Yukardan bakınca
Bir olayı incelerken dış dinamikleri hesaba katarsam ya komploculukla ya da iç dinamikleri gözardı edip sadece dış etkileri önemsemekle itham edileceğimi biliyorum. Ancak yıllarca önce oluşturduğum modelin uygulandığını ve mücadelenin bu eksende devam ettiğini düşünüyorum.
Türkiye’de güçlü bir siyasi aktör olan merkez sağın iki unsuru ayrıldı. İslamcılık ve Türkçülük bu yapıdan koparılarak bağımsız hareket etmeye başladı. Bu ayrışmanın uluslararası anlamı vardı. İslamcı akım ABD karşıtıydı ve Ortadoğu’nun ABD’nin etkisinden çıkmasını amaçlıyordu. İkinci akım, yani Türkçülüğün hedefi Orta Asya oldu ve bu bölgenin SSCB’nin kontrolü dışına çıkarılmasını amaçladı. Böylece enerji ABD ve SSCB’nin kontrolünden çıkarılacak ve dünyadaki yeni denge Avrupa ile Uzakdoğu arasında kurulacaktı.
ABD ve SSCB bu politikalara kayıtsız kalamazdı ve kalmadı. İslamcı akım ideolojisini korudu ama ABD karşıtlığından uzaklaştı, Türkçülük akımı Orta Asya’da beklenen ölçüde gelişmedi.
Dünyada hiçbir olay sadece iç ya da dış dinamiklerle açıklanamaz. Bu iki unsur birbirini destekler ve hiçbiri tek başına başarılı olamaz. Bu sadece ülkemiz için değil herkes için geçerlidir. Dağılan SSCB üzerinde de bu çatışma yaşanmış ve ABD Rusya’nın tamamen dağılmamasını desteklemiştir.
Şu anda Türkiye’nin önünde iki seçenek bulunuyor. Biri bölgesinde bir güç odağı olmak ve Avrupa ile Uzakdoğu’nun karşısında frenleyici bir rol oynamak. Böylece Avrupa Ortadoğu’da, Çin Orta Asya’da etkin olamayacak, Dünya’da yeni denge, eskiden olduğu gibi, ABD ve Rusya arasında oluşturulacak, Türkiye üçüncü gücü temsil edecek. Bunun için ülkemizin bölgedeki etkinliğinin artması gerekiyor. Şu anda yaşadığımız açılım sadece Kürtleri ilgilendirmiyor, daha geniş bir açıdan bakıldığında, bölgedeki tüm halklara yöneliyor.
İkinci seçenek, içindeki sorunu yani Kürt problemini radikal biçimde kesip atmak ve küçülmüş ama gücü artmış bir Türkiye’nin, Avrupa ile ittifak yaparak, yeni bir güç odağı oluşturması, bölgede ABD’nin etkisinin sınırlandırılması, Rusya’nın etkisizleştirilmesi.
İslamcı hareketin bu projenin bir unsuru olamayacağı anlaşılınca onun yerini laik akım aldı ve bu akım ABD karşıtı cephenin odağına yerleşti.
Bu gibi mücadeleler halka açıklanmaz onun dış görünüşü, örtüsü olan ideoloji bir tartışma ve farklılık olarak sunulur. Sorun ideolojik düzeye indirildiğinde artık mantıklı açıklamalar gereksizdir. Mesela ABD’nin iki defa Irak’a müdahalesinin sebebi nedir sorusunun cevabı anlamsız gerekçelerden ibaret hale gelir. ABD’nin Irak’ın askeri hazırlıklarını bertaraf etmek ya da bu ülkeye demokratik düzeni getirmek istediği söylenir.
Olaylara bu açıdan bakılırsa demokratikleşme sürecinin ya da Kürt sorunun çözümünün sebepleri daha iyi anlaşılır, en önemlisi de, engellemelerin kaynağının ne olacağı ve hangi araçları kullanacağı tahmin edilebilir ve önümüzdeki günlerde yapılması muhtemel provokasyonları engellemek mümkün olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.