Bir gün çıkıp 'benim elim kanlı' der mi?
Prof. Dr. Erdal Yavuz’un, 12 Mart dönemiyle ilgili açıklamaları (daha doğrusu, itirafları) Türk entelijansiyasında ufak çaplı bir şoka neden oldu.
Hadise şu:
Erdal Yavuz, 1969 yılında, Mülkiye’de talebe cemiyeti başkanıdır.
Yargıtay Başkanı İmran öktem’in cenazesinde çıkan olaylar nedeniyle (çünkü öktem, Tanrı’yı insanların yarattığını söylemiş ve tepki toplamıştır), yargı mensupları ve öğretim üyeleri 7 Mayıs’ta yürüyüş kararı alırlar.
Yavuz, 4 Mayıs akşamı, bir arkadaşı aracılığıyla üç albaydan davet alır. Albaylar şunu söylerler Yavuz’a: ‘Bu yürüyüşte ateş açılacak, ölenler olacak ve bunun üzerine biz duruma el koyacağız. Eğer öğrenciler yürüyüşe katılacak olursa tepkinin ciddiyeti bozulacaktır. Siz öğrencilerin yürüyüşe katılmasını engelleyin.’
İşte, gündeme bomba gibi düşen açıklama bu.
Demek ki, darbe hazırlığındaki cunta, öğrencilerin değil, yargıç ve profesörlerin telefatı üzerinden bir projeksiyon yapmış.
Erdal Yavuz, ‘Siyasi cinayetler, hep darbecilerin işidir’ diyor.
Bu açıklama, vaktiyle ‘darbe cuntaları’yla iş tutmuş bazı aydınların canını sıktı.
Erdal Yavuz bütün bunları kıçından uyduruyormuş. Hiç böyle bir şey yokmuş. öğrencileri kullanana bir darbe yapılanması mevcut değilmiş. Ayrıca, Yavuz da o sırada öğrenci lideri değilmiş. Amaç, ‘darbeci gibi göstererek, ordumuzu yıpratmak’mış.
Hatta, böyle düşünenlerden biri, Ertuğrul özkök’e bir açıklama bile gönderdi, Hürriyet’te yayımlanması ricasıyla. çünkü, Hürriyet muhabiri Sefa Kaplan, Yavuz’un açıklamalarını haber haline getirmişti.
Ben de diyorum ki, Erdal Yavuz bütün bunları kıçından uyduruyorsa, Hasan Cemal’in ‘Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım’ kitabında anlattıklarına ne buyurulur?
Hasan Cemal de mi uyduruyordu?
Şimdilerde, ‘İyi ki yazmış’ dediğimiz kitabında Cemal, ‘YöN’ olgusunu masaya yatırıyor, 12 Mart darbesini tetikleyen olayların arkasındaki ‘yönlendirici odağı’ deşifre ediyordu.
Bir ibret ve dehşet vesikası...
Kitapta, kendilerini ‘devrimci’ ve ‘komünist’ diye pazarlayan aydınların mahut merkez adına çalıştıklarını ve esasta ‘darbeci kemalist’ olduklarını, Türkiye’de ‘Baas’ tipi bir rejim kurmak için orduyu darbeye kışkırttıklarını öğreniyoruz.
Başka değerli bilgiler de veriyordu Hasan Cemal:
Mesela, 1970’lerde Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı ‘Devrim’ dergisinde yayımlanan bildiriler: ‘Şu günlerde yeniden 1919 karanlığına gömüldüğümüzü söylemek fazla mübalağalı değildir. Yaygın bir kötümserlik ve umutsuzluk, yeni bir düzen özlemiyle birlikte bütün ülkeyi kaplamıştır. Türk ulusunun geleceği için Devrimci Ordu Gücü pırıl pırıl parlamaktadır.’
Avcıoğlu ve arkadaşları darbe beklerken, Kızılay’da bombalar patlıyordu.
Kim getiriyordu bombaları?
Kim olacak, 27 Mayıs’çı, Milli Birlik Komitesi üyesi İrfan Solmazer.
Daha çok terör, daha çok tedhiş olmalı, ordu ‘çaresiz kalıp’ yönetime el koymalı ve böylece ‘devrime giden yolun önü’ açılmalıydı.
Bunları Hasan Cemal’den öğrendik.
Eski generallerden Cemal Madanoğlu’nun başını çektiği cuntanın orduyu darbeye kışkırtmak için ne tür faaliyetler yaptığını...
12 Mart döneminde kurşunlanan, işkence gören, düpedüz darağacını boylayan gençlerin hangi ‘ağabeylerce’ yönlendirildiğini...
Darbe başarıyla sonuçlandığında hangi değerli gazetecinin ‘Başbakan Yardımcılığı’na getirileceğini, bugün aramızda bulunmayan hangi ünlü gazetecinin gizli servis başkanı yapılacağını...
İyi ki Hasan Cemal yazmış...
İyi ki Erdal Yavuz konuşuyor...
Ben, ‘cunta’nın iki numaralı ismi olan gazeteci ağabeyimizin ne zaman konuşacağını merak ediyorum.
Bir gün çıkıp, ‘Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ölüme sürükleyenlerden biri de benim... İşkencecilerimi affettim ama, benim de elim kanlıdır!’ der mi?
Hasretle bekliyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.