Bağırma, duyuyoruz!
Birileri, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “Bağırma” desin.
Bağırma, duyuyoruz...
Mikrofon diye bir şey icat edildi. Hoparlör diye bir şey var... En cılız ses bile, bu aparatlarla en yüksek desibelle alıcısına ulaşabiliyor... Neden bağırarak konuşuyorsunuz?
Fakat Bahçeli için bunların bir önemi yok.
Bağırıyor...
Belki de bağırarak “etkili” olacağını düşünüyor.
Bağırarak “korkutucu” ve “caydırıcı” olabileceğini sanıyor...
Tamam, bağırsın, arada sırada kendini kaybedip sesini çatlatsın da, nihai olarak bize ne söylüyor? Her taşın altında “vatan haini” aramaktan, yapılan her şeyi “ihanet” terimleriyle yargılamaktan başka, vatandaşın hayatını kolaylaştıracak ne gibi önermelerde bulunuyor?
Hiç...
Tamam, bağıralım, sesimizin en yüksek perdesinden ünleyelim, düşmana gözdağı verelim, onları kahredelim, insan içine çıkamaz hale getirelim de, azıcık da şu “demokrasi”, “özgürlükler” ve “insan hakları” meselesini dert edinelim.
Tamam, bağıralım, her cümlenin içine özenle bir “bölücü başı” tamlaması yerleştirelim, açılımcıların “İmralı’dan talimatlı” olduklarını söyleyelim de, elimizde güç ve fırsat varken “bölücü başı” meselesini niçin halletmediğimizin de hesabını verelim...
Bağıralım, çağıralım, bu hükümeti “varlıklarımızı yabancılara peşkeş çekmekle” suçlayalım da, zahmet olmazsa “IMF belasını” başımıza kimin tebelleş ettiğini de hatırlayıverelim...
Bağıralım, çağıralım, güzelleşelim de, biraz da “yapıcı” olalım.
Bağırmak, bir muhalefet tarzı ve yordamı olabilir mi oysa?
Şimdi bağırmadan, sesimizi yükseltmeden, etrafa adrenalin saçmadan konuşalım...
Sayın Bahçeli...
Muhterem büyüğüm...
Bu konuyu sizinle daha önce de konuşmuştuk... Tahsisli, onaylı, icazetli hükümetlerden istenen, sorun çözmesi ve “devlet-vatandaş” ilişkilerindeki olası ihtilafları gidermesi değil, bilakis siyasi merkezin tasarruflarına sahip çıkması, vatandaşa karşı “dokunulmaz devlet”in konumunu güçlendirmesidir.
İlk kez bu teamülü değiştirecek bir durumla karşı karşıyayız.
Muhalifiniz, muarızınız, siyasi düşmanınız da olsa, ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, “tahsis siyaseti”nin dışına çıktı; Kürt sorunu, Türk sorunu, terör sorunu, Güneydoğu Anadolu sorunu, adına ne derseniz deyin, bir sorunun çözümü konusunda elini taşın altına koydu. Risk aldı...
Hadi daha açık konuşalım:
Bu Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, kendisini devletin ve siyasi merkezin değil, “çevre”nin taleplerine göre konuşlandırdığı için bu riski aldı.
Milliyetçi, halkçı, muhafazakâr umdeleri içselleştirmiş partinize de, bir dönem “çevre hareketi” nazarıyla bakılıyordu ve sizden korkuluyordu. Bu nedenle, MHP ıslah edilip devşirilmeli, siyasi merkezin taleplerine cevap verir bir hüviyete büründürülmeliydi.
Bugün, ne yazık ki, “ıslah pozisyonu”ndasınız ve hiçbir meşruiyeti kalmamış siyasi merkezin umdelerine göre hareket ediyorsunuz.
Bu ülke farklılıklarıyla vardır.
Farklılık dünyanın sonu değildir. Bilakis zenginliktir ve birliğimizin çimentosudur.
Kimse ülkeyi bölmüyor.
Kimse hainlere prim vermiyor.
Kimse vatanı küffara peşkeş çekmiyor.
Herkes, en az sizin kadar “vatanperver” ve bu topraklara bağlı.
Bağırıp çağırıp adrenalin yükselteceğinize, “çözüm siyasetine” katkıda bulunun.
Madem bunu yapmayacaksınız, bir süre susmayı deneyin.
Bu da bir “katkı”dır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.