Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bu mahkemenin hukukuna nasıl güveneceğiz!

Bu mahkemenin hukukuna nasıl güveneceğiz!

DTP hakkındaki kararın “yasalara uygun olduğu” iddia edilebilir.

Hiç mühim değil.

Karar kanuna uygun olsa bile “hukuki” değildir ve sonuçları itibariyle siyasidir. Daha doğrusu, telafisi zor “siyasi sonuçlar” doğurmuştur.

Bunu bu şekilde saptadıktan sonra, gelelim Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, kararı bildirdikten sonra yaptığı açıklamaya.

İki önemli noktanın altını çizdi Kılıç.

Birincisi, “demokratik açılıma zarar vermek istemediklerini”, en azından karar alırken bu yönde oluşacak spekülasyonların farkında olduklarını söyledi... Ki, tek başına bu cümle bile, kararın “siyasi sonuçlar” doğuracağının zımnen kabulü anlamına geliyordu.

İkincisi, kurumuna sahip çıktı...

Daha doğrusu, olası eleştirileri sıralayarak, “ön alma” kabilinden, mahkemeye “insafsızca” yüklenilmemesini, eleştirilerde ölçünün elden kaçırılmamasını, sonuç ne olursa olsun mahkeme kararına saygı duyulması gerektiğini hatırlattı.

Hakkıdır...

Mahkeme kararıdır, elbette saygı duyacağız.

Mahkeme kararıdır, elbette uyacağız.

Fakat, bu demek değil ki, tartışmayacağız, ortaya çıkan kararı eleştirmeyeceğiz.

Hem tartışacağız, hem de çatır çatır eleştireceğiz.

Daha önce de değişik vesilelerle yazmıştım.

Bu ülkede bir “demokrasi sorunu” var... Bir “terör sorunu” var... Siyaset kurumundan ve yasaların yetersizliğinden kaynaklanan yığınla sorunumuz var ama, bir de “Anayasa Mahkemesi sorunumuz” oldu.

Dünyanın her yerinde anayasa yargısı organları mahkeme şeklinde örgütlenmişlerdir ama, bildiğimiz anlamda “mahkeme” değillerdir.

Bu kurumlar, “devlet iktidarını sınırlamanın” meşru araçlarıdır; edinilmiş hakları ve hukuk devleti güvencelerini devletin (çoğunluk iktidarının) muhtemel tecavüzlerinden korurlar.
Böyledir...

Peki bizde nasıldır?

İnsafı elden bırakmadan sıralayalım:

Bizdeki anayasa yargısı organı, yani Anayasa Mahkemesi, 60 darbecilerini koruyan ve darbe mağdurlarına empatiyle yaklaşılmasını engelleyen ünlü “Tedbirler Kanunu”nu anayasanın ruhuna uygun buldu. Bununla da kalmadı, mahut darbeyi “devrim” ilan etti.

Başka?

Bu mahkemenin bazı üyeleri, 12 Eylül’de darbe yaparak anayasayı ortadan kaldıran cunta liderine teşekkür ziyaretine gitti.

Başka?

Bu mahkeme, üniversitelerde kılık kıyafete serbestlik tanıyan yasayı, kendi yerleşik kurallarını gerekçe göstererek “yok hükmünde” saydı.

Bir şeyin (üstelik hukuk devleti güvenceleri kapsamında olması gereken bir şeyin) anayasayla bağdaşıp bağdaşmadığını belirleyecek olan Anayasa Mahkemesi’nin değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez yerleşik kuralları olabilir miydi? Bir anayasa yargısı organı, kendisini “yasama organı” yerine koyup “yerleşik kural” ihdas edebilir miydi?

Bu mahkeme bunu yaptı işte.

Bu mahkeme, “367” gibi bir garabete de imza attı.

Bununla kalsa iyi...

Parlamentodan 411 oy gibi olağanüstü bir çoğunlukla çıkan anayasa değişikliğini “esastan” görüşerek “iptal” kararı verdi. Hem yetki gaspı yaptı, hem de Anayasa’nın 148. maddesini çiğnedi.

Eleştirilerimizde insaflı olalım, tamam da...

Bütün bu örnekler ortada dururken, bu mahkemenin hukukuna nasıl güveneceğiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi