Devrim içinde devrim
2009 sona ererken ülkemizin bir karmaşa yaşadığı algısı egemendi. Yani sorunlarımız vardı ve bunları çözmeye çalışıyorduk. Sorun çözmek eskiye dönüş mü olacaktı yoksa yeni bir Türkiye mi kuruluyordu?
Gerçekte ülkemiz bir devrim sürecini yaşıyordu ve sıkıntılarımız bu doğumun sancılarıydı. Devrimler çoğunlukla büyük çatışmaları da beraberinde getirir. Herkesin tedirgin olduğu bu dönemde gerginliklerin daha büyük bir çatışmaya dönüşmeyeceğini umuyorum, sürecin böyle devam etmesini diliyor ve iyimserliğimi koruyorum.
Türkiye’deki bu değişim dünya ölçeğindeki büyük değişimin bir uzantısı hatta onun en önemli bileşenlerinden biriydi. Adına ekonomik kriz dediğimiz olay aslında bu büyük değişimin alt yapısını oluşturuyordu. Eski ekonomik düzen yerini henüz tam olarak formüle edilmemiş bir yapıya bırakıyor ve bunun sonucunda uluslararası dengenin yeniden kurulması kaçınılmaz hale geliyordu. Şu anda hangi ülkenin kimin yanında ya da karşısında olduğunu bilmiyoruz. Eskiden terazinin iki kefesinde yer alan ülkeler belliydi ve tüm analizlerimizi buna göre yapıyorduk. Şimdi bir avuç militanın bir tarafta, tüm dünyanın diğer tarafta olduğu komik bir süreç yaşıyoruz. Bir intihar saldırısı ya da pusu önemli olaylar olarak algılanıyor.
Yapmamız gereken önce yeni dünyanın nasıl şekilleneceğini doğru tahmin etmek, sonra ülkemizi bu yeni yapıya uygun olarak oluşturmaktır. En büyük eksiğimiz güncel olayların akıntısında su üzerindeki bir yaprak gibi sürüklenmemizdir. Oysa yaşadığımız süreç, yaratacağı etkiler açısından, bir dünya savaşı kadar önemlidir.
Bir tarafın tüm sorunlarının çözümünü demokratikleşmede aramasını yetersiz sayıyorum. Demokratikleşme ve benzeri hedefler önemlidir ama onun içinde yaşayacağı güçlü bir devlet yapısı olmadan bu hedefler gerçekleşemez. Mesela Irak’a ABD demokrasi getirecekti ama onu koruyacak bir devlet yapısı olmadığı için insanlar kitleler halinde öldüler.
Ekonomideki eğilimler dikkatle izlenmelidir. Bugüne kadar serbest rekabeti ve dışa açık ekonomiyi savunduk. Ancak bu görüşün temsilcisi olan ABD’den başlayarak bunun değişeceği gözleniyor. Hatta bazıları ABD’nin sosyalizme kaydığını söylüyor. Bu görüş doğru değildir ve ABD eski bir dünya görüşünü ihya etmeyecektir. Ancak yeni uygulamaların eski liberal görüşten farklı olması beklenir. Bu değişim yüzeysel değil köklü olacaktır.
Eğer bir devrim süreci yaşadığımız kabul edilirse herkesin geçmişe dönmek yerine yeninin oluşmasına katkı sağlaması gerekir. Bu katkı iki yönlü olacaktır. Kurumlar ve bunların en önündeki TSK eskiden olduğu gibi değişimin öncüsü olmalıdır. Yeni Türkiye’nin çok kültürlü, inançlara saygılı ve insan odaklı bir ülke olacağını düşünüyorum. Bölgedeki rolü barışı sağlamak ve bölgenin büyük değişime ayak uydurmasında öncülük etmektir.
Geçmişteki şiddete dayalı uygulamalar o dönem için bile yanlıştı. Bugün onları gündeme taşıyarak öç almak da hiçbir işe yaramaz. Artık hangi arabadaki hangi kişinin kimi izlediğini bırakıp duygu basamağından akıl basamağına atlamalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.