, üniversitede türbana karşı değilim...’ kalıp cümlesini bir yerlere sıkıştırıveriyor.
Dünkü yazısına kısmen hak verdim.
özetle şunları söylüyordu:
‘Er veya geç üniversitede türbana izin verilecek. Bu karar alınırken CHP de bunun içinde olmalı. Türk siyasi hayatının en güçlü ve en yaygın sosyal kontratı bu konuda imzalanmalıdır. önemli olan bunu ‘hepimizin çözümü’ olarak gönüllerimize sokmaktır. Bunu yaparken, aynı zamanda ilerde çıkabilecek başka büyük kavgaları önleyecek tedbirleri de almalıyız.’
Mesela?
Mesela, ‘bu sorunu, daha derin başka sorunlar yaratmadan’ çözmeliyiz.
İşte bu...
Doğrusu da bu...
Bu sorunu, hasbelkader oluşmuş mutabakatı ve toplumsal kabulleri zorlamadan, suhuletle, ‘öteki’nin yaşam alanını daraltmadan, yani ‘daha derin başka sorunlara’ yol açmadan çözmemiz lazım.
Fakat özkök, küçük bir kurnazlık daha yapıyor, ‘türban mutabakatı’na imza atan siyasetçilerin tutumunu, gelecekte karşımıza çıkması muhtemel sorunlarla ilişkilendiriyor.
Daha doğrusu, ‘çözümcü’ siyasetçilere çakıyor.
Bazı siyasetçiler ille de ‘Ben türbanı çözen siyasetçi olarak muhafazakár tarihe geçmek istiyorum’ diyormuş, bu da daha başka derin sorunlara yol açabilirmiş.
Bu nedenle herkesin, hepimizin egolarımıza biraz dur demesi gerekirmiş.
Mümkündür.
Siyasetçiler, ne koşulda olursa olsun, sağduyuyu elden bırakmamalı, rövanşist duygularla hareket etmemeli, bir şeyi yapıyorum derken, başka bir şeyi bozmamalı.
Daha da önemlisi, toplumu kutuplaştıracak ve kamplara bölecek davranışlardan sakınmalı.
İyi de, ‘antitürbanist kesim’in söz ve davranışlarını nasıl tevil edeceğiz?
Başörtülü öğrenciye ‘hak ettiği notu vermeyebileceğini’ söyleyen rektörleri, ‘dinin dogmalarına inananları üniversiteden içeri sokmamak gerektiğini’ savunan bilim adamlarını nereye koyacağız?
Bu giderek kendi içinde sorunsallaşan ve siyasi bir tutuma dönüşen ‘karşı oluş’ diskuru, gelecekte başımızı ağrıtması muhtemel daha derin sorunlara yol açmayacak mı?
Neden buna da itiraz etmiyor özkök?
Neden ‘muhayyel tehlike’ karşısında rakik davrananların, ‘mevcut tehlike’ karşısında suspus olduklarını sormuyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.