Başbakanlar asılıyorsa komutanlar da yargılanmalı!
İlk olmaya, ilk... Önemli olmaya, önemli... Devrim sayılmaya, devrim...
Kuvvet komutanlarının ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadeye çağrılması, olmasına ramak kalmış darbenin hesabının sorulması gerçekten de önemli bir gelişme...
Bir ilk.
Bir devrim.
Bunu, darbecisiyle yüzleşmiş İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde anlatsanız, size gülerler.
Bir de dalgalarını geçerler, “Siz hâlâ burada mısınız?” diye.
Biz hâlâ buradayız... Olan ve olmasına ramak kalmış darbelerin, eylem planlarının, derin tedhişlerin, kirli savaşların, kurulan darağaçlarının, gözaltına alınan milyonların, işkence tezgâhında kıvranan yüz binlerin hesabını soramadık.
Konjonktür müsait değildi.
Bu hesabı soracak bir “merci” yoktu.
Siyaset henüz kendini kurumsallaştıramamıştı, yargı “bağımsızlık” konusunda rüştünü ispat edememişti, parlamento atıldı, siyasetçi efradı devletin yörüngesinden kurtulamamıştı... Sendikası “sarı”ydı, derneği manipülatifti, cemiyeti “çakma”ydı, basını dandikti, üniversitesi güdümlüydü, aydını sahteydi, sanatçısı faşistti... Şuydu buydu!
Hoş, tablo fazla değişmiş sayılmaz.
Fakat, toplumun önemlice bir kesimi, demokratik normale müdahale etmeyi alışkanlık haline getirmiş iradeye “artık yeter” diyor. Yargı, iddiaların üzerine gidiyor. Savcılar “darbe iddianameleri” hazırlıyor. Basın, eylem planlarını faş ediyor. Sivil toplum örgütleri kirli tezgâha karşı tavır koyuyor.
Bu çok önemli...
Bunu bu şekilde saptadıktan sonra, bu “çok önemli hadise”nin esasında o kadar da önemli olmadığını,
önemli sayılmaması gerektiğini iddia
edeceğim.
Kuvvet komutanlarının ifadeye çağrılması haberini, bütün gazeteler manşetten, “deve dişi” tabir edilen hurufatla duyurdu. Televizyonlar “flaş flaş” anonsunu geçti. İnternet siteleri ve radyolar olaya kilitlendi.
Kıyamet gırla...
İfade sürecinin ayrıntıları da, yine “flaş flaş” anonsuyla geçildi.
İfadeye icabet eden ilk general, karşısında gazetecileri görünce ne yaptı? Hangi komutan gergindi, hangisi sakindi? Niçin göz göze gelmemeye çalıştılar? İfade arası verildiğinde hangisi “denize karşı çayını yudumladı?” Basın görüntü almasın diye asker tarafından perdelenen komutan o an ne düşünüyordu? Kim daha şıktı? Hangi komutanın ifadesini hangi savcı aldı? Zekeriya Öz’ün kısmetine kim düştü? Darbe günlükçüsü savcıları nasıl şaşırttı? Şener Eruygur’u hangi arkadaşı sattı?
Bunları okuduk, müstefit olduk.
Suçludurlar, suçsuzdurlar bilemeyiz. Buna yargı karar verecek.
Fakat kuzum, emekliliğini kazanmış kuvvet komutanlarının yargı sürecine dahil edilmesi niçin “çok çok büyük bir olay” sayılıyormuş?
Muvazzaf olsalardı da, bu, “çok çok büyük bir olay” değildir.
Bu ülkede milletvekilleri işkenceden geçiriliyorsa, Bakanlar ve Başbakanlar Yüce Divan’da ter döküyorsa, “seçilmiş yöneticiler” darağacına gönderiliyorsa ve bütün bunlar “normal” karşılanıyorsa, kuvvet komutanlarının ifadeye çağrılması da normal karşılanmalıdır.
Evet, ilktir.
Evet, devrimdir.
Evet, çok çok önemlidir, ama...
Biz yine de “önem” atfetmeyelim... Bundan sonra böyle olacağını bilelim. Bundan sonra darbeye yelteneceklerin “böyle olacağını” idrak etmelerini sağlayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.