Eksiğimiz ne?
Türkiye hem iç yapısında hem de dış ilişkilerinde farklı bir yöne gidiyor. İçeride, açıkça ifade edilmese bile, ideolojisi değişiyor. Birçoğu bunun dine yöneldiğini söylese bile asıl değişim dünya üzerindeki yeni konumumuzun eski dünya görüşüyle bağdaşmaması ve yeni konuma uyan bir ideoloji inşasının gerektiğidir. Ancak bu konu hem kitlelere anlatılmıyor hem de entelektüel düzeyde tartışılmıyor. Böyle bir tartışmada taraflardan biri böyle bir değişime gerek olmadığını, var olan dünya görüşümüzün sorunlarımızı çözmede engel teşkil etmeyeceğini söylemeli diğer taraf bunun bir tarafın inançlarının uygulanması değil ülkenin yeni konumun gereği olduğunu söylemeli ve değişimin biçimi ve sınırları aklın gösterdiği yolda belirlenmelidir.
Demokratik açılımın amacının anaların gözyaşlarını dindirmekten ibaret olmadığı, ülkemize yönelen ve dünya ölçeğinde tarafları bulunan bir politikanın yerine kendi ürettiğimiz bir çözümün sağlanacağı anlatılmalıdır. Zaten bugüne kadar Kürt sorunu olarak ifade edilen sorun gerçek boyutlarıyla tartışılmadı. Daha doğrusu bu sorunu bir araç olarak kullananlar, içerideki yandaşları kanalıyla böyle bir tartışmanın yapılmasına izin vermediler. Başlangıçta sınırlı bir sınıf mücadelesi olan bu sorun büyütülerek kimlik sorununa dönüştürüldü. 1980lerde, Irak’ta Saddam yönetimdeyken Türkiye’de bir Kürt devleti kurulması imkansızken hareketin bölücü olduğu söylendi. Ama böyle bir amacın gerçekleşmesinin mümkün olup olmadığı, arkasında hangi gücün bulunduğu sorgulanmadı.
Türkiye’de birisi en olmayacak bir şeyi ortaya atsa bile buna birçok kimse inanır. Geçmişte ülkemizde Enver Hocacı denilen sol bir kanat vardı ve bunların ülkemizi Arnavutluğun kontrolüne sokmak istediği söylendi, buna devlet bile inandı.
Siyaseti duygusal söylemlerle yönetince başkaları da bunu rahatlıkla kullanır. Son günlerde Müslüman bir psikiyatrisin ABD’de yaptığı katliam nedeniyle ülkede İslam aleyhtarlığının artacağı hatta faturanın bir bölümün Obama’ya çıkartılacağı söylenebilir. Halkın duygularıyla yönlendirilmesi değişmez bir gerçekliktir ama ülkeye yön verenler, güç odakları, muhalefet, bürokratik elit duygusal tavırlar içinde olursa geleceğe yönelik, ülkeyi güçlü kılacak politikalar üretilemez ve uygulanamaz.
Güçlü olmanın yolu ülkenin geleceğinin ülkede egemen güç odaklarının uzlaşarak belirlemesi ve halkın bu yöne uygun biçimde yönlendirilmesidir. Bundan sonrası bir rol paylaşımından ibaret olur. Dış dünyanın ülkemizi kendi politik hedefleri doğrultusunda yönlendirmek istemesi son derece doğaldır ve bunu şikayet konusu yapmak faydasızdır. Yapılacak şey bunları etkisiz hale getirmektir.
Yapılmakta olan MHP kongresi bu açıdan çok önemlidir. Bugüne kadar bir alternatif üretmeseler bile ülkeyi bir çatışmaya sürüklememek konusunda hassasiyetleri övgüye değer. Ancak ülkeyi daha ileri götürmekte yardımcı olmak, sadece eleştirmek yerine yol göstericilik yapmak tüm muhalefetin amacı olmalıdır. DP’deki gelişmeler de yapıcı bir yönde gelişirse umudumuz artacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.