Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Haltetmişim

Haltetmişim

Hiç yumuşamıyor... Hiç esnemiyor... Esnemediği gibi, “Kürt sorunu” iktidar partisinin özel meselesiymiş gibi yapıyor ve bunu da, tabiri amiyane ile, yediriyor.

Bu kimdir?

Bu, Baykal’dır.

Bize “solcuymuş”, “sosyal demokratmış”, “özgürlükçüymüş” gibi yapan ve işin hazin tarafı, bunu da yediren bir siyasetçi...

İlk “Kürt Raporu” kendilerine sunulmuş... İlk zamanlar, “parti olarak” bununla övünüyorlardı. Herhalde, bu meseleye nasıl da duyarlı olduklarını göstermek istiyorlardı.

Sonra “inkâr” cihetine gittiler.

İlk rapor Baykal’a sunulmuş ama, Baykal böyle bir siparişte bulunmamış. Kendiliğinden hazırlanan rapor, “kendiliğinden” Baykal’ın masasına gitmiş. Baykal’da bu raporu sahiplenmek zorunda kalmış.

Peki, “kendileri” raporda dile getirilen görüşlere katılıyorlar mıymış?

Katılıyorlarmış.

Hatta daha da ileri gidiyorlarmış, Kürt yurttaşlarımıza “Etnik kimliğiniz, sizin şerefinizdir” diyorlarmış.

Bunu diyorlarmış da, bu meselenin çözümü konusunda ne öneriyorlarmış?

Hiç.

İnsan, genellikle, ne istediğini ya da istemediğini bilir.
Baykal ne istediğini bilmiyor.

İşin tuhaf tarafı, ne istemediğini de bilmiyor.

Müzakereci bakanla görüşmez... “Bu Kürt meselesi de nerden çıktı?”

Başbakan’la muhatap olmaz... “Başbakan bizi İmralı’yla temasa zorluyor.”

Devlet zirvesini gereksiz bulur... “Devletin halletmesi gereken daha önemli işler var.”

Konunun parlamentoya taşınmasını istemez... “Hükümet, üniter bütünlüğümüzü parlamentoda tartışma konusu yapmak istiyor.”

İyi de Sayın Baykal Türkiye’de bir Kürt meselesi yok mu diyorsunuz?

Böyle bir şey demiyorlarmış...

Madem öyle, oturup konuşsanız, bu meseleyi nasıl çözeceğinizi karara bağlasanız...

Böyle teslimiyetçi bir hükümetle oturmazlarmış...

Hükümete güvenmiyorsanız, parlamentoya gitseniz, orada konuşsanız...

Bunun yeri parlamento değilmiş...

Bunun yeri parlamento değilse, neresidir? Müzakereci bakanı reddettiniz, Grup Başkanvekili düzeyindeki temasa engel oldunuz, “elinizi taşın altına koymanız” gerektiğini söyleyen üçüncü

şahısları kovmaktan beter ettiniz; hiç değilse Başbakan’ın randevu talebine olumlu cevap verseniz?
Randevu olmazmış...

Üçüncü bir adreste buluşsanız?

Üçüncü adres de olmazmış...

Başbakan mektup yazdı... Mektuba cevap verseniz...

Mektuba cevap hazırlıyorlarmış...

Başbakan mektubunda Kürt meselesini konuşmak üzere ayağınıza kadar gelmeyi kabul ettiğini yazıyor, amacı sizinle “baş başa” görüşmek... Lütfedip baş başa bir görüşme ayarlasanız...

Kapıları herkese açıkmış ama bu görüşmeyi ancak “kameralar huzurunda” yaparmış...

Bitiyor...

Burada söz bitiyor...

İlk Kürt Raporu’nu sipariş etmekle övünen Deniz Baykal bu işte...

Belli ki “münazara” istiyor... Çözümle filan ilgisi yok... “Ne kadar laf kalabalığına getirirsem, ne kadar kafaları karıştırırsam, ne kadar ipe un serersem, o kadar iyi” düşüncesinde...

Biraz yukarıda “ne istemediğini bilmiyor” demiştim ya...

Haltetmişim...

Baykal, en çok ne istemediğini biliyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi