Ne zaman adam oluruz?
Başlığı, Habertürk gazetesinin “cesur” ve “erkek” genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı’dan arakladım. Pekala, “Kimler genel yayın yönetmeni olmuş?” da diyebilirdim.
Demiyorum.
Kendisiyle bir meselem yok.
Kendisi (yani Altaylı) “Kimler Genelkurmay Başkanı olmuş?” diye bodoslamadan dalabilir. Ben “kendisi” değilim... Ayrıca, kendisinin mesele yaptığı şeylerle de bir sorunum yok.
Peki, kendisini sever miyim?
İlgi alanımın dışında bir adam... Ne severim, ne sevmem. Uzak dururum... Böylelerinin her zaman korkutucu bir tarafları vardır. Fatih kardeşimiz de, ölçüsüz cüreti, kaba saba üslubu, humour duygusundan nasibini alamamış esprileri, duygusal patlamaları, adeta “eğitim şart” diye ünleyen arkaik muallim tavrıyla “korkulası” ve “uzak durulası” bir adamdır.
En azından, bir zamanlar öyleydi.
Bir de, galiba, bu halka bir özür borcu var...
Kendisine benzemeyenin hukuku konusunda pek rakik değildir, bunu biliyoruz da... Meş’um ve menfur 28 Şubat sürecinin en akılda kalan figürlerinden biriydi. Bütün işi, zaten gadre uğramış kesimlere gadretmek, zaten her türlü aşağılamaya maruz kalmış insanları aşağılamaktı.
Bir de, fena halde küfürbazdı.
Neredeyse “sinkafa” varacak ağırlıkta küfürler ve çirkin yakıştırmalar.
Başörtülü kızlar nasibini aldı bu küfürlerden...
Merve Kavakçı aldı.
Demokratik parlamenter sistemi savunanlar aldı.
Postmodern darbeyi eleştirenler aldı.
Bu tutumuyla, hem bir tür meşruiyet (dokunulmaz meşruiyet) elde etti ve konumunu sağlamlaştırdı, hem de muarızları nezdinde “fenomen” değeri kazandı.
Bize, işte bu “edinilmiş” konumdan sesleniyor Fatih Altaylı.
Eskisine göre daha durmuş oturmuş, daha sükûn bulmuş, daha politize olmuş bir üslubu var. Denilebilirse, daha maslahatçı...
Fakat, mağdura yönelik maço ve erkek tavırda bir değişiklik yok. “Erkekliğin” tebarüz ettiği alanlarda bir değişiklik yok.
Dünkü yazısında, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e çakmış. Özkök’ü, İmralı’daki şahsın ağzıyla konuşmakla itham ediyor. İlaveten, bol bol tahkir ve aşağılama cümlesi... “İmralı’daki şahsı aratmayan eski Genelkurmay Başkanlarımız var”, “herkes eşek, o uyanık” gibi...
Hilmi Paşa’ya vurmak moda...
Bir zamanlar Emin Çölaşan bunu görev edinmişti.
İşçi Partililer vuruyor.
Darbeciler vuruyor.
Darbesever rektörler vuruyor.
Hürriyet gazetesi vuruyor.
Baykal vuruyor.
Fatih Altaylı vuruyor.
Soru şu:
Darbeci paşaların karşısında nezaketten kırılanlar, neden Özkök’e şamar oğlanı muamelesi yapıyor?
Bazı “derin” ve “heyecanlı” selefleri gibi “yapılması gereken” işlere tevessül etmediği, ısrarla “Anayasa çizgisini” savunduğu, sık sık ordunun parlamentonun emrinde olduğunu hatırlattığı, arada sırada da olsa “demokratik çıkışlar” yaptığı için mi?
Eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş, “Demokrasilerde gerçek patron millettir. Tansu Hanım şak diye emreder, ben tak diye yaparım!” dediği için medyada alay konusu olmuştu, hatırlayacaksınız.
Darbenin tedvirine memur yazılmış gazeteci arkadaşlar adını “Tak-Şak Paşa”ya çıkarmışlardı.
Hatta bir de fotomontajla etek giydirmişlerdi. Etekli olmak, aşağılanma nedeniymiş gibi...
Demek ki ne zaman adam olurmuşuz?
Erkekliğimizi ve “delikanlılığımızı” darbeci paşalara da gösterdiğimiz zaman...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.