Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bir aferin de benden

Bir aferin de benden

İsmini anmayacağım... Üzülmesini istemiyorum. İkincisi, kendisini takıntı haline getirdiğimi düşünecektir ki, böyle anılmak da istemiyorum.

O bir sosyal demokrat.

Bir sanatçı.

Bir gazeteci, bir yazar...

Herşey...

Geçen hafta peş peşe iki yazı yazdı ve bol “aferin” aldı.

Ben de “aferin” diyenlerdenim. “Geç uyanmış gibi” yaptığı gerçekliklerin hepsine vakıf olduğunu bildiğim halde, “aferin” dedim.

Bir taraftan da kızdım tabii...

İzan ve vukuf sahibi bir sanatçıydı, bir aydındı, bir siyaset heveslisiydi. Sevilen ve her kesimden takdir gören bir insandı. Diploması yoktu. Kendi kendini yetiştirmişti. Otodidakttı. Ama birçok diplomalıyı cebinden çıkaracak bilgiye sahipti. Hayatın meşakkatini çekmişti. İçeriye düşmüştü. Umur görmüştü. Dünyayı tanımıştı. Farklı hayatlara, farklı gerçekliklere uyanmıştı. Hiç yakışıyor muydu “30’ların kavrayışıyla” dünyayı anlamak? Olabilir miydi böyle bir şey? Neden anakronik zihin yapısını terk edemiyordu? Neden hâlâ büyük bir pişkinlikle “devrimci, karşıdevrimci” edebiyatı yapıyordu?

Müşteri kaçmasın diye mi?

Bunu alışkanlık haline getirmişti zaten.

Bir ters çıkış yapıyordu, hepimizi şaşırtıyordu, bol “aferin” alıyordu, müşteri şikâyetiyle karşılaşır karşılaşmaz aslına rücu ediyordu. Belki de önce aslına rücu ediyor, “müşteri tehdidini” sezince yalan dünyasına sığınıyordu.

Fark etmez. İkisi de aynı kapıya çıkar.

İnşallah bu defa son olur, hep sağduyudan yana tavır alır ve bizi şaşırtmaya devam eder.

İsmi lazım gelmeyen “arkadaşımız”, hepimizden bol aferin alan yazısında şunları söylüyor.

Maddeler halinde sıralıyorum:

BİR- Sağcı parti Kürt sorununa evrensel insan hakları düzleminde bir çözüm geliştirmeye çalışıyor, “kan dursun” diyor. Solcu parti milliyetçi bir söylemi benimsiyor ve bu açılımın Türkiye’yi böleceğinden korkuyor.

İKİ- Sağcı ve din ağırlıklı parti AB üyeliğini savunuyor, sol ve milliyetçi partiler buna kuşkuyla bakıyor.

ÜÇ- Sağcı Başbakan “Azınlıkları Türkiye’den kovmanın faşizm olduğunu” söylüyor, Ruhban Okulu’nun ve Ermenistan sınır kapısının açılmasını istiyor. Sol ve milliyetçi partiler bu girişimleri ağır bir dille mahkûm ediyor.

Bir de, bir “yabancı”nın bu tuhaf görünürlükle karşılaştığında ne düşüneceğini de aktarıyor ki, tam ömürlük.

Şunları söylermiş yabancı: “Kusura bakmayın ama, siz sağınızla solunuzu karıştırmışsınız. Çağdaşlık, demokrasi, AB, insan hakları, azınlıklar, kültürel haklar gibi solun savunduğu değerleri öne çıkaranı sağcı; milliyetçi refleksleri öne çıkaranları solcu ilan ediyorsunuz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir gariplik yok. Önce terminolojinizi düzeltseniz...”

Nasıl?

İlginç ve hakikaten “aferin”lik tespitler, değil mi?

Bana göre o kadar da ilginç değil. Malumu ilam ediyor...

Zaten böyledir.

Zaten “sol” sağdadır, “sağ” soldadır.

Zaten “sol” zannettiğimiz yapılar tutucu ve muhafazakâr, “sağ” zannettiğimiz yapılar yenilikçe ve reformcudur.

Bunu rahmetli İdris Küçükömer 60’ların sonunda söylemişti. Bunu söylediği için bir sürü de küfür işitmişti. Şerif Mardin’in “merkez” ve “çevre” kavramlaştırması da bu gerçeği teyit etmişti.

Biz yine de şaşırmış gibi yapalım ve “aferin”i esirgemeyelim.

Bakarsınız bir uyanışa vesile oluruz... Belli mi olur?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi