Şamil Tayyar sussun, kim konuşsun?
Kim demiş bayramlarda kokmaz bulaşmaz, etliye sütlüye dokunmayan, içinde kelebeklerin uçuştuğu yazılar yazılır diye.
Bayramınız kutlu olsun da, Şamil Tayyar’a kesilen “sus” cezasını konuşmayacak mıyız?
Bugüne kadar, Ergenekon iddianamesine (ve ek klasörlerdeki belgelere) dayalı binlerce yazı yazıldı, binlerce haber yapıldı.
Bu belgeler arasında, mahkeme kararıyla kayda alınmış “özel telefon konuşmaları” da yer alıyor, açık kanal faaliyetleri de yer alıyor, kişisel bilgi ve çıktılar da yer alıyor.
Hani, Bebek’te, güpegündüz, sevgilisiyle “yakın temas” halinde yakalanan gazeteci için, haklı olarak, “kamuya mal olmuş bir kişinin bu şekilde görüntülenmesi haberdir; bu habere hangi gazeteci bigâne kalır?” denmişti ya...
Bu da böyle bir şeydir işte.
Ortada bir dava var.
Bu davanın (mahkemece kabul edilmiş) bir iddianamesi var.
Bu iddianameye hangi gazeteci bigâne kalır?
Bazı gazeteci arkadaşlarımız, darbe planları “kolpaymış gibi”, bu kadar cinayet “işlenmemiş gibi”, bu kadar silah ve mühimmat “yakalanmamış gibi” davranabilir...
Kısacası, Sağır Sultan’ın bile malumu olmuş bu iddianameyi yok sayabilir.
İdeolojik bir tercihtir bu.
Halkın haber alma hakkını değil, kişisel çıkarlarınızı ve ideolojik tercihlerinizi öncelersiniz.
Darbe planlarını görmez, Hilton arazisine imar izni kovalarsınız...
Hangi “dost bomba”nın, hangi dost ellerce, hangi dost mahfillerde patlatıldığına bakmaz, “ne yapsak da hükümetten rafineri izni koparsak” derdine düşersiniz.
Böylesi de mümkün.
Her gazeteci böyle değil ama...
Şamil Tayyar Ergenekon davasıyla ilgili bir yazı yazdı... Yazısında, iki kişi arasında geçen özel telefon konuşmalarına da yer verdi.
Özel hayatın gizliliğini faş ettiği gerekçesiyle (tabii o iki kişiden birinin suç duyurusu üzerine) hakkında dava açıldı ve mahkûm oldu.
Suçun tekerrürü halinde, 1 yıl 6 ay hapis cezası yatacak.
Bu şu demek:
Şamil Tayyar, 5 yıl boyunca, Ergenekon konuşamayacak, Ergenekon yazamayacak, ortadaki iddianameye elini süremeyecek.
Esasında suçtur.
Özel hayatlara girilmesi, iki kişi arasında geçen mahrem konuşmaların deşifre edilmesi, cari yasalara göre “tecziye nedeni”dir.
Fakat, mahkumiyet getiren “özel hayat bilgileri” Şamil’in uydurması değil. Kimseyi tarassut altına almamış, telefon dinlememiş, özel hayatlara girip bilgi ve belge sızdırmamış.
Bütün bilgileri Ergenekon iddianamesinden almış.
Üstelik, kamu yararı gözetilerek elde edilmiş, “kamunun istifadesine açık” bilgiler bunlar.
İddianamenin biz cüzünü yayınlamak suçsa, tümünü yayınlamak da suç olmalı.
Bu suçu, neredeyse her gazete işliyor.
Hürriyet ve Milliyet gazeteleri, internet sitelerinde, iddianamenin tümünü yer verdiler.
Bazı gazeteler tefrika yaptı.
Kimse de oralı olmadı.
Suç olan, iddianamenin yayınlanması mı, bunu Şamil’in yapması mı?
Ergun Babahan’ın da altını çizdiği gibi, mahkemenin “özel hayat” gerekçesini kabul edersek, “Ergenekon savcılarının mahkûm edildiği” gerçeğini de kabul etmek zorundayız.”
Değerli Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, “yandaş yargı oluşturulmasın” diye hepimizin dikkatini çekmişti.
Böyle bir şey mi acaba? “Yandaş yargı” dedikleri böyle bir şey mi?
Buyrun, siz karar verin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.