Düello savcısı!
İsmi Ali Çakır... Bağcılar Adliyesi’nde görev yaparken, kendisine bağlı mevkutelerin “canına okumuştu.” Bakırköy’e gönderildi. Emekli oluncaya kadar mahut “okuma” eylemine burada da devam etti; arkasından yüzlerce binlerce dava dosyası bıraktı.
Bu akşam kendisiyle müşerref olacağız...
Şamil Tayyar’la televizyonda kozlarını paylaşacak...
Düşünebiliyor musunuz? Devlet adına “müddei” sıfatını taşıyan bir savcı, emekliliğini kazanır kazanmaz, hakkında yazı yazan bir gazeteciyi (Şamil Tayyar’ı) canlı yayında düelloya davet ediyor...
Düşünmeyin...
Üzülün...
Hatta korkun...
Madem bugüne kadar yaptığın her şeyi “devlet adına” yaptın, devlet görevi biter bitmez, senin de ortalıktan toz olman gerekirdi... Bu düello da nerden çıktı?
Demek ki, görülecek hesabın varmış...
Demek ki, hırsını alamamışsın...
Demek ki, devlet görevine kişisel öfkeyle kalkışıyormuşsun...
Bu düello daveti bile, mahut “basın savcılığı” görevinin hangi tarafsızlıkla yapıldığını anlatmaya yetiyor da, artıyor bile.
Mutlaka Şamil Tayyar da soracaktır ama, ben de düello savcısı için bazı sorular hazırladım.
İster “yazılı” cevap verir, isterse “sözlü”ye kalkar...
BİR- Veli Küçük’le ne gibi bir ortaklığınız var? Bu soruya, “Hiç, öylesine tanıştığım biridir” mealinde bir cevap vermiştiniz... Gelgelelim, ortada, “öylesine bir tanışıklığın” da ötesinde, bazı tavassut girişimleriniz var... Devlet adına “müddei” sıfatını kullanan bir savcının, ismi hep darbelerle, çetelerle, faili meçhul cinayetlerle anılmış bir emekli generalle nasıl bir tanışıklığı olabilir? Bu normal midir?
İKİ- Ergenekon konusunda yayın yapan gazeteler hakkında binlerce soruşturma açtınız, bunların büyük bölümünü davaya dönüştürdünüz... Bu eyleminizi savunurken de, “Ne yapalım, gazetelerin yüzde 80’i Bakırköy bölgesinde, bu kadar dava normal” dediniz.
Bu kadar dava normalse, sizden önceki savcı kaç dava açtı?
Bu kadar çok davaya, neden sadece Ergenekon konusunda yayın yapan gazeteler muhatap oluyor?
Darbeci örgütü eleştirmek “tacziye” sebebiyse, darbe savunusu yapmak nedir? Neden hakkında dava açtığınız gazeteciler arasında bir tane darbeci, Ergenekoncu, çeteci yok? Mesela, açık açık, “TSK derhal duruma el koymalıdır” diyen gazeteci hakkında ne gibi bir işlem başlattınız?
ÜÇ- İpek Çalışlar’ı sorgularken, yanınızda Ergenekon sanığı Taner Ünal vardı... Taner Ünal’ın tesadüfen orada bulunduğunu söylediniz... Bu tanışıklığı karartmak için de, “Taner Ünal denilen şahıs” hitabını kullandınız.
Madem Taner Ünal sizin için, “Taner Ünal denilen şahıs” hitabını kullanacağınız kadar uzak ve yabancı bir kişidir, neden yardımcısı Ahmet Cinali’nin telefonundan “Vali” olduğu söylenen şahsı arayıp, Türkiye’nin yüzde 80’inin sizden yana olduğunu, burada basının canına okuduğunuzu söylediniz? Bu ne samimiyet? Hatta, bu ne laubalilik?
DÖRT- Gazeteci Lube Uyar’ı, “Bak, erkek olsan çoktan vurulmuştun haa!” diye uyarırken, kimi korumaya çalışıyordunuz? Gazeteciyi mi, gazeteciyi ölümle tehdit eden çeteyi mi? Lube Ayar’ın üzeri karalanmış resmini gördüğünüzde, neden “Bu üzeri çizili resim apaçık tehdittir, bu konu hakkında derhal soruşturma başlatmalıyım!” demediniz de, gazeteciyi haber yapmaktan vazgeçirmeye çalıştınız?
Son sorum şu:
Bugüne kadar herhangi bir “tarikat ayini”ne katıldınız mı?
Katıldıysanız, hangi sıfatla orada bulunuyordunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.