Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

PKK'nın katlettiği Kürtler ne olacak?

PKK'nın katlettiği Kürtler ne olacak?

"Kürtlerin yüzde 80'i" başlıklı yazımı değerlendiren bir okuyucum, görüşlerimi haklı bulduğunu,PKK-DTP dışında yüzde 80'lik bir Kürt topluluğu olduğunu ve bunların görüşlerinin, gerçekten kamuoyuna yansımadığını belirttikten sonra, meseleye İslami hassasiyete sahip yazarların sahip çıkması gerektiğini ifade ediyor ve kendisini üzen bir durum olarak da "Benim 'Türkçü' olarak görüldüğümü" not ediyor.
Hayatımın hiçbir döneminde "Türkçü" olmadım. Etnik aidiyetin kutsanmasını da ona hakaret edilmesini de yok farz edilmesini de inançlarıma aykırı bulurum.

Ama Türkiye'nin varlığını, güçlü olmasını hayati bir gereklilik olarak görüyorum. Bir şey daha, İslam coğrafyasında parçalanma sürecinin devam etmemesini, aksine entegrasyonlar sürecinin başlamasını, bu coğrafyada yaşayan bütün Müslüman halklar adına vazgeçilmez bir zaruret olarak görüyorum.

Bu ön açıklamadan sonra, "Kürt meselesi"nin doğru konumlandırılması gibi bir hassasiyetim var.

Bir kere Türk-Kürt tarafı gibi bir taraflaşmayı sağlıklı bulmuyorum.

İkincisi, hakim sistemin, ülkede yaşayan herkese yönelik yanlışlıkları bulunuyor.

Üçüncüsü, evet, Kürtler'e yönelik özel bir "Türkleştirme" operasyonu gerçekleşmiş ve bu, daha özel bir mağduriyeti doğurmuş. Bunu görmemek ve bunun giderilmesi için adım atmamak da hem yeterli insani duyarlılığı göstermemek, hem Türkiye'de sancının sürüp gitmesine göz yummak anlamına geliyor.

Dördüncüsü, "Ama" diye başlamak zorunda...

Ama Kürtler adına PKK-DTP çizgisinin temsil konumuna oturmasını sorgulamak gerektiğini düşünüyorum. Bu hem temsil açısından yanlış, hem PKK'nın işlediği günahları görmezden gelip, bu "Stalinist" örgütü, bir mağduriyet mücadelesinin sembolü gibi göstermekteki haksızlık açısından yanlış.

"Stalinist" tanımlaması, PKK için en son Kürt aydını Ümit Fırat tarafından dile getirilmiş bir yargıdır. Anlamı mı? Basitçe şöyle: Sosyalizmin Stalin kişiliğinde faşizme eşit bir totalitarizme, bir "kişiye tapma" ideolojisi haline gelmesi...

PKK, bu hüviyette bir örgüt ve Eruh baskınından bu yana geçen 25 yılda, kanlı bir tarih yazdı.

Kamuoyu, PKK'yı sadece askerle çatışmış gibi görmeye yöneltildi. Bu, PKK'nın siyasi projesine uygun bir konuşlanma idi.

Peki PKK'nın ya Kürtler'le ilişkisi?

Yani, kendi çizgisine karşı olan, onaylamayan, tarafsız kalan Kürtler'le...

PKK'nın "Korucular"la savaşını biliyoruz.

PKK, 'Korucular'ın bölgedeki yanlış tavırlarını da kullanarak, bunu, "Askerle savaş"ın bir parçası gibi algılatmayı başardı.

Ama PKK'nın Kürtler'e yönelik cinayeti bununla bile sınırlı değil ki...

Vergi alamadıkları... Oğlunu kızını dağa çıkaramadıkları... Asker'in baskısına maruz kalmamak için zahiresini vermemekte direnenleri... İnanç yönünden kendisiyle aynı çizgide olmayanları...

Böyle bir cinayet dosyası yok mu PKK'nın?

Onları ne yapacağız?

Dün, Vakit'ten Ayhan Bilgin'in sütununda okuduklarım, neleri nasıl unuttuğumuzu düşünmeme sebep oldu.

O yazının şu paragrafını sizlerle paylaşayım ve herkese sesleneyim:

Bu işin muhasebesi yapılırken, "PKK'nın cinayet dosyası"nı görmemek, hunharca katledilenlere karşı vefa mıdır?

Alın işte size o cinayet dosyasından kanlı bir sayfa:

"Tarih 5 Ağustos 1985. Yer Van'ın Çatak ilçesi, Kanalga Köyü, Taşbucak Mezrası. Saat 21 suları... Halk yavaş yavaş uykuya hazırlanıyor.

Tam bu sırada ölüm PKK olmuş, mezraya yaklaşıyor.

10-15 kişilik PKK'lı teröristler ilk önce silahlarının namlularını evinin önünde oturmakta olan Hacı Şerif Özkan'a çeviriyorlar. PKK namlularından peş peşe çıkan mermiler silahsız Hacı Şerif Özkan'ı kalbura çevirirken, vücudundan kanlar fışkıran Hacı Özkan'dan sadece bir tek ses duyuluyor: "Allah..."

Ardından PKK silahları tekrar ölüm kusmaya başlıyor. İkinci hedef Gazi Özkan... Ardından iki yaşındaki kız çocuğu Nergis ve 1 yaşındaki kız çocuğu Heyet... Bebekler de tıpkı amcaları Hacı ve Gazi Özkan gibi ne olduğunu anlayamadan, belki de son bir kez "Anne" diyerek, kanlar içinde çırpına çırpına can vermişlerdi...

PKK'lılar öldürmeye doymuyorlardı. Bu sırada PKK'lılardan biri de elindeki gazı Hacı Şerif Özkan'ın evine dökmekle meşguldü, Evde, Meryem Özkan, 10 yaşında Hakim ve 8 yaşında Utbe vardı. PKK'lı çakmağını çaktığında belki de Meryem Özkan, Hakim ve Utbe'ye sarılmış titreye titreye kelime-i şehadet getiriyordu. Ev içindekilerle birlikte cayır cayır yanarken, diğer PKK'lılar bu sırada Hayriye Özkan'ın evine bomba atıp silahlarla taramakla meşguldüler. Bomba atıp silahla taradıkları evde de anne Hayriye Özkan, 10 yaşındaki Zaide Özkan ve 5 yaşındaki Veliti Özkan bulunuyordu.

PKK'lı grup, daha başka canlı bulamadıkları mezradan gecenin karanlığında yılan sessizliğinde sürünerek ayrılırken, Meryem Özkan'ın, 10 yaşındaki Hakim ve 8 yaşındaki Utbe'nin kömürleşmiş minicik cesetlerinin üzerinden hâlâ dumanlar yükseliyordu."

Ne yapmalı şimdi bu tasarlanmış cinayet öyküsünü?

"Olur, böyle şeyler"e mi havale etmeli?

Bence hayır! Asla!

Devletin günahlarını konuşalım ama PKK'nın cinayetlerini de konuşalım.

O cinayet dosyasında Türkler'den çok, belki de akıtılan Kürt kanı vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi