Hakikaten gidin yatın!
Farklılıklar yok ediliyormuş...
Sanki kendileri “farklı” bir sese, değişik bir bakış açısına tahammüllüymüş gibi...
Medya tektipleştiriliyormuş...
Sanki kendileri farklı kavrayışlara hayat hakkı tanıyorlarmış, kendilerine benzemeyene kapılarını açıyorlarmış gibi.
Ülke faşizme gidiyormuş.
Sanki bir tür alaturka faşizmi mündemiç “darbe” ve “militarist uygulamalar”ın arkasında kendileri yokmuş gibi... (Bkz. Bilumum darbe ve muhtıralar.)
Hukuk katlediliyormuş...
Sanki “Hukuk her şeyden ibaret değildir arkadaşlar” sözü kendilerine ait değilmiş gibi...
Editoryal bağımsızlıkmış...
Gazetecilikmiş...
Etikmiş... Götikmiş... Kimse susturamazmış...
Hadi susmayın da, “Ne gazeteciliği kardeşim? Biz burada dükkan açtık para kazanıyoruz...” sözünü nasıl tevil edeceksiniz?
Bu millete ettiğiniz kötülükleri...
Demokratik normale yönelik vahşice muhalefetinizi...
Bir haber uğruna hayatını kararttığınız insanları...
Sağa sola hırlasın diye köşe tahsis ettiğiniz cahil cühela takımını...
Pakistan Yüksek Mahkemesi’nden getirtip literatüre sıkmaya uğraştığınız “darbeye cevaz” belgelerini...
Emir telakki ettiğiniz “andıç” ve karargah çıktılarını... Attığınız “insanlık dışı” manşetleri...
Bütün bunları nasıl açıklayacaksınız?
Ülkemizde medya, toplumun kendisini ifade etmede açık aktör olarak rol alabilecek bir “yapılanma”ya tekabül etmedi, etmiyor.
Doğrusu, “ettirilmiyor” olmalı...
Çünkü, ister siyasi, ister iktisadi, isterse kültürel alanda olsun, “devlet”, iç faaliyetlerini denetleyemediği hiçbir örgütlenmeye “doğrudan” izin vermiyor. Kendi içinde özerk kuruluşların yasal çerçevede faaliyet göstermelerine iyi gözle bakmıyor.
Devlet, Ahmet İnsel’in de altını çizdiği gibi, “Bunların (sivil toplum örgütlerinin, medyanın, kültür teşekküllerinin) getirdiği özerklikten ürktüğü için, bu alanı kendisi kurmak istiyor. Bunu başaramayınca, bir şekilde bu alanın kendisine tabi olmasını sağlıyor.”
Devlet, yalnızca “iktisadiyet” alanının gelişmesini, büyümesini kendine misyon edinmiş görünürken, iktisadiyet alanının gelişmesi ve büyümesinin getirdiği/gerektirdiği dinamiklerden de (demokratikleşme, sivilleşme, özerk üniversite, demokratik basın, vs.) ürküyor.
Bu yüzden, ortaya, kendilerini “özgür basın” diye yutturan vahşi modeller çıkıyor.
İcrayı kuşat...
Hükümetlerin burnundan getir...
Parlamento üyelerini şamar oğlanına çevir...
Sivil siyasetin canına oku...
Darbeci ve cuntacılara toz kondurma...
Bombaları, cinayetleri darbe planlarını, yeraltından fışkıran mühimmatı görme...
Bugüne kadar ortaya koyabildiğin dişe dokunur tek fikir, “militarizme mazeret üretmek” olsun...
Sonra da kendini “özgür basın” diye yuttur.
Gidin yatın be.
Hakikaten gidin yatın...
Madem kendine “demokratik” bir misyon atfediyorsun ve “susturulmak” istendiğini öne sürüyorsun...
Muvazaa alım satımlarla insanların kafasını karıştırma, vergini zamanında öde, borsada manipülasyona yapma, birtakım ayak oyunlarıyla küçük iştirakçiyi zarara uğratma ki, susturmasınlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.